Robert Musil – Niteliksiz Adam – Cilt 1

Robert Musil’e yazdığı bir mektupta Thomas Mann, şöyle demişti: “Ölümsüzlüğünden sizinki kadar emin olduğum bir başka yaşayan Alman yazarı yok!” Ne yazık ki ölümsüzlük, borç karşılığı gösterilebilecek bir ipotek değildir ve karın doyurmaya da yaramaz. Avusturyalı romancıların en büyüğü, 1942’de sığınmacılığın yoksulluğu içersinde öldü; geride kalan belgeleri arasında şu not bulundu: “Artık devam edemem! Kendim üzerine yazıyorum, ve yazar olduğumdan bu yana bu, ilk kez oluyor. Söylemek istediklerim, başlıkta. Ve son derece ciddi… Enflasyondan önce, bana sade koşullarda ulusuma bir yazar olarak hizmet etmemi sağlayan bir mal varlığına sahiptim. Çünkü bu ulus, sözünü ettiğim olanağı bana kitaplarımı satın alarak sağlamıyordu. Kitaplarımı okumuyordu. Ancak kitaplarımı okuyan birkaç bin ya da on bin kişi vardı, ve bana bugünkü ünümü getiren eleştirmenler ve amatörler de onların arasındaydı. Şu tuhaf ün! Güçlü, ama yüksek sesli değil. Çoğu kez üzerinde düşünmeye zorlandım: Bu ün, bir görünümün varolmasıyla varolmaması konusunda düşünülebilecek en çelişkili örnek…” Ve ikinci bir not: “yaşamım, …her gün kopabilecek bir pamuk ipliğine bağlı ve son yıllarda, Niteliksiz Adam üzerinde çalışırken, insanın can düşmanı için bile istemeyeceği epey zamanlarım oldu.” Ve isviçre’deki acı sürgünden, bir vatansızın örümcek ağı kadar zayıf yaşamından önce, onu umursamayan bir vatanda yazdıkları: “Gerçekte ise, daha Niteliksiz Adam \ yazmaya başladığımdan bu yana o kadar yoksulum ve yaradılışım nedeniyle her türlü para kazanabilme olanağından öylesine yoksunum ki, yalnızca kitaplarımın geliriyle, daha doğru söylemek gerekirse, yayıncımın belki de böyle bir gelirin gerçekleşebileceği umuduyla bana verdiği avanslarla yaşıyorum.” 6 Kasım 1880’de Avusturya’nın bir taşra kenti olan Klagenfurt’da doğan Robert Musil, 15 Nisan 1942’de Cenevre’de öldü. Avusturya-Macaristan ordusunun bu genç subayı, önceleri makine mühendisliği ve felsefe öğrenimi gördü. Mühendis oldu, “Musil Renkli Çarkı” m icat etti, başlangıçta edebiyatta değil, ama iş yaşamında kök saldı. İmparatorluğun yıkılmasının ardından, 1920’den 1922’ye kadar Avusturya Federal Ordu İşleri Bakanlığında uzman danışman olarak çalıştı. Daha sonra Berlin’e gitti ve, hiç tereddüt etmeksizin, yazar oldu.


İlk romanı için bulduğu konuyu bir arkadaşına bırakmak istedi. Arkadaşı konuya el atmayınca, mühendis Robert Musil sonunda bütün cesaretini toplayıp edebiyata bir kaçamak yaptı. “Öğrenci Törleß’in Karmaşaları” Musil 1906’da, yirmi altı yaşındayken ilk romanı Öğrenci Törleß’in Karmaşaları’m (Die Verwirrungen des Zöglings Törleß) yayınladı. Bu roman, bir eğitim kurumunda cinsellikten, ruhsal konumdan, yalnızlıktan ve aşağılanmadan kaynaklanan sorunların altında ezilen bir gencin özlü ve büyük bir disipline bağlı kalınarak anlatılmış öykiisüydü. Eğitim kuramlarındaki tedirgin edici atmosfer ve yeniyetmelerden oluşma bir topluluk içersindeki taşkınlıklar üzerine bu türden anlatılar, daha önce de vardı – ama Musil’in romanı, ötekilerle karşılaştırılamayacak kadar derinliklidir. Burada burjuva uygarlığının kabuğunun geçici olarak örtebildiği, çok tartışma götürür ve barbarca bir yeraltı dünyası, artık sağlam olmayan bir düzenin aralıklarından sızan vahşet, insanlığı paramparça edecek bir çağın hazırlıkları gözler önüne serilir. Soylu eğitim kurumunda Törleß, Reiting ve Beineberg adlı öğrencilerden başka kimsenin bilmediği, gizli bir oda vardır. “Duvarlar boydan boya Reiting’in ve Beineberg’in zemin kat odalarından birinden çalmış oldukları, kan kırmızısı bir bayrak kumaşıyla kaplıydı, ve yer, ikiye katlanmış, kalın bir yünlü battaniyeyle örtülüydü… Duvarda, kapının yanında dolu bir revolver asılıydı…” Bu odada korkunç şeyler olur. Öğrencilerden Basini adlı, kız gibi güzel ve karakteri belirsiz bir çocuk, hırsızlık yaparken Reiting ve Beineberg tarafından yakalanır. Reiting, soğukkanlı bir tirandır; “insanları birbirlerine karşı kışkırtmaktan, birini ötekinin yardımıyla alaşağı etmekten ve arkalarında karşı koymaya çalışan bir nefretin varlığını hissettiği, zorlama iyi davranışların ve yüze gülmelerin tadını çıkartmaktan daha büyük bir zevki yoktu… Çevresindekiler günden güne değişirdi, ama çoğunluk hep onun yanındaydı. Onun yeteneği buydu.” Reiting’in hasmı ve sonraki müttefiki Beineberg ise daha karmaşık bir tiptir; acımasızlığı, insanları sonuna kadar aşağılama tutkusu, kaynağını bir usdışılık felsefesinde, aklı ve insanlığı öldüren bir mistisizmde bulur. Her ikisinin kimliklerinde onyıl-lar sonra faşizmi kendilerine uygun sistem olarak yaratan tipler büyük bir sezgi gücüyle işlenmiştir. Savaş sonrası güncelerinde Musil, geçmişe bakarak şu saptamada bulunmuştur: “Reiting, Beineberg: Bugünkü diktatörlerin tohumları.” Onları 1906’nın doyuma ulaşmış burjuva dünyasında “tipik” diye tanımlamak, edebiyat alanında olağanüstü bir edimdi.

Reiting ile Beineberg, Basini’yi köleleri yapmaya, üzerinde korkunç bir iktidar uygulamaya, cinsel bağlamda kötüye kullanmaya, her türlü insanlık onurundan yoksun kılmaya ve ona kötü davranmaya koyulurlar. Onu yerde sürünüp şöyle demeye zorlarlar: “Ben, bir hayvanım, hırsız bir hayvanım, sizin hırsız ve aşağılık hayvanınızım!” Görünüşte henüz ayakta duran bir uygarlığın içersinde toplama kamplarının dehşeti, insanı bütünüyle yıkıma sürükleyen bir iktidardan alınan sapık zevk kendini belli eder. Törleß, bu karanlık olayların içine çekilir. Sarsıcı nitelikteki bu tikel olayın kendinin çok ötesine atıfta bulunduğunu, önüne bir dünyanın yıkılışının gölgesinin düştüğünü hisseder. Böyle bir oda olabiliyorsa, o zaman her şey olabilir demektir… “O zaman bugüne kadar tanıdığı tek dünyadan, aydınlık ve günlük dünyadan bir başkasına, karanlık, köpüren, tutkularla dolu, çıplak ve yıkıcı bir dünyaya bir kapı da açılıyor olabilirdi. Yaşamları camdan ve demirden, saydam ve sağlam bir yapının içindeymişçesine, büro ile aile arasında düzenli biçimde akan insanlar ile, ötekiler, yani uçuruma itilmiş, kanlı, türlü taşkınlıklarla kirlenmiş, karışık geçitlerde çığlıklar atarak dolanıp duran insanlar arasında yalnızca bir geçiş noktası değil, fakat bunların sınırlarının gizlice ve her an aşılabilir yakınlıkta birbirine değmesi gibi bir durum da olabilirdi…” Ve sonra, Törleß için şöyle denir: “O zamanlar Törleß, unutulmuş bir ortaçağ gibi sınıfların sıcak ve aydınlık yaşamından uzakta, Beineberg ve Reiting’in üzerlerinde bulunan odadan çok korkardı; çünkü bu odada bulunan insanlar ansızın çok farklı bir yaşama ait karanlık, kana susamış kişilere dönüşmüş gibi olurlardı. O zamanlar bu Törleß için, sanki çevresi yüz yıllık bir uykudan uyanmış, farklı gözlere görünüyormuş gibi bir dönüşüm, bir sıçramaydı…”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir