Stanislaw Lem – Küvette Bulunan Günce

Neojen’den Notlar”, Dünya’mn eski geçmişinden kalan tartışmasız en değerli kalıntılardan biridir; Kaotiköncesi döneme çok yakın, Büyük Çöküş’ten hemen önceki o gerileme dönemine kadar gider. Erken Neojen’in uygarlıkları ile Asur, Mısır ve Yunan’ın öncü kültürleri hakkında, pale-oatomik ve temel astro-yön tayini günlerine ait uygarlıklarla karşılaştırıldığında, çok daha fazla şey bilmemiz gerçekten de bir paradokstur. Bu arkaik kültürler artlarında kemikten, taştan, kayağan taşından ve bronzdan kalıcı anıtlar bırakmışken, Orta ve Geç Neojen dönemlerinde bilgiyi kaydetmenin ve saklamanın neredeyse tek yolu papir denilen bir maddeydi. Papir, selülozun türevi olan beyazca, gevşekçe bir maddeydi; silindirler şeklinde sarılır, dikdörtgen tabakalar halinde kesilirdi. Her tür bilgi koyu renkli bir zemin boyasıyla üstüne kazınır, daha sonra da tabakalar dizilip özel bir yöntemle dikilirdi. Birkaç hafta gibi bir sürede yüzyılların kültürel kazanım-larını tamamıyla yerle bir eden büyük faciaya, yani Büyük Çöküş’e neyin sebep olduğunu anlamak için üç bin yıl geriye gitmemiz gerekir. O günlerde henüz metamnestik ve veri kristalleştirme yöntemleri yoktu. Şu anda bellekranlarımı-zın ve bilgicilerimizin üstlendiği işlevleri o zamanlar papir yürütüyordu. Tabii doğru; yapay bellek başlangıç aşamala-rındaydı o sıralar; ama bunlar çok büyük, hantal makina-lardı; işletimleri ve bakımları sorunluydu; çok sınırlı ve dar bir alanda kullanılıyorlardı. B Kaotiköncesi dönem bilim adamları, bir tür papir-yiyici mikrobuyla karşı karşıya olduklarını düşünmüş ve değerli vakitlerini bu mikrobu yalıtmaya harcamışlar. Tarih-bilgici Dördüncü Tauridus’un acı ifadesindeki doğruluğu inkar etmek çok zor; o, harcanan bu zaman parçalanan kelimelerin taşa oyulması için kullamlsaydı insanlığa daha büyük bir hizmet verilmiş olurdu, demiştir. Geç Neojen’de, facia olduğu zaman, gravitronik, sibere-konomi ve sintefizik’ten hiçbiri bilinmiyordu. Naşen adı verilen çeşitli etnik grupların ekonomik sistemleri görece özerkti; bu sistemler tamamıyla papir akışına bağımlıydı, tıpkı Mars’taki Sirtik Tiberis kolonisine mal akışının da pa-pire bağımlı olması gibi. Papiraliz, yalnızca ekonominin değil, çok daha fazla şeylerin yok olmasına neden olmuştur. O dönemin tamamı, oldukça doğru bir deyişle Papirokrasi Çağı adıyla anılıyordu; papirin yalnızca tüm grup etkinliklerini düzenlemesinden ve ayarlamasından dolayı değil, anlaşılması zor bir şekilde tek tek bireylerin kaderlerini de tayin etmesinden dolayı (örneğin “kimlik papirleri”).


Papirin, o zamanın folklorün-deki işlevsel ve ayinsel rolleri (facia, Kaotiköncesi Neojen en parlak dönemindeyken patlak vermiştir) hâlâ tamamıyla kataloglanmayı bekliyor. Bazı deyişlerin anlamlarını biliyoruz, ancak öte yandan bazıları içleri boş cümleler olarak kalmış günümüze (çekler, dok-manlar, fat-ralar, vs.). O çağda papirin yardımı ve aracılığı olmadan bir insan doğup bü-yüyemez, eğitim alamaz, çalışamaz, yolculuk yapamaz, ev-lenemez veya ölemezdi. insan, Dünya’yı sarsan felaketin boyutlarını ancak bu gerçeklerin ışığında tam olarak takdir edebilir. Şehirlerin, kıtaların tamamının karantinaya alınması, hava geçirmez şekilde mühürlenmiş koruyucuların kurulması gibi tedbirlerin tümü başarısız olmuştur. Günün bilimi, çok sıradışı bir anabiyotik evrimin ürünü olan katalizörün alt-atom yapısı karşısında savunmasız kalmıştı. Tarihinde ilk defa olarak toplum, bütünüyle bir çözülme tehdidiyle karşı karşıyaydı. Anonim bir facia ozanının, Fris-Ko kazılarında bulunan bir tuvaletin duvarına kazınmış yazıtında şöyle deniyor: “Ve şehirlerin üzerindeki gökler kavurucu papir bulutlarıyla karardı; kırk gün kırk gece kirli bir yağmur yağdı; sonra çamur rüzgârı ve nehirleriyle insanın hikâyesi yeryüzünden sonsuza kadar silindi.” Facia, kendini yıldızlara daha o zamandan ermiş olarak gören Geç Neojen adamının gururuna mutlaka amansız bir darbe vurmuş olmalıdır. Papiraliz kabusu yaşamın her alanım istila etti. Panik şehirleri vurdu; kimliklerinden sıyrılan insanlar akıllarını kaybettiler; yiyecek tedariği kesildi; şiddet yer yer başgösterdi; teknoloji, araştırmageliştirme, okullar, her şey yokluğa doğru ufalandı; güç kaynakları, projeleri kaybolduğu için tamir edilemedi. Işıklar söndü; ardından gelen karanlık yalnızca açıkta yakılan ateşlerin alevleriyle aydınlandı. Ve böylece Neojen, iki yüz yıldan fazla sürecek olan Ka-otik’e geçti. Tabii ki Büyük Çöküş’ün ilk çeyrek yüzyılından yazılı bir kayıt kalmadı.

Yüzyılın ortalarında Dünya Federasyonu’nun kuruluşuna kadar hükümetin hangi şartlar altında ayakta kaldığını ve anarşiden korunduğunu yalnızca tahmin edebiliriz. Bir uygarlık ne kadar karmaşıksa, bilgi akışının devamlılığı da, varlığı için o kadar yaşamsal olur; dolayısıyla bu akıştaki herhangi bir engele karşı da o kadar hassas olur. Şimdi bu akış, toplumun damarlarında akan kan, bir duraksamaya girmişti. Bilginin saklı olduğu son depo, yaşamakta olan uzmanların zihinleriydi; bu bilgiyi kaydetmek B ve korumak diğer her şeye göre öncelikliydi. Ancak bu basit gibi görünen sorunun çözülemez olduğu ortaya çıktı. Geç Neojen’de bilgi o kadar çok bölümlere ayrılmıştı ki, hiçbir uzman alanının bütününü kavrayamazdı. Bu yüzden yeniden kurma, değişik uzman gruplarının uzun vadeli, yorucu işbirliklerini gerektirdi. Bir kere işe soyunulursa, diyordu Bermand Tarih Okulumuz’un Sekizinci Çoklu-bilgi-cisi Laa Baar, Neojen uygarlığı hızla yeniden kazamlabilir. Neojen Zamandizin Çalışmalarının seçkin kurucusuna cevap olarak, gerçekleştirdiği etkinliğin aslında hakiki bilgi dağlarının birikmesiyle sonuçlanabileceğine dikkat çekmekle beraber şöyle bir soru sorabiliriz – orada bu bilgilerden yararlanabilecek kim kalmış olabilir? Viran olmuş şehirlerini terkeden göçebe güruhları olmadığı kesin; onların vahşi ve cahil yetişen çocukları da^eğil. Hayır, uygarlık ancak, sanayiin gerilemeye başladığı, inşaatın kesildiği, ulaşımın duraksamaya girdiği tam o anda; tüm kıtalarda açlıkla karşı karşıya olan kitlelerin ve Mars’ta stokları tükenen ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan koloninin ilk olarak yardım çığlıkları attığı tam o anda kurtarılabilirdi. Açıkça söylemek gerekirse, uzmanlar fildişinden kulelere kapanıp kendilerini yeni transkripsiyon teknikleri geliştirmeye adayamazlardı. Umutsuz tedbirler uygulandı. Eğlence sanayiinin belli başlı kollan (örneğin fiilimler) tüm üretimlerini, uzay gemileri ve uyduların konumlarıyla ilgili gelen bilgiyi kaydetmek üzere harekete geçirdiler; zira çarpışmalar hızla artıyordu. Devre şemaları kumaşların üzerine ezberden basıldı. Elde bulunan tüm plastik yazı malzemeleri okullara dağıtıldı.

Fizik profesörlerinin kişisel olarak atom reaktörlerinde çalışmaları gerekti. Bilim adamlarından oluşan acil durum ekipleri kürenin bir noktasından ötekine koşuşturdular. Ama bunlar yalnızca, yayılmakta olan kaos okyanusunda hemen çözülüveren küçük düzen parçacıkları, organizasyon atomlarıydı. Bitmek tükenmek bilmez ayaklanmalarla sarsılarak; akıldışılık, cehalet ve bilmezlik dalgasına karşı sürekli bir mücadeleye girmiş olan Kaotik’in atıl kültürü, yüzyılların mirasından neleri kaybettiğine değil, tüm olumsuzluklara rağmen neleri kurtarabildiğine bakılarak yargılanmalıdır. Büyük Çöküş’ün ilk taşkınlıklarını tesbit etmek çok sayıda kurbana mal olmuştu. Dünya’mn Mars’taki ilk güvenli ayağı kurtarılmıştı; tüm uygarlığın belkemiği olan teknoloji yeniden kurulmuştu. Mikrofon ve kaset yığınları, yok olan papir depolama merkezlerinin yerini almıştı. Maalesef, başka alanlarda yaşamsal kayıplar verilmişti. Yeni yazı malzemeleri, en acil gereksinimleri bile karşılamaya yetmediği için toplumun çıplak iskeletini kurtarmaya doğrudan hizmet etmeyecek her şey feda edilmek zorunda kalındı. En çok zarar gören beşeri bilimler oldu. Bilgi sözlü olarak, dersler aracılığıyla aktarıldı; dinleyiciler bir sonraki neslin eğiticileri oldu. Bu, Kaotik uygarlığın, Dünya’yı bütün bir faciadan kurtaran, en göze çarpan ilkelliklerinden biriydi; öte yandan tarih, tarih yazımı, paleoloji ve paleoes-tetik gibi dallar oldukça tamir edilemez bir durumdaydı. Zengin bir edebiyat mirasının yalnızca çok küçük bir bölümü korunmuştu. Orta ve Geç Neojen’in paha biçilmez kalıntıları, milyonlarca ciltlik tarihsel kayıtlar, sonsuza kadar toza dönüştü. Kaotik’in sonunda son derece paradokslu bir durumla karşı karşıya geliyoruz: görece yüksek seviyede bir teknoloji vardı; buna gravitronik ve teknobiyotik bilimlerinin başlangıç aşamalarını da eklemek lazım; gökada çeperlerine kütle aktarımını söylemeye gerek bile yok; ama yine de insanlık kendi yakın geçmişi hakkında nerdeyse hiçbir şey bilmiyordu.

Neojen’in müthiş başarılarından bugüne kadar gelmiş olan oraya buraya saçılmış birkaç bağlantısız kalıntı, kabul edilebilirliğin ötesinde değişikliğe uğramış, sözlü gelenekte sayısız yeniden anlatımdan geçerek adamakıllı tahrifata uğramış gerçeklerdir. Alt-bilgici Nappro Leis’in, ‘papiraliz, tarih-paralizi demektir’ deyişiyle ister istemez aynı fikirde oluyor insan. Ard-bilgici Wid-Wiss’in çalışmasının gerçek değerini ancak bu açıdan bakınca tayin edebiliriz; o, resmi tarih yazımına karşı tek başına verdiği savaşta, yüzyılların dehlizlerinden bizle konuşan bir sesi, kayıp Ammer-Ka topraklarında son yaşayanlardan birine ait bir sesi, “Neojen’den Notlar”ı keşfetmiştir. Bu anıt en kıymetlisidir; önem konusunda bir rakibi yoktur. Örneğin, Sirtik Paleo-bilgici Bellek Bradrah’ın Marglo tortul kayaç kazılarında yürüttüğü arkeolojik araştırmalarda ortaya çıkan papirantik bulgularla karşılaştırılamaz. Bu bulgular Ammer-Ka’mn Sekizinci Hanedanı zamanında hüküm süren dinsel inanışlarla ilgilidir; bu bulgularda çeşitli Tehlikelerden söz ediliyor -Kara, Kızıl, Sarı- apaçıktır ki kendisine yakılmış sunular verilen gizemli ilah Rayss ile bir şekilde bağlantılı kabalacı efsunlardan. Ancak bu yorum hâlâ Trans-Sindental ve Büyük Sirtik Okullarında, aynı zamanda ünlü Bog-Waad’ın bir grup öğrencisi arasında tartışılıyor. Neojen’in büyük bir kısmı korkarız ki sonsuza kadar gizemin kefeni altında kalacaktır; çünkü zaman-çekme yöntemleri bile o çağın toplumsal yaşamının en temel ayrıntılarını vermekte başarısız kalmıştır. Tekrardan yaratmayı başardığımız o birkaç tarihsel an kırıntısının herhangi bir sistematik temsili bu giriş yazısının sınırlarının çok ötesinde kalıyor. Dolayısıyla “Notlar”la ilgili bir temel hazırlama açısından kendimizi birkaç konuyla sınırlayacağız. Eski inanışların evrimi ilginç bir çatallanmaya uğramıştır. İlk dönem olan, Arkeokredonik dönemde, doğaüstücülük,

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir