Gülse Birsel – Yazlık

Tırsıyorum! Yerde ıslak bir bez. Yatak odasının önündeyim. İkilemim şu: Emine Hanım yatak odasını mı temizledi, salonu mu? Zira hangi taraf temizse, oraya girerken terliklerimi beze silmem gerekiyor. Aksi halde, yani altı ıslak terliklerle pis tarafa geçersem, “Çzamur yapiysun” şeklinde bir eleştiri almam kaçınılmaz! Emine Hanım Karadenizli. Bir gün bir Karadenizli oy-narsam katıksız Karadeniz şivesi konusunda ders alacağım tipte bir Karadenizli. Bazen interkoma basıp kapıcıya bir şey söylüyor: “Ondir orda mı, odayza gelivesuyokari,” gibilerinden. Kapıcı dört kere tekrar ettirince kızıp, şahane bir sövgüyle kapatıyor interkomu ve bana dert yanıyor: “Anlamiyrum anlamiyrum, ne anliysun ki.” “Haklısın val-la,” diyorum ama ben de anlamamış oluyorum esasında“Önder orada mı, oradaysa bir yukarı geliversin,” demiş olduğunu! Şahane biçimde beyaz tenli, mavi gözlü, 1.80 boyunda, iri yarı ve çoğu Karadenizli kadın gibi sert, kalın sesli Emine Hanım. Dolayısıyla kapıcı da ben de tırsıyoruz biraz! Temizlik günleri evdeki tüm iktidar Emine’nin. Üstelik de ülkeyi diktatörlükle idare ediyor. Bense bildiğin yanaşma, en itaatkâr, en alt sınıftan bir tür serf, hatta paryayım! Bir odadan diğerine giderken Emine’nin gözünün içine bakıyorum koskoca şanlı şöhretli halimle! Terliklerime cinai bir bakışı hemen tornistan etmeme yetiyor. Anlıyorum ki o oda daha silinmemiş ve az önce bir bezi yere atıp buyurgan bir sesle “Ayağını siley misun,” dediği için, terliklerin altı temiz ve ıslak olduğundan, söz konusu oda bana haram! Bazen yerdeki ayağımı sildiğim ıslak bezi anılardan hatırlıyorum. 1995, bir Bodrum yazı, Beyaz Ev’de canlı müzik dinlerken giydiğim Tazmanya Canavarı tişörtü. Emine, asla fabrika işi bez kullanmıyor.


Bilimin tüm nimetlerini bünyesinde toplamış nanoteknoloji mikrofiber akıllı bezler Emine’ye hitap etmiyor. O daha ziyade anılarımı bez yapmayı tercih ediyor. Hiç de sormadan. “Bezin deseni amma da benim o hediye tişörte benziyor, ” derken, bakıyorum tişört çekmecede yok. Bir kere hesap sordum, “Ne edecek-sun eski şeyi yaa, o kada aliysun yenilerinu,” diye fırça attı. Protesto tonunda bir şeyler mırıldanarak odaya çekildim. Ama temizlenmiş odaya bittabi, korku dağları bekler! Emine’nin okuma yazması yok. Benimse Columbia’dan yüksek lisansım var ama neye yaradı. “Prezans” veya “Bulunduğu yeri doldurma” tabir ettiğimiz konuda bir hiçim! Varlığımla yokluğum bir! Temizlik günleri de, karaktersiz-leşmede zirveye çıktığım günler. Evdeysem, kitabımı, cep telefonumu alıp bir köşeye pısıp oturuyorum, mümkün olduğu kadar varlığımı hissettirmemeye çalışarak ve bir iş görüşmesinde sıramı bekler ezikliğiyle. Emine ise bütün alana hem kendi varlığını, hem deterjan, bez, elektrik süpürgesi gibi aksesuvarlarını yayarak, meydan okuyan adımlarla o odadan o odaya özgürce dolaşıyor. Eşyaların yerlerini değiştiriyor, yemeğini yiyor, kahvesini içiyor, telefonla konuşuyor, tişörtlerimi bez yapıyor… Ama o günlerden birinde zaafını yakaladım işte. Benim bilgisayarı silerken yanlışlıkla bir tuşa bastı ve ekranda açık olan dosyayı yazıcıya yolladı. Yazıcı büyük bir gürültüyle çalıştığında, Emine dönüp bana baktı ve gözlerinin içindeki dehşetle karışık panik ifadesini hissettim!

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir