Jack London – Deniz Kurdu

Sausalito ile San Francisco arasında gidip gelen MarƟnez gemisine binmişƟm. Hava çok sisliydi. Gemimiz ağır aksak dümeni sağa kırdı. Ama bu kez düdük sesi duyulmaya başladı. Aynı anda tam önümüzden bir düdük sesi daha geldi. Tehlike ikileşmişti. Yolculardan biri avaz avaz: “Üstümüze geliyor. Bakın bakın! Sesimizi duymuyor galiba, diye bağırdı. Birden sis yarıldı kara bir tekne üstümüze geldi ve bize çarpƨ. Yolcular bağırmaya, çığlık atmaya başladılar. Kadınların çığlıkları moralimi bozdu. Can yeleği aradım, ama panik içindeki yolculardan buna ķrsat bulamadım. Midem bulanıyordu. Denize kurtarma sandalları indiriliyor ve hemen doluyordu. HaƩa çoğu daha denize indirilmeden doluveriyordu.


Gemimize sular doluyordu. Batmaktan kurtulamayacakƨk. Denize atlayanlar dayanamıyorlar, gemiye dönmek istiyorlardı. Bir can yeleği bulup sırƨma geçirdim ve suya daldım. Yelek beni su üstünde tutuyordu, ama soğuk, vücuduma acı veriyor, ağzıma burnuma tuzlu sular doluyordu. Birden akıntıya kapıldığımı hisseƫm. Sesler uzaklaşmaya başladı. Büyük bir korkuya kapıldım ve tüm gücümle bağırdım. Sonra… Sonrasını anımsayamıyorum. Bayılmışım. Kendime geldiğim zaman her taraf karanlıktı. Sisler arasında bir teknenin üstüme doğru geldiğini gördüm, ama kaçamadım. Dümende oturan adamın ağzından çıkan sigara dumanlarını bile farkettim. Bağırmak istedim, bağıramadım. Ağzımı açƨm, ama hiç bir ses gelmedi.

Dümendeki adam, son anda beni gördü. Gördü, ama vakit çok geçƟ. Durmasına olanak yoktu. Tekne, sislerin arasında yitip gitti. Vücudum gibi beynim de uyuşmaya başlamışƨ. Kendimi toparlamaya çalışıyordum, bir türlü başaramıyor, tekrar bayılacak gibi oluyordum. Derken kürek şapırƨları, insan sesleri duymaya başladım. Acaba düş mü görüyordum? Hayır… Sesler giƫkçe yaklaşıyordu. Farkında olmadan bağırıyor olmalıydım ki, birisi üstüme eğildi: “Yeter artık, bağırma. Geldik! Kurtaracağız seni.” dedi. Tüm çabama karşın tekrar kendimi kaybettim. 2 Kendimi bir boşluk içinde hissediyor, havada uçtuğumu sanıyordum. Bir süre böyle kaldıktan sonra, ağır ağır gözlerimi açtım. İki adam, yanıma diz çökmüşler, üstümde bir şeyler yapıyorlardı.

Kendime geldiğimi görünce birisi: “Tamam artık Johnson…” dedi. “Kendine geliyor. Yeter bu kadar.” Johnson dedikleri adamın göğsümü ovduğunu anladım. Aşçıya benzer biri, yaƴğım yere doğru eğildi, nazik bir sesle: “Şimdi kendinizi daha iyi hissediyorsunuzdur, değil mi?” diye sordu. Sesimi çıkarmadan, Johnson’un da yardımıyla doğrulmak istedim. Aşçı, gülümseyerek elime bir fincan verdi: “İçin şunu. Size iyi gelir…” dedi. İçƟğim şey çaya benziyordu. Pek iyi değildi ama sıcakƨ. İçimi ısıƴ. Çayı içerken göğsümün üstündeki yaralar dikkatimi çekti. Onlara teşekkür ettim. Johnson yaralarımı kontrol etti. “Deriniz neredeyse yüzülecekmiş.

” dedi. “Giyebileceğim kuru bir giysiniz var mı?” diye sordum. “Tabii efendim.” dedi Johnson. “Aşağıdan geƟrivereyim. Eskidir, ama kusura bakmazsınız artık. Kendinizinkiler kuruyana dek idare eder.” Gidip hemen giysileri getirdi. Giyerken nerede olduğumuzu sordum. “Gemimizin adı Hayalet’Ɵr. Farallones açıklarında bulunuyoruz. Gidiş yönümüz Güneybaƨ’dır. Japonya açıklarında ayıbalığı avlamak istiyoruz.” diye açıklama yaptı. Kaptanla görüşmek istediğimi söyledim.

“Kaptanımızın adı Larsen’dir.” dedi. “Herkes onu Kurt Larsen diye çağırır, bilir. Asıl adını bilen yoktur. Ancak…” “Ancak ne?” “Kaptanımız biraz sinirlidir de… Konuşmalarınıza dikkat etseniz, aşağıdan alsanız iyi olur diyecektim.” Utanır gibi önüne baktı: “İkinci kaptan da biraz fazla kaçırmış…” O sırada aşçıbaşının kendisine bakƨğını görünce geri çekilerek uzaklaşmaya çalışƨ. Giderken yüzüme anlamlı anlamlı bakarak göz kırpƨ. Sanki, “Uyarılarıma kulak ver. Kaptanla konuşurken dikkatli ol” demek istiyordu.” Yeni giysileri giyip, güvertede dolaşmaya başladım. Herkes kendi işiyle meşguldü, benimle pek ilgilenen yoktu. Hava günlük güneşlikƟ. Biraz daha yürüyünce, ambar kapağının üstünde, yerde yatan bir adam gördüm. İçkiyi fazla kaçırmış olacakƨ. İkinci kaptan herhalde buydu.

Dümenci, adamın üzerine bir kova suyu boca ediverdi. İkinci kaptan ayılmayınca, kovayla denizden su çekip dökmeye devam eƫ. Oraya gelen aşçıbaşı, güvertede dolaşmakta olan yaşlı denizciyi gösterdi. Geminin kaptanının o olduğunu anladım. İkinci kaptan bir türlü kendine gelemiyordu, kriz geçiriyordu. Kaptan, dolaşmayı bırakıp onun başucuna dikildi. Üzülüp iyileşƟrmeye çalışacağına sövüp saymaya başladı. İkinci kaptan şöyle bir doğrulmaya çalışƨ. Tüm vücudu kasıldı, derin bir iç geçirerek başı yana düştü, kıpırdamaz old u. Ölm ü ş t ü.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir