Isaac Asimov – Vakıf #3 İkinci Vakıf (Gizli Tanrılar)

KATIR: Birinci Vakfın çöküşünden sonra Katır rejiminin yapıcı özellikleri şekillendi. Birinci Galaksi İmparatorluğunun tümüyle yıkılmasından sonra Katır ilk kez uzayın önemli bir bölümünü birleştirmeyi başardı. Genişlik bakımından gerçekten büyük bir imparatorluktan farksızdı bu. Çökmüş olan Birinci Vakfın ticari imparatorluğu, birbirlerine sıkıca bağlı olmayan, çeşitli topluluklardan oluşmuştu. Psikotarihsel kehanetlerin gözle görülmeyen desteğine karşın durum böyleydi. Birinci Vakfın, Katırın yönettiği, sıkı bir kontrol altında bulundurulan “Dünyalar Birliğiyle kıyaslanması da olanaksızdı. Dünyalar Birliği, Galaksinin onda birini ve nüfusun da on beşte birini kapsıyordu. Özellikle “Araştırma” diye tanımlanan süre de… GALAKSİ ANSİKLOPEDİSİ Ansiklopedinin Katır ve İmparatorluğuyla ilgili bölümü bir hayli uzun. Ama Ansiklopedide açıklanan şeylerin çoğunun konumuzla pek ilgisi yok. Ansiklopedi daha çok resmi adı “Birliğin Bir Numaralı Vatandaşı” olan Katır’ın yükselmesine yol açan ekonomik koşulları ve Değişkenin yönetiminin elde ettiği sonuçları inceliyor. Belki Katır’ın bir hiçken beş yıl içinde müthiş bir hızla yükselerek bir imparatorluğun hükümdarı halini alması bölümün yazarını biraz şaşırtmış ama yazıdan bu da anlaşılmıyor. Onun için burada Ansiklopediyi bir yana bırakarak kendi yolumuza gideceğiz. Böylesi amaçlarımız için daha uygun. Şimdi o beş yıllık sürenin sonunu, Birinci ve İkinci Galaksi İmparatorlukları arasındaki o boşluğu inceleyeceğiz. Buna “Büyük Ara” adı verilmektedir.


Siyasal açıdan Birlik sessiz, ekonomik bakımından zengin. Pek az kimse Katır’ın sıkıyönetimindeki barışı, daha önceki karmaşayla değişmek istiyor. Beş yıl önce Vakfı tanımış olan gezegenlerde belki özlemle karışık bir hayıflanma görülüyor. Ama hepsi o kadar. Vakfın ölmüş olan liderleri bir işe yarayacak durumda değiller. Döndürülmüş olanlarsa yararlı oluyor. Yani Katır’ın yönetimine girmiş olanlar. “Bu “dönmeler” arasında en yararlısı Han Pritcher. O da artık bir Komodor. Vakfın var olduğu günlerde Han Pritcher, Gizli Servisin bir ajanı ve ayrıca Demokratik Muhalefet adlı bir yeraltı örgütünün de üyesiydi. Vakıf hiç savaşmadan Katır’a yenildiği zaman Pritcher, Değişkenle yine de çarpıştı. Yani Katır onu etkisine alıncaya kadar. Bu dönüş, üstün bir mantık gücünün emrettiği sıradan bir fikir değiştirme değildi. Bunu Han Pritcher da çok iyi biliyordu. Pritcher değişmişti.

Çünkü Katır insanların duygularını işine geldiği şekilde değiştirebilen kafa gücüne sahip bir Değişkendi. Ama bu sonuçtan memnundu Han Pritcher. Her şey bunun böyle olmasını gerektiriyordu. Aslında döndürülmekten pek memnun olmak bu anormal durumun bir belirtisiydi. Ama Han Pritcher artık bu konuyu merak bile etmiyordu. Komodor Pritcher şimdi Birliğin dışına, sınırsız Galaksinin derinliklerine yaptığı beşinci büyük seferinden dönüyordu. Şimdi bu tecrübeli uzaycı ve haberalma ajanı, “Bir Numaralı Vatandaş”la yapacağı görüşmeyi çocuksu bir sevinçle düşünüyordu. Ama koyu renk, damarsız bir tahtadan oyulmuşa benzeyen sert hatlı yüzünden bu duygusu belli değildi. Pritcher gülümsediği takdirde suratı yer yer çatlayacakmış gibi bir izlenim bırakıyordu insanda. Ama Komodorun sevincini gülümseyerek belli etmesi de gerekli değildi. Çünkü Katır insanın içindeki duyguları en ufak ayrıntılarına kadar görebiliyordu. Tıpkı sıradan bir insanın karşısındakinin kaşlarını kaldırdığını görmesi gibi. Pritcher hava arabasını eski İmparatorluk Valisinin hangarında bırakıp sarayın bahçesine emredildiği gibi yürüyerek girdi. İki yanında ok işaretleri bulunan bomboş ve sessiz yolda bir buçuk kilometre kadar ilerledi. Sarayın kilometrelerce genişlikteki bahçelerinde bir tek gözcü, bir tek nöbetçi ya da silahlı hiç kimse olmadığını biliyordu.

Katır’ın korunmaya ihtiyacı yoktu. Katır’ın en güçlü, en iyi koruyucusu yine kendisiydi. Pritcher’ın ayak sesleri usulca kulaklarında yankılanırken karşıda sarayın parlak, inanılmayacak kadar hafif ve yine inanılmayacak kadar sağlam maden duvarları belirdi. İmparatorluğun son günlerinin özelliği olan o cüretli, pek büyük, âdeta baş döndürücü kemerler vardı bunda da. Saray sanki boş bahçelere ve ufuktaki kalabalık kente bakarak sıkıntıyla düşünüyordu. Saraydaysa yeni aristokrasinin ve Birliğin bütün yapısının olağanüstü kafa yeteneklerine bağlı olduğu o Değişken vardı. Yalnızdı Katır. Pritcher yaklaşırken düzgün, dev kapı sessizce açıldı ve içeri girdi. Geniş rampa adımını atar atmaz hareket ederek yükselmeye başladı. Komodor sessiz asansörle hızla yukarı çıktı. Küçük, süslü olmayan bir kapının önünde durdu. Bu, Katır’ın sarayın en ışıltılı en yüksek kulelerinden birindeki odasının kapısıydı. Kapı açıldı… * * * Bail Channis gençti. Ve Bail Channis “döndürülmemişti:” Yani Katır, genç adamın duygularını istediği gibi yönlendirmemişti. Bail Channis’in kafası kalıtımla aldığı biçimdeydi.

Sadece çevresi biraz değişmesini sağlamıştı ama o kadar. Channis bundan da memnundu. Henüz otuzuna bile basmamış olan Bail Channis başkenttekilerin üzerinde iyi bir izlenim bırakmıştı. Yakışıklı ve espriliydi. Onun için de toplum hayatında başarılı oluyordu. Zekiydi ve kendine güveni vardı. Bu yüzden de Katır’a sokulabilmişti. Bu iki başarısı da Channis’i çok sevindiriyordu. Ve şimdi ilk kez Katır onu huzuruna çağırmıştı. Bail Channis uzun ışıltılı yoldan alüminyum köpüğünden yapılmış kulelere doğru gidiyordu. Bir zamanlar bu sarayda Kalgan Genel Valileri oturmuşlardı. İmparatorluğun Valileri. Daha sonra saraya Kalgan’ı kendi bildikleri gibi yöneten Diktatörler yerleşmişti. Şimdi de burası kendi imparatorluğunu yöneten Birliğin Bir Numaralı Vatandaşının konutuydu. Channis usulca bir şarkı mırıldanıyordu.

Katırın kendisini neden, çağırttığını kesinlikle biliyordu, ikinci Vakıf sorunu tabii! O her yerde adı duyulan umacı! Katır da bu umacı yüzünden “sonsuz yayılma” siyasetinden vazgeçmişti. Şimdi ihtiyatla kımıldamadan bekliyordu. Ama bu beklemenin adı “sağlamlaştırma”ydı o da başka. Etrafta türlü dedikodu dolaşıyordu. Söylentilere hiçbir zaman engel olamazdınız zaten. Katır’ın yeniden saldırıya geçeceğinden söz ediliyordu. “Katır İkinci Vakfın nerede olduğunu öğrendi,” diyorlardı. “Oraya saldıracak…” Ya da, “Katır İkinci Vakıfla anlaştı,” diye iddia ediyorlardı. “İkisi aralarında Galaksiyi bölüşecekler.” Veya, “Katır İkinci Vakıf diye bir şeyin var olmadığına karar verdi,” diye başlarını sallıyorlardı. “Artık bütün galaksiyi ele geçirecek.” Bekleme salonunda buna benzer bir sürü dedikodu tekrarlanıyordu. Bu tür söylentilerin ilk çıkışı da değildi, ama bu kez herkes kesin bir tavırla konuşuyordu. Ve savaş, macera ve siyasi karmaşaya bayılan, durgun dönemlerde âdeta soluk alamayan bağımsız ve ateşli kimseler buna çok seviniyorlardı. Bail Channis de onlardan biriydi.

Genç adam o esrarlı İkinci Vakıftan korkmuyordu. Aslında Katır’dan da korktuğu yoktu. Ve bununla övünüyordu. Çok genç ve zengin olduğu için onu çekemeyen bazı kişiler bu neşeli çapkından hesap sorulacağı günü bekliyorlardı. Channis, Katır’ın görünüşü ve yapayalnız yaşamasıyla açık açık alay ediyordu. Hiç kimse ona katılmaya cesaret edemiyor, yalnızca birkaç kişi bu alaylara gülme cüretini gösterebiliyordu. Ama Channis’in başına bir felaket gelmeyince genç adamın ünü etrafa iyice yayıldı. Channis mırıldandığı şarkıya yeni sözler uyduruyordu. Saçma sapan sözler ve hep aynı nakarat. “İkinci Vakıf, İkinci vakıf, ülkeyi ve bütün canlıları tehdit ediyor.” Genç adam saraya erişti. Bail Channis yaklaşırken düzgün, dev kapı sessizce açıldı ve genç adam içeri girdi. Adımını atar atmaz geniş rampa hareket ederek yükselmeye başladı. Channis sessiz asansörle hızla yukarı çıktı. Küçük, süslü olmayan bir kapının önünde durdu.

Katır’ın, sarayın en ışıltılı ve en yüksek kulelerinden birindeki odasının kapısıydı bu. Kapı açıldı… * * * “Katır”dan başka adı ve “Bir Numaralı Vatandaşsan başka unvanı olmayan adam, duvardaki tek taraflı saydam dik dörtgenden ufuktaki yüksek binalarla dolu, ışıklı kente baktı. Gitgide koyulaşan alacakaranlıkta yıldızlar gözükmeye başlıyordu. Ve onların hepsi de Katır’a bağlıydılar. Bu düşünce Değişkenin bir an acı acı gülümsemesine yol açtı. O yıldızlar pek az kimsenin gördüğü bir kişiye bağlıydılar. Katır yüzüne bakılacak bir insan değildi. Daha doğrusu ona ancak alayla bakılabilirdi. Bir yetmiş boyundaydı ve sadece elli dört kilo geliyordu. Bacaklarıyla kolları sıska gövdesinden çıkan, biçimsiz sodalara benziyorlardı. Yedi buçuk santim boyundaki iri burnu sıska yüzünü sanki tümüyle kaplamaktaydı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir