Necip Fazıl Kısakürek – Aynadaki Yalan

Şapşal bir biçim, boş veren bir edâ… Güya kendinden habersiz ve yapmacıktan uzak… Ama sahte, sahte üstü sahte… Her çizgisi, her hareketi, ortada görünmez bir rejisör elinden çıkma… Hani şu (blucin) dedikleri, balıkçı pantolonu vârî, Moskof ve Amerikan melezi sıkı kılıf var ya?. Şu, dizden yukarı ön tarafının rengi kasten uçurulmuş ihtilâlci pantolon?. Darlığı ve bazı noktalardaki uçukluğu yüzünden vücudu kapamaya değil de hayal ötesi açmaya, çıplaklıktan daha ileri yorumlamaya yarayan kılıf?. Öyle uygun ki, solcu kızın mizacına!. Ve… Ve mahsus bakımsız saçlardan, boyasız dudaklara, en basit mimiklerden en hurda muaşeret tavırlarına kadar her hareketin ölçüsünü kaydeden bir lûgaritma tatbikçiliği… Şunu demek ister: «Ben kendimle, ferdiyetimle meşgul değilim! Nefsimden habersizim ve olduğum gibiyim. Yahut: «Güneş altında toprağa uzanmış, kıçını yalayan bir köpek kadar tabiiyim!»… Ne alçak samimiyet hilesi!. Lûgaritma icabı… Bütün dâva, güzellik ve dişilik büyüleri peşinde gezmekten başka tasası olmayan zavallı burjuva kızının tersi olabilmek… Bu ters oluşun baştan başa hesaplı üslûp ocağını kurmak… Ne o?. Ne bakıyorsunuz şaşkın kellelerinizle suratıma?.


Günümüzün solcu bakireleri işte bunlar!. Şu Mine hanıma da bakın!. Hem bacaklarının dizden yukarı kısmını alabildiğine açar, hem de üzerine bir takım mürekkep lekeleri, toz toprak sürülmesine aldırmaz. Bu, vücudunun güven noktalarını görmemek midir, inadına göstermek midir?. Evet, Emine’den dönme Mine! Sen yok musun sen…… Naci, cümlesini tamamlayamadı. Mine, manikürsüz parmaklarıyla önündeki tabağı kaptığı gibi Naci’nin tabağı üzerine fırlattı. Şangırtı… Kadehlerde dalgalanmalar… Mine feryadı bastı: — Sus be, filozof taslağı ukalâ, lâf hokkabazı gerici!. Masanın ayrıca iki kız ve üç erkeğinde kahkahalar… Naci mahcup: — Yoksa portrenizi iyi çizemedim mi, Mine hanım? — Şimdi çizersin! Mine yerinden fırlayan bir yay… Elinde bardak dolusu susuz rakı… Bir çekişte bitirdi. Gözleri kıvılcım kıvılcım: — Dyi bak da çizmeye çalış!. Ve koşarcasına salonun dip tarafındaki koyu renkli naylon perdeden içeriye daldı. Atölyesinde toplandıkları Ressam Âbid, arkasından bağırıyor: — Ne yapıyorsun deli kız?. Mine’nin perde gerisinden sesi: — Naci beye biçim göstereceğim! Söndürün lâmbanızı! Masanın erkeklerinden biri atılıp elektrik düğmesini çevirdi… Koyu karanlık… Dışarıdan korna sesleri geliyor. Birinin çektiği sigaranın ateş noktası… Vay!. Perdenin arkasında bir ışık patlaması… Projektör yanmış gibi… Kafalar, kadınlı erkekli, perdeye dönük… Perdede bir karaltı… Mine… Hızla soyunuyor. Denizde boğulmak üzere birini kurtarmak için soyunan bir insan bile öteberisini bu kadar çabuk üzeninden çıkarıp atamaz. îş-te perdede anadan doğma bir vücut silueti… Ellerini havaya kaldırmış, omuzları arkaya doğru, beli bükük, göğsü önde, dizleri ileride ve topukları geride… Kıvrılıyor, kıvranıyor. Acıklı bir kadın sesi çınladı: — Nereye Naci Bey? Ve perdedeki karaltı donar, kafalar kapıya dönerken devam eden ses: -— Karanlıkta yılan gibi süzülüp kaçtı!

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir