Isaac Asimov – Vakıf #6 – Vakıf Kurulurken (İmparatorluk Kurulurken)

Cleon esnemeye çalışarak, “Demerzel,” dedi. “Sen hiç Hari Seldon adında birinden söz edildiğini duydun mu?” İmparator tahta çıkalı on yıl kadar olmuştu. Resmi törenlerde gerekli haşmetli tavır ve kılıklara büründüğü zaman etkileyici oluyordu. Meselâ, arkasındaki duvarın oyuğuna yerleştirilmiş olan hologramında pek görkemli gözüküyordu. Bu üç boyutlu resim, atalarının holograflarının bulunduğu diğer bölmeleri gölgede bırakacak biçimde konmuştu. Holografin gerçeğe tümüyle uyduğu söylenemezdi. Cleon’un saçları gerçekte de, portresinde de açık kumraldı. Ama holografta daha koyu ve gür gözüküyordu bu saçlar. Yüzü asimetrikti. Üst dudağı sağ yanda hafifçe yukarıya doğru kalkıktı. Ama resimde bu görülmüyordu. İmparatorun boyu holografta 1.83’dü. Ancak Cleon ayağa kalkarak portresinin yanında durursa boyunun iki santim daha kısa olduğu da ortaya çıkacaktı. Hükümdar holografta gözüktüğünden biraz daha tombulcaydı.


Tabii holograf Cleon tahta çıktığı zaman yapılmış olan resmi bir portreydi. Ve İmparator o günlerde daha gençti. Ama hâlâ da genç duruyordu ve yakışıklıydı. Amansız resmi törenlerin pençesinde kıvranmadığı zamanlarda, yüzünde uysal bir ifade de oluyordu. Demerzel dikkatle geliştirdiği o saygılı tavırlarla, “Hari Seldon mu?” diye cevap verdi. “Bu adı hiç duymadım, Efendimiz. Onu tanımam mı gerekirdi?” “Bilim Bakanı dün gece bana ondan söz etti. Seldon’un adını duymuş olabileceğini düşündüm.” Demerzel hafifçe kaşlarını çattı. Pek pek hafifçe. Çünkü kimse İmparatorun karşısında kaş çatamazdı. “Baş Yönetici ben olduğuma göre, Bilim Bakanının da o adamdan bana söz etmesi gerekirdi. Size her taraftan bombardımana başlarlarsa…” Cleon elini kaldırdı, Demerzel hemen sustu. “Demerzel, Lütfen! İnsan her zaman resmi davranamaz ki! Dün geceki resepsiyonda Bakanın yanından geçerken onunla bir iki kelime konuştum. O hemen coşuverdi.

Tabii Bakanı dinlemezlik edemezdim. Zaten sonradan dinlediğime de memnun oldum. Çünkü sözleri ilginçti.” “Hangi bakımdan, Efendimiz?” “Artık matematik ve bilime pek önem verildiği o eski günler geride kaldı. Bu tür şeylere duyulan ilgi sönmüş gibi. Belki de keşfedebilecek her şey bulunduğu için. Sen de aynı fikirde değil misin? Ancak hâlâ ilginç şeyler olduğu da anlaşılıyor. Daha doğrusu, bana öyle olduğu söylendi.” “Bilim Bakanı mı söyledi, Efendimiz?” “Evet. Hari Seldon’un Trantor’da düzenlenen bir Matematik konferansına katıldığından söz etti. Nedense on yılda bir böyle bir toplantı yapıyorlarmış. Bakan bana Seldon’un, geleceğin matematiksel yolla tahmin edilebileceğini kanıtladığını açıkladı. ” Demerzel pek hafifçe gülümsedi . “Ya fazla dirayetli bir adam olmayan Bilim Bakanı yanıldı, ya da o matematikçi. Geleceği tahmin, bir çocuğun sihirle ilgili hayallerinden farklı değil.

” “Öyle mi, Demerzel? Ama insanlar böyle şeylere inanıyorlar.” “İnsanlar pek çok şeye inanıyorlar, Efendimiz.” “Ama böyle şeylere çok inanıyorlar. Onun için de geleceğin tahmin edilebileceği iddiasının doğru olup olmadığı aslında hiç önemli değil. Bir matematikçi, hükümdarlık döneminin uzun ve mutlu olacağı, İmparatorluğun barış ve refah içinde yaşayacağı kehanetinde bulunuyorsa tabii… Bu iyi bir şey olmaz mı?” “Bunu duymak tabii ki hoş bir şey olur. Ama bu neyi sağlar, Efendimiz?” “İnsanlar bu kehanete inanırlarsa, buna uygun biçimde davranırlar. Pek çok kehanet, sadece inanıldıkları için gerçeğe dönüşmüştür. Bunlar ‘Kendi kendilerini gerçekleştiren kehanetler’dir. Sahi, şimdi aklıma geldi. Bunu bana sen açıklamıştın.” Demerzel, “Öyle sanırım, Efendimiz,” dedi. İmparatoru dikkatle süzüyordu. Sanki ne kadar ileri gidebileceğini anlamaya çalışıyormuş gibi. Ama bu durumda herkes kehanette bulunabilir.” “Fakat hepsine aynı derecede inanmazlar, Demerzel.

Oysa kehanetini formüller ve terimlerle destekleyen bir matematikçiyi al. Belki söylediklerini hiç kimse anlamaz ama herkes ona inanır.” Demerzel, “Sözleriniz her zamanki gibi mantıklı. Efendimiz,” diye mırıldandı. “Dertlerle dolu bir çağda yaşıyoruz. Para harcamayı ve askeri güce başvurmayı gerektirmeyen bir yoldan insanları sakinleştirmek her şeye değer. Askeri yöntem yakın geçmişte fazla bir yarar sağlamadı ve çok da zararlı oldu.” “Evet, öyle Demerzel!” İmparator heyecanlanmıştı. “Şu Hari Seldon denilen adamı getir. Bana kollarının bu fırtınalı dünyaların her tarafına uzandığını söylüyorsun. Güçlerimin çekindikleri yerlere bile. O uzun kollarından birinin ucundaki pençeni uzat ve matematikçiyi getir. Onu görmek istiyorum.” Demerzel, “Emredersiniz, Efendimiz,” dedi. Aslında Seldon’un yerini çoktan öğrenmişti.

Bilim Bakanını, görevini iyi yaptığı için kutlamaya karar verdi. Seldon sahneye hiç de etkileyici bir biçimde çıkmadı. İmparator I. Cleon gibi o da otuz iki yaşındaydı. Ama 1.73 boyundaydı. Düzgün yüzünde neşeli bir ifade vardı. Saçları çok koyu kestaneydi. Kılığından taşralı olduğu seziliyordu. Sonradan Hari Seldon’u efsaneleşmiş, yan-tanrı bir insan olarak bilen kimseler onu bu halde görselerdi, matematikçinin kutsal bir şeye karşı saygısızlık ettiğini düşünebilirlerdi. Seldon’un tekerlekli sandalyeyle dolaşan, ak saçlı, kırışık yüzlü, sakin gülümsemesi bilgeliğini açıklayan bir insan olmamasını yadırgarlardı. Çünkü bildikleri Seldon böyle bir tipti. Ama tabii matematikçinin gözleri yaşlılığında bile neşe doluydu. Seldon’un gözlerinde bugün özellikle belirgin bir neşe vardı. Çünkü On Yıl Konferansında tezini okumuştu.

Hatta tez biraz ilgi bile uyandırmıştı. Yaşlı Osterfith de ona bakarak başını sallamış, “Çok ilginç, delikanlı,” demişti. “Çok çok ilginç.” Osterfith için bir övgü sayılabilirdi bu. İşte şimdi de yeni ve beklenmedik bir gelişme olmuştu. Seldon bu olayın neşesini arttırması ve memnunluğunu yoğunlaştırmasının gerekip gerekmediğini bilemiyordu. Matematikçi uzun boylu, üniformalı genç adama baktı. Subayın ceketinin sol tarafında “Uzay gemisi ve Güneş” işareti vardı. İmparatorluk Muhafızlarından olan subay, kimliğini cebine sokmadan önce, “Ben Teğmen Alban Wellis,” dedi. “Şimdi lütfen benimle gelir misiniz, efendim?” Tabii Wellis silahlıydı. Kapının dışında iki muhafız daha bekliyordu. Seldon, genç adamın bütün nezaketine rağmen bir davranış seçeneği olmadığını da biliyordu. Ama bilgi edinmemesi için de bir neden yoktu. “İmparatoru mu göreceğim?” “Sizi saraya götüreceğiz, efendim. Bana sadece bu emir verildi.

” “Ama neden?” “Nedeni bana açıklanmadı, efendim. Bana sizi şu ya da bu şekilde buraya götürmem için kesin emir verildi.” “Sanki beni tutukluyorsunuz. Ben bunu hak edecek hiçbir şey yapmadım.”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir