Dashiell Hammett – Kanlı Hasat

PERSONVİLLE’E ‘Zehirşehri’ denildiğini ilk defa Butte’da, Hickey Dewey adında, kırmızı saçlı bir sarhoştan duymuştum. O zaman bunun anlamını kavrayamamıştım. Sonradan bu adı başkalarından da duydum fakat üstünde durmadım. Birkaç yıl sonra Zehirşehri’ne gittim ve her şeyi öğrendim. İstasyondan Herald gazetesine telefon açtım ve Donald Willsson’u istedim. Kendisine, Personville şehrine gelmiş olduğumu bildirdim. “Bu akşam onda gelsenize.” Adamın canlı, kulağa hoş gelen bir sesi vardı. “Adresim, Mountain Caddesi: 2101 Broadway’e giden arabalardan birine binin, Laurel caddesinde inin, soldaki apartman bloklarından sonra… ” Geleceğime dair söz verdim. Sonra Büyük Batı Oteli’ne gittim, bavullarımı bıraktım, dışarıya, şehri gezmeye çıktım. Giizel bir şehir değildi. Yapıcıları gösterişe kaçmışlardı. Belki ilk başlarda bu gösteriş fena durmamıştı ama şimdi bir tip kirli renge boyalıydılar. Buna sebep, sıkıntı verici, bir dağın yamacına kurulmuş maden ocaklarından tüten sarı dumandı. Sonuç olarak, madencilerin oyarak çirkinleştirdiği iki dağın arasına yerleşmiş çirkin bir şehirdi.


Şehrin yerleşme yeri olan bu dağların arasındaki dar geçitin göğü bile maden arıtma fırınlarından çıkmışçasına kirli ve soluk renkliydi. ilk rastladığım polis memurunun bir sakal tıraşına ihtiyacı vardı. ‘İkincisinin, eski püskü üniformasında birkaç düğme eksikti. Üçüncüsü, şehrin ana kavşağında, —Broadway’le Union caddesinin arasında— dudağının köşesine sıkıştırmış olduğu puro ile trafiğe yön veriyordu. Bunu da gördükten sonra incelemekten vazgeçtim. Saat dokuzbuçukta Broadway’e giden arabalardan birine bindim ve Donald Willsson’un yol tarifine uydum. Blokların ötesindeki, etrafı çitle çevrili otların içinden yükselen eve vardım. Kapıyı açan hizmetçi kız bana Bay Willsson’-un evde olmadığını söyledi. Ona Bay Willsson’la randevumuz olduğunu anlatmaya çalışırken, otuz yaşlarında, kreplere bürünmüş sarışın bir kadın kapıya yaklaştı. Gülümsemesi bile mavi gözlerindeki donuk ifadeyi değiştirmedi. Durumu ona da anlattım. “Kocam şu anda evde değil. Fakat mademki sizi bekliyordu, biraz sonra gelecektir.” Beni yukarı kata, Laurel caddesine bakan bir odaya çıkarttı. Odaya kahverengi ve kırmızı renkler hâkimdi; her taraf kitapla doluydu.

Deri koltuklara gömüldük. Yüzlerimizin yarısı birbirimize, yansı da odunların yandığı şömineye dönüktü. Sarışın kadın, benim kocasıyla olan ilişkimi öğrenmeye hazırlandı, ilkönce genel bir soru sordu: “Personvılle’de mi yaşıyorsunuz?”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir