Reşat Nuri Güntekin – Gizli El

Güntekin, 1889’da, Askeri tabip olan Nuri Bey ile Erzurum valisi Yaver Paşa’nın kızı Lütfiye Hanım’ın oğlu olarak İstanbul’da doğmuştur. Öğrenim hayatı boyunca birçok il gezen Güntekin, ilköğrenimine Çanakkale’de başlamıştır. Daha sonra İzmir’deki Frerler okulunda bir süre öğrenim görüp sınavla girdiği Darülfünun Edebiyat Şubesi’ni 1912’de bitirdi. Böylece öğrenim hayatını yirmi üç ya yaşında da gazeteciliği çok iyi bilen Sedat, benim fikrimde değildi. Âdeta memnun olarak: «Skandal değil, şans, dedi, bir ilk roman için ne reklâmdır bu; Sansör Şemsi Efendi çok iyi bir GÎZLt EL insandır. Şimdi seninle kendisini görmeye gideceğiz. Ufak tefek değişikliklerle izin verilebileceğini söyledi.» Ötesi, berisi değiştirilmeden çıkan yazı o zaman yok gibiydi. Sonra ufak, hattâ büyükçe değişiklerle incileri dökülecek bir roman yazdığımı da düşünüyor değildim. Sedat’la beraber gittik. Roman, «Bugün bir odun meselesini konuşmak üzere Nâzır’ı görmeye gitmiştim…» diye başlıyordu. Şemsi Efendi, «Odun olamaz. Yerine başka bir şey koyacağız» dedi. — Peki, ne koyalım? — Çoook. Meselâ, afyon… — Peki ama, biraz aşağıda Nazır: «Memurlarımın arasında odun gibi adamlar var… Ha, odun dedim de aklıma geldi» diyor.


Bu odun teşbihi Nâzır’m odun me» selesini açmak için uydurduğu bir bahanedir. Şemsi Efendi, sevimli, kara sakalını karıştırarak düşünüyor, sonra: «Memurlarımın çoğu afyon yutmuş gibidir. Oturdukları yerde rüya görüyorlar,» diyor. Sansörün bulunuşu kendiminkinden daha fazla beğendiğim için memnuniyetle kabul ediyorum. Meğer, o zaman Damat Ferit hükümetinin bir odun skandali varmış. Sebep buymuş! «Sonra Nazır kelimesine izin yok. O da değiştirilecek, müdir-i umumî filân dersiniz. Som*a, Nişantaşı ve Bebek kelimeleri değişecek… Malűm ya, Bebek, Damat Paşa’nm Baltalimanı’ndakl yalısına yakındır. Nişantaşı ise, vükelâ mahallesi… Buna benzer daha başka birtakım değişikliklerle ilk tefrikayı kurtarıyorduk. Fakat, ikinci gün, daha başka türlü güçlükler başgösterdi. İşin uzayacağını gören Şemsi Efendi: «Siz bana şu romanın mevzuunu anlatsanıza,» dedi. Anlattım; âdeta dehşete gelerek: «Olur mu GİZLÎ EL 7 a çocuğum!. Bu zamanda adama böyle şeyler söyletilir mi? Vazgeçelim bu işten!» dedi. Oturduğum yerde geniş bir nefes aldım. Şemsi Efendi, yine sakalını kaşıyarak düşünüyordu: «— Şu mevzuu büsbütün değiştiremez misiniz?» Artık kendimi tutamıyarak gülmeye başlamıştım.

Sedat ile Şemsi Efendi gülmediler. Şemsi Efendi: «Canım, roman demek, aşk ve alâka demektir!» dedi. «Onları bırakıp da ne diye uğraşırsınız böyle kazalı şeylerle… Şu devlet adamı ile vurguncunun karanlıkta işleyen gizli elini, meselâ güzel bir kadın eline çevirirsiniz. Biz de tatlı tatlı okuruz.» Bu sefer, ciddî surette kızarak dışarı çıktım. Fakat yolda ve matbaada Sedat,- beni tekrar kandırdı. Kendimden ziyade onu güç bir duruma düşmekten kurtarmak için yavaş yavaş yumuşadım. Romanda ufak bir aşk vak’ası vardı ki, büyüyor, asıl mevzuu tamamiyle yutup eritiyordu. Böylece romandaki gizli el, Şemsi Ef en-di’nin ilk defa aklına geldiği gibi, kocasını gizlice koruyan bir kadın eli, yahut isterseniz Şemsi Efendi’nin kendi eli oldu. Böylece ilk romanımı onunla beraber yazdığımı söylemek pek yanlış olmayacaktır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir