Gerard De Villiers – Sas #78 – Boris Gelb İle Randevu

Kâffe Kalinka’nın kapısının açılırken çıkardığı sesi duyan Valeri Leonid Oganyan midesinin kasıldığını hissetti. Kaşığını bırakmadan kafasını kaldırdığında ak saçlı bir İsveçli’yi farkedince Rus’un sinirleri yatışıverdi. Çorbasından bir kaşık alır almaz yüzünü ekşitti. Bu bir Bortch değil, şeker pancarından yapılma iğrenç bir çorbaydı. Rezalet bir şey bu! Dedi. Düşüncelerim böyle zararsız bir konuda yoğunlaştırmak onu rahatlatmıştı. Karşısında oturan karısı, zoraki de olsa tatlı bir gülücükle kocasına: Pek yakında arzu ettiğin Bortch’u içebileceksin, dedi. Kadının, kocasını izleyen gözleri aşk doluydu. Oysa Valeri Leonid Oganyan’da hiç de Don Juan tipi yoktu. Ermeni atalarının yadigârı koyu bir teni, çukura kaçmış gözleri, çengel bir burnu vardı. Kızları Marika dalgalı saçları dikkate alınmazsa babasının minik bir kopyası sayılırdı. Şehrin bu yegâne Rus lokantasında barış hüküm sürmekteydi. Lokanta, Stokholm Kraliyet Sarayı‘nın yanındaki küçük ama hareketli bir sokaktaydı. Bol bol fıçı birasının içilip Rus taklidi yemeklerin yenildiği, kırmızıya boyalı duvarları, loş ışıkları, klasik fon müziği ile samimi ve güvenilir havası olan bir lokantaydı. Bu huzurlu ortama rağmen Valeri Leonid Oganyan yine de tedirgindi.


Çorbasını yudumlamaya devam ederken Rusya’ya varmadan yediği şu yemeği, Bromma Havaalanı‘nda yiyebileceklerini kendi kendine söyleniyordu, İsveçlilerin hava kirliliğine karşı aldıkları önlemlere lanet yağdırıyordu. Yakın bir gelecekte havaalanlarından şehre geliş, uçuş süresinden daha uzun zaman alacak diye düşündü. Kendisini çorbasını bitirmeye zorladı. Üç saat sonra İskandinav Hava Yolları‘nın uçağı ile Moskova yolunda olacaklardı. Oradan da şu ekim ayı başlarında havanın nefis olduğu Krime’ ye gideceklerdi. Ne Tel Aviv’in, nede Negev’in kuru sıcağına dayanacak hali kalmamıştı. Bereket Rika ve Marika yanındaydılar. Rika kocası hakkındaki tüm gerçeği biliyordu. Kadın Marika’ya hamileyken Oganyan ona tüm gerçeği anlatmıştı. Rika bir Sabra’ydı: İsrailde doğmuş bir israilli. Buna rağmen kocasının gerçek kimliğini öğrendiğinde ne onu ihbara kalkışmış, ne de terk etmişti. Gayet ciddi bir sesle şöyle demişti: “Umarım kimse bu gerçeği öğrenemez”. Daha sonra ülkeyi terk etmeleri gerektiğini karısına açtığında Rika ona itiraz bile etmemişti. Tel Aviv’ den ayrıldıklarından beri ölümün soluğunu ensesinde hissetmişlerdi. Moskova yegâne kurtuluştu… Rika uzanıp kocasının elini tuttu.

Gözlerini kaldıran Oganyan karısına gülümsedi. Rika’nın dört aylık hamileliği ona ayrı bir güzellik veriyordu. Mavi elbisesinin sıkı sıkıya sarmaladığı ağırlaşmış göğüsleri Valeri Leonid Oganyan’ı öylesi tahrik etti ki kafasındaki tüm sorunlar bir sis bulutu gibi dağılıverdiler. Rika gibi sarışın bir afeti kendine bağlayabildiğine şaşmaktaydı. Bunun cevabı çok basitti. Rika kendini ona verdiği günden beri her gün onunla sevişmiş ve karısından başka hiçbir kadına bakmamıştı bile. Hesabı iste, Marika yemeğini bitirdi, dedi karısı. Oganyan’ın garsonu çağırmak için kalkan eli ağır ağır indi. Yüzü şeytan görmüşe dönmüştü. Lokantanın açılan kapısından, bej trençkotlu iki adam girmişti. Adamlardan biri yüzü çiçek bozuğu, kızıl saçlıydı, öteki ise Arap tipliydi. Salonu tarayan bakışları Oganyan’a takılınca hızla ona doğru yürüdüler. Boş iki sandalye çekip Oganyan’ın masasına oturdular. Yüzlerinden eksilmeyen gülümsemeyle çevreyi kolaçan ederken, kızıl saçlı olanı lakayt bir tonda: İzini kaybettirdiğini mi sandın? Dedi. Adam Musevice konuşmuştu.

Oganyan bu buz gibi bakışlar karşısında kalbinin atışlarını kontrol etmeye çalıştı. Kızıl saçlının trençkotunun cebinden kısa namlulu bir Uzi makineli tüfeğinin ucu gözükmekteydi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir