Isaac Asimov – Kan Damarlarında Yolculuk

Servisten çekilmiş, dört motorlu eski bir jet uçağıydı. Rotası ne ekonomik ne de güvenli sayılabilirdi. Roket güçlü süpersonik bir uçakla beş saatte alınabilecek yolu ancak on iki satte alabilmişti ve halen burnunu bulutlanıl içine sokmuş, süzülerek uçuyordu. Henüz bir saati aşkın gidilecek yol vardı. Uçaktaki ajan, yere inmedikten sonra işinin bitmeyeceğini biliyordu. Son bir saat, yolculuklarının en güç kısmı olacaktı. Yolcu kabininde, başını eğmiş uyuyan tek yolcuya baktı. Yolcunun göz’e görülebilecek bir önemi yoktu, ama şu dakikada dünyanın en önemli kişisiydi. Albay odaya girdiği zaman General Alan Carter, başını kaldırıp baktı. Carter’in gözlerinin altında koyu lekeler vardı ve dudaklarının kenarları aşağıya sarkmıştı bükmeye çalıştığı kâğıt maşası elinden fırladı. Albay Donald Reid, sakin bir sesle: — Bu sefer beni tam yakaladın, dedi. Başak sarısı saçları iyice geriye taranmıştı, ama kırlaşmaya yüz tutmuş bıyıkları fırça gibi duruyordu. Üzerindeki üniforması, Generalinki gibi sırtına büyük geliyormuş gibi duruyordu. Her ikisi de, askeri üniforma giymekle beraber, mütehassıstı. Her ikisi de CMDF işaretlerini taşıyordu.


Her taraf küçük bir altıgenin içindeydi ve ikisi üstte, üçü altta duruyordu, Altta duran üç altıgenin ortadakinin üzerinde, taşıyanın sınıfını belirten sembol vardı. Albay Reid’in taşıdığı sembol, doktor olduğunu gösteriyordu. General: — Ne yaptığımı tahmin, et, dedi. — Kâğıt maşalarını fırlatıp atıyorsun. — Tabiî. Saatleri de sayıyorum. Bir aptal gibiSesi bir ton yükseldi. — Ellerim, saçlarım terden sırılsıklam olmuş, kalbim küt küt atıyor ve ben burada oturmuş saatleri sayıyorum. Şimdi sayılacak yalnız dakikalar kaldı. Yetmiş iki dakika, Don. Yetmiş iki dakika sonra alana inmiş olacaklar. — Pekâlâ, ama neden bu kadar sinirlisin? Bir aksilik mi var? — Hayır, her şey tıkırında gidiyor. Adamı rahatça kaldırdık. Bildiğimiz kadarıyla onların elinden kolayca aldık. Güvenlik tedbirleri içinde uçağa bindirildi.

Eski bir uçak, ama… — Evet, biliyorum. Carter, başını şiddetle salladı. Karşısındakine yeni bir şeyler göstermek hevesinde değil, konuşmak arzusundaydı. — Zamanın çok önemli olacağını ve onu hemen X-52 roketine atarak götüreceğimizi düşündüklerini tahmin ettik. Böyle düşünecekleri için, bir radar ağı kuracaklarına düşünmemiz büyük bir başarı sayılır. Reid: — Biz buna meslekte, Paranoia deriz, dedi. Yani, böyle yapacaklarını düşünen için demek istedim. Savaşa sebep olabilirler ve sonuç insanlığın mahvolmasıdır. — Olacaklara engel olabilmek amacıyla savaşa yol açabilirler. Eğer yaptığımla hareketi onlar yapmış olsalardı, savağı göze alabileceğimizi sanıyorum. Böylece, ticarî bir uçak temin ettik. Dört motorlu bir jet. Acaba, havalanabilir mi diye düşünüyordum, çünkü çok eskiydi. — Becerdi mi? — Neyi becerdi mi? General bir saniye kadar kara kara düşündü. Reid: — Havalanmayı, dedi.

— Evet, evet, iyi yol alıyor. Grant’tan raporumu alıyorum. — Kim o? — Görevi ajan. Onu tanırım. O iş başında olduğu zaman, kendimi büyük bir güvenlik içinde hissederim, bu da fazla sayılmaz. Bütün işi Grant yönetiyor. Benes’i onların elinden aldı. Kavunun içinden bir çekirdeği çıkartmak gibi bir şey. — Şu halde? — Hâlâ endişedeyim. Söylüyorum, Reid, bu Allahın cezası işte güvenilebilecek tek yol vardır. Onların da bizim kadar zekî olduklarına inanmalısın. Yaptığımız her oyunun karşıt oyununu biliyorlar. Onların içine ektiğimiz adam kadar, onlar da bizim içimize adam ekti. Yarım asırdan beri bu böyle sürüp gidiyor. Bizimle baş ölçüşebilecek durumda olmaları gerekir, aksi halde işi çoktan bitirmiştik.

— Heyecanlanma, Al. — Nasıl heyecanlanmam? Şimdi bu şey, Benes’in getirdiği bu şey, bu yeni bilgi beraber kalma oyununu kökünden bitirebilir. Kazanan da biz oluruz. Reid: — Diğerlerinin de böyle düşünmediklerini umarım, dedi. Eğer düşünürlerse… Biliyor musun, Al, şimdiye kadar bu oyunun bir kuralı vardı. Eğer bir taraf karşı tarafı kaçamayacak bir şekilde köşeye kıstırırsa, sıkıştırılan tarafın güdümlüler düğmesine basmaktan başka çaresi kalmaz. Geriye adım atacak kadar yer bırakmalıdır. Geriye doğru itele, ama fazla sıkıştırma. Benes, buraya gelince, fazla sıkıştırılmış olduklarını düşünebilirler. — Denemekten başka çaremiz yok ki. Sonra, başka bir düşüncenin etkisi altında ekledi. — Eğer gelirse! — Gelecek, değil mi? Carter, can sıkıntısıyla ayağa kalktı. Sıkıntısından odada dolaşmak istediği belliydi. Reid’e baktıktan sonra birden tekrar yerine oturdu. — Pekâlâ, neden heyecanlanmalı? Gözlerinde yatıştırıcı bir parıltı var, Doktor.

Uyuşturucu haplara ihtiyacım yok. Fakat kabul edelim ki yetmiş iki dakika sonra… altmış altı dakika sonra buraya gelecek. Kabul edelim ki alana inecek. Buraya kadar getirilmesi, burada tutulabilmesi, güvenlik içinde bulundurulması, gerek… Birçok kaçamak yollarımız…

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir