Isaac Asimov – Vakıf #4 Vakıf’ın Sınırı (Galaksi Çöküyor)

Golan Trevize, Seldon Sarayının önündeki geniş basamaklarda durmuş, güneşte ışıldayan kente bakıyordu. “Tabii inanmıyorum!” Terminus suyun toprağa or Seldon’un dönüşünde bulunabilmek için birer davetiye koparmış olan sosyetik tiplere de aldırmıyordu. (Daha doğrusu Seldon’un hayalinin yeniden belirmesine tanık olmuşlardı.) Hepsi de gülüşüp konuşarak basamaklardan iniyorlardı. Seldon’un takdirini kazanmışçasına mutluydular. Trevize kımıldamıyor, kalabalık dalga dalga yanından akıp gidiyordu. Munn Li Compor iki basamak indi. Sonra sanki arkadaşıyla aralarında gözle görülmeyen bir ip varmış da birdenbire gerilivermiş gibi durakladı, “Gelmeyecek misin?” “Ne acelen var? Encümen Toplantısı, Belediye Başkanı Branno durumu uzun uzun, ağır ağır incelemedikçe başlayamaz ki. Kadın bir heceyi ancak bir saniyede söylüyor. Yine tatsız bir söylevi dinlemek için acele edecek değilim. Şu kente bak!” “Görüyorum. Dün de gördüm.” “Ama burayı beş yüzyıl önce ilk kurulduğu zaman gördün mü?” Compor dalgın dalgın düzeltti. “Dört yüz doksan sekiz yıl önce. İki yıl sonra Terminus’un kuruluşunun beş yüzüncü yıl dönümü kutlanacak.


Belediye Baş- kanımız Branno da o günleri görecek. Çünkü süresi henüz dolmamış olacak. Daha doğrusu bir aksilik olmayacağını ve yıl dönümünü kutlayacağını umuyoruz.” Trevize alayla tekrarladı. “Umuyoruz… Terminus beş yüzyıl önce kurulduğu zaman nasıl bir yerdi? Bir tek kent! Hiçbir zaman bitirilemeyen bir Ansiklopediyi hazırlayan bir grup insanın oturduğu küçük bir yer.” “Ansiklopedi tamamlandı ya!” “Galaksi Ansiklopedisinden mi söz ediyorsun? Ama o, grubun başlangıçta üzerinde çalıştığı eser değil ki! Elimizdeki bir bilgisayar ve bu her gün değiştiriliyor. Tamamlanmamış olan eski Ansiklopediyi hiç gördün mü?” “Hardin Müzesindekini mi kastediyorsun?” “Evet, Salvor Hardin Kökenler Müzesindekini. Tarihin tam ve doğru olmasını istiyorsun! O halde müzenin tam adını söyle. O esere baktın mı?” “Hayır. Bakmam gerekiyor muydu?” “Yok canım, değmez. Her neyse… Ama o adamlar… bir grup Ansiklopedi uzmanı kentin çekirdeğini oluşturuyorlardı. Galaksinin diğer bölümlerinden çok uzaktaki bir güneşin etrafında dönen, hemen hiç madeni olmayan bir gezegendeki küçük bir kasaba. Galaksinin sınırındaki bir gezegende… Şimdi, beş yüzyıl sonra banliyölerle dolu bir dünya halini aldık. Bütün gezegen bir tek park sanki. İstediğimiz kadar madenimiz de var.

Ve artık her şeyin merkezi sayılıyoruz.” Compor, “Pek değil,” dedi. “Galaksinin diğer bölümlerinden çok uzakta olan bir güneşin etrafında dönüyoruz hâlâ. Yine Galaksinin sınırındayız.” “Ah, hayır, bunu düşünmeden söyledin. Bu küçük Seldon Krizinin amacı da buydu. Artık tek Terminus gezegeninden çok daha önemliyiz, Vakıfız biz. Kollarını Galaksinin derinliklerine kadar uzatan, bütün evreni sınırdaki yerinden yöneten bir güç. Bunu başarıyoruz, çünkü Galaksinin diğer taraflarından kopmuş değiliz. Astronomi açısından çevredeyiz ama bu da önemli değil.” “Pekala. Bunu kabul ediyorum.” Bu konunun Compor’u ilgilendirmediği belliydi. Genç adam bir basamak daha indi. İki arkadaşın aralarındaki görünmeyen ip daha da gerildi.

Trevize arkadaşını yukarıya, yanına çekmek için uzandı. “Bunun ne anlama geldiğini kavramıyor musun, Compor? Müthiş bir değişiklik oldu ama biz bunu kabul edemiyoruz. İçin için o eski küçük Vakfı istiyoruz. Eski günlerdeki o ufak, bir tek dünyayı. Demir yürekli kahramanlar ve soylu azizlerin yaşadığı ve bir daha dönmemek üzere kaybolan o eski günleri özlüyoruz.” “Yapma, canım!” “Çok ciddiyim! Şu Seldon Sarayına bak. Başlangıçta Salvor Hardin zamanında karşılaşılan ilk acil durumlar sırasında sadece bir Zaman Mahzeni vardı. Seldon’un holografik hayalinin belirdiği küçük bir salon. Hepsi o kadar. Ama şimdi burası dev bir türbe. Ancak… bu sarayda bir tek güç alanı rampası var mı? Bir kayar yol? Bir yer çekimi asansörü? Hayır, buraya sadece bu merdivenler yapılmış, basamaklardan inip çıkıyoruz. Hardin’in zamanındaki gibi. En beklenmeyecek anlarda korku içinde geçmişe sıkı sıkı sarılıyoruz.” Trevize heyecanla kollarını açtı. “Yapıda gözle görülür madeni bir ayrıntı var mı? Bir tek parça bile yok.

Tabii, hiç olur mu? Salvor Hardin’in zamanında gezegende hemen hiç maden yoktu. Dışarıdan da pek az ithal ediliyordu. Hatta bu koskocaman yığını yaparken zamanla pembeleşmiş eski plastikleri bile kullandık. Diğer dünyalardan gelenlerin duraklayarak, ‘Galaksi! Ne güzel eski plastik!’ diye bağırmaları için. Bana inan, Compor. Bunların hepsi de yapmacık!” “İnanmadığın bu mu? Seldon Sarayı mı?” Trevize öfkeli bir fısıltıyla “Ve bütün içindekiler,” dedi. “Atalarımız buraya, Galaksinin sınırına gizlenmişler. Bizim de aynı şeyi yapmamız şart mı? Bence Galaksinin ortasına gitmeliyiz. Her şeyle ilgilenmeliyiz.” “Ama Seldon senin yanıldığını söylüyor! Seldon Planı gerektiği şekilde gelişiyor!” “Biliyorum, biliyorum. Terminus’taki her çocuk aynı inançla yetiştiriliyor: Hari Seldon bir plan yaptı. O her şeyi beş yüzyıl önce gördü. Vakfı kurdu. Bu Vakfın belirli bazı acil durumlarla karşılaşacağını biliyordu. Holografik hayalinin böyle durumlarda belirmesini sağladı.

Her görünüşünde daha sonraki krize erişebilmemiz için gerekli bilgiyi verdi. Ama az bir bilgiyi! Böylece bin yılı tamamlayacağız. Beş yüzyıl önce çökmeye başlayan ve iki yüzyıl önce tümüyle parçalanan o harap olmuş yapının üzerine sağlam ikinci ve daha büyük bir imparatorluk kuracağız.” “Bütün bunları bana neden söylüyorsun, Golan?” “Çünkü bütün bunlar bir oyun! Hepsi de uydurma! Belki başlangıçta gerçekti. Ama hiç olmazsa şimdi sahte! Biz kendi kendimizin efendisi değiliz. Planı izleyenler de biz olmadığımız gibi!” Compor arkadaşını dikkatle süzdü. “Daha önce de böyle sözler söyledin, Golan. Ama ben her seferinde damarıma basmak için gülünç şeyler iddia ettiğini düşündüm. Ama Galaksi! Sen galiba ciddisin!” “Tabii ciddiyim!” “Olamaz! Ya benimle karmaşık bir yoldan alay etmeye çalışıyorsun ya da aklını kaçırdın.” Sakinleşmiş olan Trevize, “İkisi de değil,” diye karşılık verdi. Artık heyecanını belirtmek için ellerini sallamasına gerek kalmadığını düşünüyormuş gibi başparmaklarını kuşağına soktu. “Bu konuyu daha önce de düşündüm, bunu itiraf ediyorum. Ama o sırada sadece sezgilerim yüzünden öyle düşünüyordum. Ne var ki, bu sabah burada oynayan o komedi her şeyi olduğu gibi görmemi sağladı. Ve ben de bunu Encümene açıklayacağım.

” Compor, “Sen gerçekten çıldırmışsın,” dedi. “İyi ya! Benimle gel ve söyleyeceklerimi dinle.” İki arkadaş basamaklardan indiler. Geriye sadece onlar kalmıştı. Geniş basamaklardan son inenler de onlar oldular. Trevize öne doğru bir adım atarken, Compor ona bakarak sessizce dudaklarını oynattı. “Budala!

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir