Isaac Asimov – Vakıf #2 Vakıf ve İmparatorluk (Altın Galaksi)

BEL RIOSE… Riose kısa süren meslek yaşamında “Emperyallerin Sonuncusu” unvanını kazandı. Bunu hak da etmişti. Riose’nin kampanyaları incelendiğinde, strateji yeteneği bakımından Puerifoy’den farksız olduğu görülür. Belki de Riose adamlarını yönetme açısından Puerifoy’dan da üstündü. Galaksi Generalinin İmparatorluğun çökmeye başladığı günlerde dünyaya gelmesi, bir fatih olarak Puerifoy’un rekorunu kırmasını hemen hemen imkânsızlaştırdı. Ancak Vâkıfın karşısına dikildiği zaman eline Puerifoy’dan üstün olduğunu kanıtlama fırsatı da geçti. Vakıfla savaşmaya hazırlanan ilk İmparatorluk generali Bel Riose’ydi… Galaksi Ansiklopedisi Bel Riose yanında maiyeti olmadan yolculuk yapıyordu. Oysa saray geleneklerine göre, Galaksi İmparatorluğunun sınırındaki, hoşnutsuzluklarla dolu bir yıldız sistemine gönderilmiş olan bir filo komutanının böyle davranmaması gerekirdi ama Bel Riose genç ve enerjikti. Duygusuz ve hesaplı saraylıların evrenin en uzak köşesine göndermelerine neden olacak kadar enerjik. Ayrıca meraklıydı da Riose. Yüzlerce kişinin süslemeler yaparak tekrarladıkları, binlerce kişinin de belirsiz bir şekilde bildiği garip, olmayacak hikâyeler merakını uyandırmıştı. Bir harekâta girişebilme olasılığı genç ve enerjik bir insanın hoşuna gidecek bir şeydi. Bütün bunlar biraraya gelince Bel Riose da dayanamamıştı. Riose el koyduğu biçimsiz yer taşıtından inerek eski kâşanenin kapısına gitti İstediği yere gelmişti. Bekledi.


Kapıyı tarayan fotonik göz çalışıyordu ma kapıyı ona bir insan eli açtı. Galaksi Generali eşikte beliren yaşlı adama gülümsedi. “Ben Riose’yim…” “Sizi tanıdım.” Yaşlı adam hiç şaşırmamıştı. Soğuk bir tavırla kımıldamadan duruyordu. “Ne istiyorsunuz?” Riose boyun eğdiğini belirtmek istercesine bir adım geriledi. “Barışçı amaçlarla geldim. Siz Ducem Barr’sanız, benimle konuşmanızı rica edeceğim.” Ducem Barr yana çekildi. Evin içinde duvarlar birdenbire aydınlandı. Galaksi Generali sanki gündüzmüş gibi aydınlık bir odaya girdi. Genç adam çalışma odasının duvarına dokundu, sonra da parmaklarının uçlarına baktı. “Demek Siwenna’da böyle bir şey var?” Barr hafifçe güldü. “Başka hiçbir yerde böyle bir aygıt yok sanırım. Elimden geldiği kadar aygıtı onarmaya çalışıyorum.

Sizi kapıda beklettiğim için özür dilemeliyim. Otomatik olarak bir konuğun geldiğini haber veriyor ama artık kapıyı açamıyor.” “Demek yeterince onaramıyorsunuz.” Riose’nin sesinde hafif bir alay vardı. “Artık yedek parça bulunmuyor. Oturmaz mısınız, efendim? Çay içer miydiniz?” “Siwenna’da mı? Burada çay içmemek toplum açısından âdeta imkânsız, efendim.” Yaşlı soylu ağır ağır eğilerek selâm verdikten sonra sessizce uzaklaştı. Bu hareketi ona son yüzyılın daha güzel günlerinde yaşamış olan eski aristokrasiden kalan resmi bir miraçtı. Riose uzaklaşan ev sahibinin arkasından baktı. O dikkatli nezaketine biraz şaşkınlık karışmıştı. Kendisi bir savaşçı olarak eğitilmişti. Geçirdiği tecrübeler de yine savaşla ilgiliydi. Şu klişeleşmiş sözü tekrarlamak gerekirse, Riose da birçok kez ölümle yüzyüze gelmişti. Ama bu tanıdık, âdeta elle tutulabilecek bir ölümdü. İşte bu yüzden Yirminci Uzay Filosunun tapınılan komutanının birdenbire âdeta havasız kalan bu çok eski odada ürpermesine şaşmamak gerekiyordu.

Riose raflara dizilmiş olan fildişi süslü siyah küçük kutuların kitap olduğunu anladı. Eserlerin adlarını hiç duymamıştı. Odanın dibindeki büyük aygıtın kitapları istendiği zaman ses ve görüntü haline dönüştürdüğünü tahmin etti. O zamana kadar böyle bir aygıtın çalıştığını hiç görmemiş ama söz edildiğini duymuştu. Riose’ye bir keresinde, uzun yıllar önce, İmparatorluğun bütün Galaksiyi kapladığı o altın çağlarda her on evden dokuzunda böyle sıra sıra kitaplar ve bu tür aygıtlar olduğunu söylemişlerdi. Ama şimdi onun sınırlarla ilgilenmesi gerekiyordu. Kitaplar da yaşlı insanlara göre şeylerdi. Ve eski günlerle ilgili hikâyelerin yarısı da efsaneydi zaten. Hatta yarısından fazlası. Çay geldi. Riose de bir koltuğa oturdu. Ducem Barr fincanını havaya kaldırdı. “Şerefinize.” “Teşekkür ederim. Şerefinize.

” Ducem Barr ağır ağır, “Genç olduğunuzu söylüyorlardı,” dedi. “Otuz beşinde var mısınız?” “Ona yakın. Otuz dördündeyim.” Barr usulca, sözcüklere basa basa, “O halde söze en iyi şöyle başlayabilirim,” diye karşılık verdi. “Çok üzgünüm, ama bende aşk büyüleri, iksirleri ve tılsımlı içkiler yok. Hoşunuza giden genç bir hanımı size ilgi göstermesi için etkilemem de olanaksız.” “O konuda bu tür yardımlara hiç ihtiyacım yok, efendim.” Riose’nin alaylı sesinden kendisini çok beğendiği anlaşılıyordu. “Sizden sık sık böyle yardımlar istiyorlar mı?” “Oldukça sık. Ne yazık ki, bilgisiz bir kamu bilginlikle sihirbazlığı birbirine karıştırıyor. Sihirin yardımına en çok aşk hayatı konusunda ihtiyaç olduğu anlaşılıyor.” “En doğal gözükeni de bu. Ama ben diğerlerinden farklıyım. Bence bilginlik sadece zor soruları yanıtlamanın bir yoludur.” Siwenna’lı bir an bu sözleri düşündü.

“Siz de onlar kadar yanılıyor olabilirsiniz.” “Öyle de olabilir. Olmayabilir de.” Genç Galaksi Generali fincanını kenarları dışa dönük zarfının içine bıraktı. Fincan kendiliğinden doldu. Riose, Barr’ın uzattığı tad kapsülünü hafif bir şıpırtıyla çaya attı. “Söyleyin, soylu bey, sihirbazlar kimler? Gerçek sihir bazlar.” Barr çoktan beri kullanılmayan unvanını duyduğu zaman şaşırmış görünerek, “Sihirbaz diye biri yok,” dedi. “Ama herkes onlardan söz ediyor. Siwenna’da sihirbazlarla ilgili türlü hikâye dolaşıyor. Onlarla ilgili tarikatler kuruluyor. Ülkemizde eski günleri, özgürlük ve özerklik adını verdikleri şeyleri hayal edip saçma sapan sözler söyleyen birtakım gruplarla sihirbazların arasında garip bir bağ var. Sonunda bu sorun İmparatorluk için tehlikeli bir hal alabilir.” Yaşlı adam başını salladı. “Bunu bana neden soruyorsunuz? Burnunuza bir isyan kokusu mu geliyor? Benim elebaşılık edeceğim bir ayaklanma?” Riose omzunu silkti.

“Asla! Asla! Ah tabii, bu tümüyle gülünç bir düşünce de pek sayılmaz. Babanız kendi zamanında bir sürgünmüş. Sizse vatansever ve aşırı derecede milliyetçiymişsiniz. Konuğunuz olarak bundan söz etmem nezaketsizlik sayılabilir. Ama buradaki görevim bunu gerektiriyor. Şu ara bir komplo kurulabilir mi? Hiç sanmıyorum. Siwenna’lılar üç kuşak boyunca yenile yenile bütün cesaretlerini yitirmişler.” Yaşlı adam bu sözlere aynı biçimde karşılık verme zorunluluğunu duydu. “Sizin bir konuk olarak gösterdiğiniz nezaketsizliği ben de bir ev sahibi olarak tekrarlayacağım. Size bir zamanlar bir İmparatorluk Valisinin de Siwenna’lılar konusunda sizin gibi düşündüğünü hatırlatacağım. O Valinin emirleri yüzünden babam yasalardan kaçan bir dilenci durumuna düştü. Ağabeylerim öldürüldüler. Kız kardeşim intihar etti. Ama o Vali de esir ruhlu Siwenna’lıların elinde korkunç bir ölümle can verdi.” “Ah, evet.

Benim de açmak istediğim bir konuya değindiniz. Üç yıldan beri o valinin esrarlı ölümünün içyüzünü biliyorum. Valinin özel muhafızları arasında davranışları ilgi çeken bir genç vardı. O genç sizdiniz. Ama ayrıntıları açıklamaya gerek yok sanırım.” Barr istifini bozmadı. “Evet, yok. Ne yapmak niyetindesiniz?” “Soruma cevap vermenizi istiyorum.” “Tehditle konuşmam. Evet, yaşlandım. Ama hayata fazla değer verecek kadar da ihtiyar değilim henüz.” Riose anlamlı anlamlı, “Zor günler bunlar, aziz efendim,” dedi. “Ve sizin çocuklarınızla dostlarınız var. Bir vatanınız da. Geçmişte hakkında sevgi dolu, budalaca sözler söylediğiniz bir vatanınız.

Haydi haydi, güç kullanmaya karar verdiğim takdirde herhalde size saldırmak gibi bir beceriksizlik yapmam.” Barr soğuk bir tavırla sordu. “Ne istiyorsunuz?” Riose boş fincanını öne doğru uzatarak konuşmaya başladı. “Beni dinleyin, soylu bey. İmparatorluk Sarayının bahçelerinde yapılan geçit törenlerini yöneten ve Haşmetli İmparator yazlık gezegenl ere giderken onun ışıltılı eğlence gemilerine eşlik eden kimseler. Ben… Ben başarısızlığa uğramış bir insanım. Otuz dört yaşında başarısız bir adam. Çünkü savaşmaktan hoşlanıyorum.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir