Isaac Asimov – Sonsuzluğun Sonu

Andrew Harlan büyük bir tencereyi andıran madeni araca girdi. Araç, yukarıya doğru uzanan, Harlan’ın başı üzerinde yaklaşık iki metre kadar yükseklikteki garip görünüşlü bir sis tabakası içinde kaybolan çubuklardan meydana gelen dikey şafta, serbest bir biçimde yerleştirilmişti ve kenarları yuvarlaktı. Birtakım düğmelere bastı ve hareket manivelasını yavaşça çekti. Araç hareket etmedi. Aslında Harlan da bilinen anlamda bir hareket beklemiyordu. Aşağı yukarı, sağa sola ya da ileri geri. Fakat, maddesel olmadıkları halde dokunulduğunda hissedilebilen ve dikey şaftı oluşturan çubuklar arasındaki boşluk gümüşi renkte bir görünüm aldı. Aynı anda başlayan, midesindeki hafif bir rahatsızlık ve psikosomatik baş dönmesi ona araçla Sonsuzluk’ta üst zamanlara doğru yolculuğun başladığını anlatıyordu. İki yıl önce kendisine verilen görevin üssü olan araca 575. yüzyılda binmişti. O zamanlar 575., o güne dek gittiği en uzak üst zamandı. Şimdi 2456. yüzyıla gidiyordu. Normal olarak bulunduğu durumda bir kaybolmuşluk hissi içinde olması gerekirdi.


Yerlisi olduğu Yüzyıl uzak alt zamanda, 95. yüzyıldı. 95., atom gücünün şiddetle sınırlandırıldığı, köy hayatı yaşanan, genellikle tahtanın yapı malzemesi olarak kullanıldığı, damıtılmış içkiler ihraç edilip yonca tohumlarının ithal edildiği bir yüzyıldı. Her ne kadar Harlan henüz on beş yaşındayken özel eğitime girip çırak olduysa da, kişi “ev”den dış zamana hareket ettiğinde bu kaybolmuşluk hissini yaşardı. 2456.’da o, doğum zamanından yaklaşık iki yüz kırk bin yıl uzakta olacaktı ve bu, katı bir sonsuz için bile oldukça büyük bir uzaklıktır. Normal olarak durum böyle olacaktı. Fakat şu anda Harlan cebinde ağırlığını hissettiği belgelerden başka bir şey düşünecek durumda değildi. Biraz ürkek, biraz sinirli, biraz şaşkındı. 2456.’ya geldiğinde, elleri kendiliklerinden hareket ederek gerekeni yapıp aracı durdurdu. Gariptir ama, bir teknisyen hiçbir konuda sinirli davranamaz. Bir zamanlar Eğitmen Yarrow ne demişti? “Her şeyden evvel, bir Teknisyen soğukkanlı olmalıdır. Yapacağı Gerçeklik Değişikliği elli milyar insanın hayatım etkileyebilir.

Bunun bir milyon, belki de daha fazlasının hayatları ise öylesine etkilenir ki hemen hemen yeni bireyler haline gelirler. Bu şartlar altında, duygusal bir davranış hoşgörülemez.” Harlan başını sertçe sallayıp öğretmeninin, kupkuru sesiyle canlanan hatırasını bir kenara bıraktı. O günlerde bu rütbe için gerekli yeteneğe sahip olduğu aklının ucundan bile geçmemişti. Fakat duygusal davranıyordu. Elli milyar insan için değil. Elli milyar insan umurunda bile değildi. Yalnızca biri vardı. Bir kişi. Birden aracın durduğunu fark etti ve düşüncelerini bir araya toplamak için bir an duraklarken Teknisyenlere özgü soğuk, duygusuz haline büründü, araçtan çıktı. Terk ettiği araç, tabii ki biraz önce binmiş olduğuyla aynı değildi, artık aynı atomlardan meydana gelmiyordu. Ancak bu, sonsuz için üzerinde durulacak bir konu değildi. Varolduğu gerçeğinden ziyade, zaman içinde seyahatin sırlarıyla ilgilenmek, bir çırağa ya da sonsuzluğa yeni gelmiş birine yakışırdı. Bir tarafında sonsuzluk, bir tarafında normal zamanın bulunduğu, son derece ince olan zamansızlık ve mekânsızhk perdesinin önünde tekrar durakladı. Burası kendisi için sonsuzluğun tamamen yeni bir kısmıydı.

Zaman Rehberi’nden gerekli her şeyi öğrenmişti. Yine de içinde yaşamanın yerini tutamazdı ve kendisini uyum sağlamanın ilk şokuna hazırladı. Gerekli ayarlamaları yaptı. Zamandan sonsuzluğa geçiş çok kolay olmasına rağmen, çok daha seyrek yapılan zamana geçiş karmaşık bir olaydı. Perdeyi geçti ve kendini göz kamaştıran bir ışık cümbüşü içinde buldu. Gözlerini korumak için ellerini yüzüne götürdü. Karşısında sadece bir kişi vardı. Onu ancak bulanık bir biçimde görebiliyordu. Adam, “Ben Sosyolog Kantor Voy. Sanırım siz Teknisyen Harlan’sınız.” dedi. Harlan başım sallayarak onayladı ve, “Zaman Baba! Bu tarz giyinmeyi değiştirmek mümkün değil mi?” Voy şöyle bir kendisine baktı ve anlayışlı bir tarzda, “Moleküler filmleri mi kastediyorsunuz?” “Evet”, dedi Harlan. Rehberde bahsi geçiyordu ama bu derece çılgınca ışık yansıttığından söz etmiyordu. Harlan tedirginliğini normal karşılıyordu. Birçok yüzyıl gibi 2456.

yüzyıl da madde kökenliydi, o yüzden uyum sağlayabilmeyi ümit etmeye hakkı vardı. 300’lerin enerji girdapları ya da 600’lerin alan dinamiği madde kökenli bir yüzyıla ait insanları şaşırtabilirdi ama 2456. yüzyılda bu olmamalıydı. Bu yüzyılda basit bir sonsuz için dahi konfor, duvarlardan çivilere kadar düşünülmüş, hazırlanmıştı. Aslında, her şey maddeseldi. Enerji kökenli bir yüzyıldan olanlar bunu anlayamazdı. Onlara bu görünüş, ağır, kaba ve barbarca gelirdi. Ama madde kökenli Harlan’a göre, her taraf tahta, cins cins metal, plastik, silikat, beton, deri, vb. idi. Fakat maddenin her türü ayna görevi görüyordu. 2456.’da göze çarpan ilk bu oluyordu. Bütün yüzeyler parlaktı ve ışığı yansıtıyordu. Moleküler filmlerden dolayı, her yer pürüzsüz bir görünüm arz ediyordu. Kendisinin, Sosyolog Voy’un, görebildiği her şeyin, her taraftan bütünler ya da parçalar halinde her açıdan defalarca yansıyan görüntüleri insanı karmaşaya iten bir rahatsızlığa yol açıyordu.

Karışıklık göz kamaştırıyor ve mide bulandırıyordu. “Özür dilerim,” dedi Voy, “Bu yüzyılımızın adetlerindendir ve bu işlere bakan kısım da zamanı geldiğinde adetleri uygulamak gerektiğine inanıyor. Bir süre sonra alışırsınız.” Voy hızlı ve görüntüsü birbirine karışan adımlarla yürüdü. Yürürken tepetaklak oluyor, uzun adımlan yerin altına gidiyormuş gibi görünüyordu. Bir yere uzandı ve bir devreyi kapattı. Yansımalar kesildi, suni ışıklar ölgünleşti. Harlan tekrar kendine geldiğini hissetti. “Lütfen benimle gelin” dedi Voy. Harlan birkaç dakika önce ışıklar ve yansımalar içinde olan boş koridorlarda adamı takip etti. Bir antre boyunca yukarı doğru tırmandıktan sonra bir çalışma odasına girdiler. Kısa yürüyüşleri sırasında hiç kimseye rastlamamışlardı. Aslında Harlan bu duruma o kadar alışıktı ki, eğer bir insana rastlasalar çok şaşıracaktı. Hiç şüphesiz, bir teknisyenin geldiği haberi yayılmış olmalıydı. Hatta Voy bile sürekli aralarında mesafe bırakmaya çalışıyor ve eğer kazara Harlan’ın eli elbisesine bile değecek olsa gözle görülür bir biçimde uzağa çekiliyordu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir