Eoin Colfer – Artemis Fowl #3 Sonsuzluk Şifresi

Son iki yıldaki iş girişimlerim ebeveynsel müdahale olmadan gelişti. Bu süre içinde, Piramitleri Batılı bir işadamına sattım, Leonardo da Vinci’nin kayıp günlüklerinin sahtesini yapıp açık arttırmaya çıkardım ve Peri Halkını kıymetli altınlarının büyük bir bölümünden ayırdım. Ama komplo kurma özgürlüğüm neredeyse sona ermek üzere. Bunları yazarken, babam Rus Mafyasının elinde geçirdiği iki yıldan sonra iyileştiği Helsinki’deki bir hastanede yatıyor. Geçirdiği çetin sınavdan sonra hâlâbaygın ama kısa bir süre sonra kendine gelecek ve Fowlların mali durumunu tekrar kontrol altına alacak. Fowl Malikânesinde yaşan iki ebeveynle çeşitli illegal maceralarımı fark edilmeden düzenlemem imkânsız olacak. Odžnceden bu bir sorun değildi çünkü ‘babam benden de büyük bir üçkâğıtçıydı ama Annem Fowlların namuslu olması konusunda kararlı. Bununla beraber, son bir iş için hâlâzaman var. Annemin onaylamayacağı bir şey için. Peri Halkının da onu onaylayacağım sanmıyorum. Bu yüzden onlara söylemeyeceğim.   ARTEMİS Fowl neredeyse durumdan memnundu. Babası her an Helsinki Udžniversite Hastanesinden çıkabilirdi. Artemis, Londra’nın deniz ürünülokantalarından biri olan En Fin’deki leziz öğle yemeğini sabırsızlıkla bekliyordu ve iş bağlantısı her an gelebilirdi. Her şey plana göre işliyordu.


Koruması Kâhya o kadar rahat değildi. Ama zaten o asla hiçbir zaman gerçekten rahat olmazdı; insan öyle gardım düşürerek kolay kolay dünyanın en ölümcül adamı olamazdı. Dev Avrasyalı Knightsbridge lokantasının masaları arasında hızla dolaşıp her zamanki güvenlik malzemelerini yerleştirdi ve çıkış yerlerini temizledi. “Kulaklıklarım takıyor musun?” diye işverenine sordu. Artemis derince bir iç çekti. “Evet, Kâhya. Ama burada pek tehlikede olduğumuzu sanmıyorum. Tanrı aşkına, burası gün ışığında yasal bir iş toplantısı yapmak için mükemmel? bir yer.” Kulaklıklar aslında ses ϐiltresi süngerleriydi, LEP miğferlerinden alınmışlardı. Bir yıl önce, Artemis’in dalaverelerinden biri onu bir peri vurucu timiyle karşı karşıya getirdiğinde, Kâhya peri teknolojisinden bir deϐineyle beraber miğferleri ele geçirmişti. Süngerler LEP laboratuvarlarında yetiştirilmişlerdi ve desibel seviyesi tehlikeliye ulaştığında minnacık gözenekli zarları otomatik olarak kapanıyordu. “Belki öyledir, Artemis ama tetikçilerin özelliği insanları habersiz yakalamayı sevmelerindedir. ” “Olabilir,” diye karşılık verdi Artemis, menünün antre bölümünü dikkatle okurken. “Ama kim bizi öldürmek isteyebilir ki?” Kâhya yemek yiyenler içindeki bir kadına, ya bir şey planlıyorsa diye ters bir şekilde gözlerini dikti. Kadın en az seksen yaşındaydı.

“Belki bizim peşimizde olmayabilirler. Jon Spiro’nun güçlü bir adam olduğunu unutma. Birçok şirketi işsiz bıraktı. Yaylım ateş arasında kalabiliriz.” Artemis başıyla onayladı. Her zamanki gibi Kâhya haklıydı. Onların hâlâ hayatta olma nedeniydi buydu zaten. Buluşacağı Amerikalı Jon Spiro tetikçilerin mermilerini çekecek türden bir adamdı. Gölgeli bir geçmişi vardı ve çetelerle bağlantısı olduğu iddia edilen, başarılı bir BT milyarderiydi. Söylentilere göre şirketi Fission Cips çalınmış araştırmalar sayesinde zirveye ulaşmıştı. Tabii ki bugüne kadar hiçbir şey ispatlanmamıştı; Chicago bölge savcısının birçok kez uğraşmasına rağmen. Bir garson kız, yüzünde muhteşem bir gülümsemeyle onlara yaklaştı. “Selam, genç adam. Çocuk menüsünü germek ister misin?” Artemis’in alnında bir damar atmaya başladı. “Hayır, “Hayır, mademoiselle, çocuk menüsünü görmek istemiyorum.

Çocuk menüsünün üzerindeki yemeklerden daha leziz olduğuna hiç şüphem yok. A la carte rica edeceğim. Yoksa ergenlik yaşına girmemişlere balık servisi yapmıyor musunuz?” Garsonun gülümserken gözüken azı dişlerinin bir kısmı kayboldu. Artemis’in kelime hâzinesi çoğu insan üzerinde böyle etkiler uyandırırdı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir