Jean Lorrah – Hayatta Kalanlar – Uzay Yolu 3

Gezegenin adı Yeni Paris’ti. Atom dehşetinden sonra kendilerine uzayda barınabilecek bir yer arayan Dünyalı göçmenler, yeni dünyalarının ışık dolu bir yer olmasını istemişlerdi. İnsanların özgürce yaşadığı, sağlıklı, mutlu oldukları, sanatın geliştiği, sevginin büyüdüğü ve nefretin olmadığı bir toplumu arıyorlardı. Ne yazık ki Yeni Paris 24. Yüzyılda Birleşik Gezegenler Federasyonu tarafından yeniden keşfedildiğinde Toulouse-Lautrec’in resmettiği Paris’ten çok, Victor Hugo’nun anlattığı Paris’e benziyordu. Bu hayal kuşaklar önce unutuldu; önce hayatta kalmak ve daha sonra da özgürlük mücadeleleri için savaş Bir zamanlar form ve işlevselliğin birleşiminin güzellik ve rahatlığı oluşturduğu şehirde Son Savaşın yıkıntıları arasında geziniyordu. Yeni Paris’ de bir daha o kadar büyük kayıplar verdiren bir savaş olmadı; bu günün çete reisleri güçlerini kaba kuvvetle, sayılarıyla, dövüş yetenekleriyle ya da gıda ve ilaç kaynakları üzerindeki kontrolleriyle gösteriyorlardı. Kirli ve yıpranmış olduğu halde, kız kollarının arasında hayatındaki tek mutluluğu taşıyordu, bulabildiği ya da çaldığı yemeği paylaşıp, karşılığında o uyurken fareleri ondan uzak tutan – gerçekte uyumasına izin veren canlı bir kedi. Kız biliyordu ki bir kimse veya birşey yaklaşırsa, kedi onu uyandırırdı. Hatta bir keresinde aşırdığı kızarmış tavuğu çalmak için kızı öldürmeye çalışan bir adamın boğazına çığlıklar atarak saldırdı. Bu da kıza bıçağını çıkarma şansı verdi ve kedi adamı meşgul ederken kız onu öldürebildi. Ve tabii ki daha sonra ikisi o günkü çalıntı ziyfeti paylaştılar. Ama, dünyadaki evcil hayvan bakma adetlerinden ve hayvanlara isim verildiğinden habersiz olduğu için, bir isim vermediği kedisi şu anda ona yardım edemezdi. Bir tecavüzcü çapulcular çetesinin hedefiydi – ve bu defa takipten vazgeçmeyeceklerinin farkındaydı. Daha önce sadece bir kere yakalanmıştı, o zaman ancak 12 yaşındaydı.


O defasında, onu kendi eğlenceleri için kullanmışlardı, sonra da ona gülüp, gitmesine izin vermişlerdi. Çok genç, çok zayıf ve çok açtı. “Seni geri gönderiyoruz, küçük böcek. Büyü ve ele, avuca gel. O zaman aç karnını doyurmaya değer,çünkü taze ete iyi para ödeyen gezgin ihtiyarlar var – hem bir sürü güzel elbise, hediye ve zevk alabilirsin onları mutlu ettiğin için.” O zaman dövüşmeyi öğrendi. Çetelerde kızlar da vardı; aslında bazı çeteler sadece kadınlar ve kızlardan oluşuyordu. Ama bir çetede doğmadığı için, bu sıska, küçük, güçsüz ve aç kızı kimse istemiyordu. Bir çeteye katılmanın tek yolu değerini ispat etmekti – ancak daha önce çapulcuların da göstermiş olduğu gibi, hiçbir değeri yoktu. Aslında onların gözüne değerli gözükmek de istemiyordu. Tek seçeneği güçlü ve yetenekli olmaktı, böylece savaşçı kadınların arasına katılabilir ve bir daha çapulcular hakkında endişelenmek zorunda kalmazdı. Şaşkınlığı ve korkusu, kızgınlığa; kızgınlığı, kararlılığa dönüştü. Ama kararlılık ve talim ayrı şeylerdi. Kızın çetelerden hiçbiriyle bağlantısı yoktu. Annesi onu beş yaşındayken terk etmişti, ve onu açlıktan ölmek üzereyken bulan yaşlı kadın ise kendi komününün son ferdiydi.

Küçük kız onun için önemsiz hırsızlıklarn yapabilir, soğuk geceyle mücadele etmesine yardım edebilirdi. Hatta belki de yalnızlığını unutturabilirdi. Yaşlı kadın kıza hırsızlık numaralarını, kilit açmayı ve en önemlisi de yıkılmış binalardan oluşan bir labirentte yolunu bulmayı öğretmişti. Kıza aynı zamanda soykırımdan arta kalan mahzenlerde ve tünellerdeki hala okunabilecek durumda olan işaretleri anlayabilecek kadar okumayı da öğretti. Yeni Paris’in sokak insanları – nüfusun büyük çoğunluğu – için harfleri anlamanın tek amacı radyoakif bölgelerden uzak durmak veya birbirinin aynı olan sonsuz uzunluktaki koridorlarda yolunu bulabilmekti. Dünyalarında hiç kitap yoktu; sağlam kalanlar pek çok kış önce soğuktan korunmak için yakılmışlardı. Gazetenin ne olduğu hakkında hiçbir fikirleri yoktu, Yıkıntılardan yukarıda yaşayan zengin çete reisleri haberleşmek için haberciler ya da haberleşme konsolları kullanıyorlardı. Ayakta kalan birkaç yüksek binada arta kalan teknolojinin bir bölümü kullanılıyordu. Sokaklardaki hiçbirşey çalışmıyordu, ne elektrik sistemi, ne de kanalizasyon. Bunlar sadece güçlü azınlığın lüksleriydi. Böylece hiçbir çetenin besleme ve koruma zahmetine katlanamayacağı kadar değersiz olan bu kız 12 yaşında kendini korumayı öğrenmeye karar verdi. Bir silahı vardı, yaşlı kadının tek mirası olan bir bıçak, “Kendi annem bile bana bu kadar şey bırakmamıştı!” demişti bir sabah uyandırmaya gittiği yaşlı kadının cansız bedeniyle karşılaşınca. Yaşlı kadının elbiselerini almak içinden gelmedi ama yine de ceplerini boşaltabildi. Yaşlı kadın bunu kabullenebilirdi. Hem sonra iki metal para, bayat ekmek parçaları, üç iğne, çok fonksiyonlu bıçak, çete günlerinden arta kalan, yarısı bilenmiş bir kılıç ölü birinin işine yaramazdı.

Ama çapulcular çetesinin onu bulduğu gün, yaşlı kadının ölümünden iki gün sonra, bıçak işine yaramamıştı. Belki de duydyğu acı yüzünden, gölgelerin içindeki hareketlere dikkat etmemişti. Bıçak kahkahalarla gülen bir adam tarafından elinden alınmış ve onu boyun eğmeye zorlamıştı. Kafasına bir başlık taktılar, böylece görmesini engelleyerek, çırpınmasını, ısırmasını ve nereye gittiklerini anlamasını da engellediler. Ve herşey bittiğinde çapulcuların lideri başlığı çıkardı, kızın bıçağını da hoyratça yanına fırlattı. Farkındaydı ki kız bıçağı kullanamayacak kadar zayıf ve korkmuştu. Bu tecrübe çok eğitici olmuştu. Ölü bir kadının ardından duyduğu acı dikkatini dağıtıp, yakalanmasına sebep olmuştu. Bu yüzden bir daha asla başka birini düşünmeyecekti. Onunla “yaşlı cadının kölesi diye alay eden afacan oğlanlar sürüsüyle arkadaş olmayı denemedi bile.Ona saldıran birinin ellerinden kurtulmanın çok zor olacağını bildiği için uzak mesafeden bıçak atarak kendini savunmayı öğrenmesi gerekiyordu. Birkaç hafta sonra sabit bir hedefi her atışında vurabiliyordu, hatta hatta karanlıkta kaçışan fareleri bile şişleyebildiği zamanlar oluyordu. İki yıl kadar sonra, kuyruğunu yakmaya çalışan çocukların elinden kurtardığı kedi sayesinde, yalnızlığı hafiflemeye başlamıştı. “Kedi benim için çok da önemli değil” diyordu kendi kendine “ama faydalı olabilir.” Bıçağı gibi.

Böylece kediyi beslemeye, onunla dolaşmaya, kötü rüyalardan uyandığında onun sıcak yumuşaklığında teselli bulmaya razı oldu. Sayıca üstünlükleri sayesinde onu yakalayabilecekleri halde, çocukların dağınık durumda olmaları ona güven veriyordu. Yaşadığı kötü tecrübeden sonra daha dikkatli ve tedbirli olduğundan gündüz diğer çocuklar gibi çöplerde yemek aramak yerine, geceleri kilitleri açıp, markete girip en güzel yemekleri yiyebiliyordu. Çapulcular onu kovaladıkları halde, bir daha yakalamadılar. İki kere peşindekilerinin hepsini atlattığı halde, bir kişi takip etmeye devam etti. Kız çalıların arasında onu bekledi, sessizce bıçakladı, ve cesedini, yıkıntılar arasındaki bir başka büyük tehlike olan, dipsiz kuyulardan birine yuvarladı. Büyüdü ve güçlendi – hala sıska olmasına rağmen vücudu ona bir kadının yuvarlak hatlarını vererek ihanet etti.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir