Jamie McGuire – Kızıl Tepe #1 – Kızıl Tepe

Scarlet Uyarı, laf arasında söylenmişcesine kısaydı,”Kadavralar toplanarak imha edildi.” Sonrasında radyo spikeri birkaç şaka yaptı ve olay böylece kapandı.Haberleri sunan kadının Suburban’nın hoparlöründen yükselen sözcüklerinin ne anlama geldiğini kavramam birkaç saniyemi aldı:Nihayet.Zürih’teki bir bilim adamı nihayet,o âna dek kurgusal olan bir şeyi yaratmakta başarılı olmuştu.Elias Klein yıllarca,bilinen her bilimsel etik kuralı ihlal ederek, bir cesedi canlandırmaya çalışmış ve başaramamıştı. Bir zamanlar dünyanın en zeki insanları arasında başı çekmekteydi,oysa şimdilerde herkesin alay eĴiği kişiydi. Ama o gün eğer halihazırda ölmüş olmasaydı bir suçluya dönüşmüş olacaktı. Haberleri duyduğumda dikiz aynasından arka koltuğumda tartışan kızlarımı izliyordum ve her şeyi değiştirmiş olması gereken o iki kelimeyi neredeyse duymadım bile. İki kelime, Halle’a saha gezisi için izin belgesini öğretmenine vermesini hatırlatmakla meşgul olmasaydım, gazı kökleyip yola devam etmeme neden olacak o iki kelime. Kadavralar. Toplanarak. Ama bunu yapmak yerine kızların babası Andrew’nun onları o gün okuldan alacağını söylemeye odaklandım.Bir saat uzaklıktaki Anderson’a, evimiz dediğimiz kasabaya gidecekler ve yerel gazete için fotoğraf çekilirken Vali Bellmon’un,Andrew ve meslektaşı itfaiyecilere bir konuşma yapmasını izleyeceklerdi.Andrew kızların eğleneceğini düşünüyordu ve boşanmamızdan sonra belki de ilk defa onunla hem fikirdim. Andrew her ne kadar duyarlı birisi olmasa da bir görev adamıydı.


Daha yeni on üç yaşına girmiş, başına bela açacak kadar güzel ama aynı derecede sarsak J enna ile yedi yaşındaki Halle’ı bowling oynamaya, akşam yemeğine ve arada bir de sinemaya götürüyorsa bunun tek nedeni böyle yapması gerektiğini düşünmesiydi. Andrew için çocuklarıyla zaman geçirmek bir işti, keyif almadığı bir iş. Halle başımı yakalayıp yanaklarımı zorla tatlı öpücüklerine boğarken kalın, siyah çerçeveli gözlüğünü yukarıya iĴim. O ânın kıymetini bilmeden, o gün sanki bizi ayırmak için sözleşmiş gibi gerçekleşecek onca şeyin ardından…Halle bağıra bağıra şarkı söyleyerek, düşe kalka koşarak okulun kapısına doğru ilerledi. Aynı anda hem tahammül edilemeyecek kadar gürültücü hem de son derece şirin olabilen tanıdığım tek insandı. Arabanın ön camına birkaç tane yağmur damlası düştüğünde göğü kaplayan bulutlara daha iyi göz atabilmek için öne doğru eğildim. Halle’ı şemsiyesiz göndermemeliydim.İncecik montu erken yağan bahar yağmurundan onu koruyamazdı. Sonraki dura hatırlattım. “İlk on defasında seni duymuştum,” dedi J enna, sesi o yaştaki bir kız için normalden biraz kalındı. Bana yönelĴiği kahverengi gözleri boş bakıyordu. Bedenen orada olsa da aklı genelde başka yerlerde oluyordu. J enna’nın öylesine rastgele şeyleri inanılmaz bir şekilde aklına getirip ;birleştiren, son derece canlı bir hayal gücü vardı ama son zamanlarda cep telefonu dışında bir şeylere dikkat etmesini sağlamakta ciddi biçimde zorlanır olmuştum.Onu bu dünyaya henüz daha yirmi yaşımdayken getirmiştim. Beraber büyümüş sayılırdık ve onun için her şeyi ya da herhangi bir şeyi doğru yapabildim mi diye endişeleniyordum ama bir şekilde herkesin tahmininden çok daha iyi bir çocuk olup çıkmıştı.

“Bu daha sadece dördüncüydü. Madem beni duydun, ne dediğimi söylesene.” J enna başını eğip ifadesiz bir yüzle telefonuna bakarken içini çekti. “Bizi babam alacak. Her zamanki yerden…” “Bir de babanın kız arkadaşına karşı kibar ol. Baban geçen sefer kaba davrandığını söyledi.” J enna başını kaldırıp bana baktı.”O eski kız arkadaşıydı, yeni kız arkadaşına kaba davranmadım.” Suratım asılmıştı. “Bana söyleyeli daha birkaç hafta oldu.” J enna da suratını astı. Aklımızdakini her zaman yüksek sesle söylememize gerek yoktu, onun söylemeyi isteyip de söylemeyeceğim şeyi düşündüğünü biliyordum. Andrew tam bir kaltaktı. İçimi çekip önüme döndüm, direksiyonu o kadar sıkı tutuyordum ki parmaklarımın eklem yerleri bembeyaz olmuştu. Ağzımı açmamak bana bir şekilde yardımcı oluyordu.

İki yıl önce boşanma evraklarını imzalarken çocuklarıma içimden bir söz vermiştim:Andrew’yu asla onlara kötülemeyecektim.Hak eĴiğinde bile… Ve o, bunu sık sık hak ediyordu. “Seni seviyorum,” dedim,J enna’nın kapıyı omzuyla açmasını izlerken. “Pazar akşamı görüşürüz.” “Tamam,” dedi Jenna. “Kapıyı sakın…” Jenna kapıyı kapatınca Suburban yüksek bir sesle sallandı. “…çarpma.” İçimi çekip yola çıktım. Maine Street’e, çalıştığım hastaneye giden yola yöneldim, direksiyonu hâlâ sımsıkı tutuyor ve her düşüncemde Andrew’ya küfretmemeye çalışıyordum. Bir defadan fazla yaĴığı her kadını kızlarımızla tanıştırması şart mıydı? Ondan bunu yapmamasını rica etmiş, sonra bunu yapma, diye yalvarmış, en sonunda da bağırıp çağırmıştım; ama hayır,çocuklarıyla geçirmesi gereken hafta sonunu kız arkadaşıyla paylaşmazsa olmazdı. Pazartesiden cumaya kadar bütün haftanın adı-her-neyseyle geçirmek için kendisine ait olması hiç mi hiç önemli değildi. Olayın tuzu biberi de kız arkadaşının J enna ve Halley’i oyalayabilecek çocukları varsa, Andrew’nun bu fırsatı kız arkadaşıyla yatak odasında ‘konuşmak’ için değerlendirmesiydi. Kan beynime sıçradı. Görev bilinci olsun olmasın, onunla evlendiğimde de pisliğin tekiydi, şimdi de daha beter bir pislik olup çıkmıştı. Suburban’ı hastane çalışanlarına ait otoparktaki son iyi yere park ederken, bir siren sesi duydum; bir ambulans acil servis girişine yaklaşıp park etti.

Yağmur sağanak halinde yağmaya başladı. Kendimi tutamayıp homurdandım, iş arkadaşlarımın içeriye koşmalarını izledim; önlükleri yolun karşısına, yan girişe yaptıkları kısa koşu sırasında sırılsıklam olmuştu. Bense yarım blok uzaktaydım. Tanrı’ya şükür bugün cuma! Tanrı’ya şükür bugün cuma! Tanrı’ya şükür bugün cuma! Tam kontağı kapatmadan önce radyoda başka bir haber verildi, Avrupa’daki bir salgın hakkında bir şeyler.Şimdi dönüp de baktığımda herkesin neler olup biĴiğinin farkında olduğunu görebiliyorum ama bu o kadar uzun süredir bir şaka konusu olmuştu ki kimse bunun gerçek olduğuna inanmak istememişti. Yaşayan ölüler hakkındaki bütün diziler, çizgi romanlar ve filmlerden sonra bunu gerçeğe dönüştürebilecek kadar zeki ve deli birinin çıkması kimseyi şaşırtmamalıydı. Dünyanın bir cuma günü sona erdiğini biliyorum. Çocuklarımı gördüğüm son gündü.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir