John Steinbeck – Yukarı Mahalle

Bu kitabı yazarken Paisona’ların böylesine meraklı, kurnaz, fakir ve huysuz olduklarını bilmiyordum. Onları, yaşadıkları hayatın güç şartlarıyla haşır neşir olmuş, dayanıklı, cana yakın insanlar olarak tanırdım. Yazgıya böylesine boyun eğme, bir erdem olsa gerektir. Anlatacağım hikâyelerde bu insanların bu kerte kurnaz ve akıllı olduklarını bilseydim, kesinlikle yazmaya kalkmazdım. Küçükken bir okul arkadaşım vardı. Esmer, temiz kalpli, iyi bir çocuktu; Piojo derdik. Ne babası, ne de anası vardı, taparcasına sevdiği ablasının yanında oturuyordu. Kıpkırmızı yanakları olan bu kızı, hepimiz sever, sayardık. Arasıra bize, domatesli, peynirli sandviçler yapardı. İşte bu Piojo ile ablasının oturduğu evdeki mutfağın musluğu bozulmuş, su akmaz olmuştu. Yemeğe koydukları ve içtikleri suyu tuvaletteki musluktan alıyorlardı. Musluk dediğimiz de, yerden bir iki parmak yüksek, ince bir boruydu. Hele su azaldı mı, avuç avuç yerden toplamaktan başka çare yoktu. Piojo’nun ablası hiçbirimizi tuvalete sokmazdı. Bir seferinde, biriktirdiği suyun içine bir avuç kurbağa yavrusu atmıştık da kırmızı yanaklı kız bize ne kızmıştı! Bu olay belki size pek tuhaf gelir ama, ben öyle düşünmüyorum.


Bu da bir çeşit kurnazlık sayılır. Epeydir edep, terbiye çerçevesinde düşünüyorum da, hala bu kırmızı yanaklı kıza orospu ve arasıra bize birkaç kuruş veren Piojo’nun amcalarına da, onun müşterileri demek gelmiyor içimden. Bütün bunlar başlangıç değil, sonuç oluyor. Bu hikâyeleri gerçek olduğu ve beğendiğim için yazdım. Edebiyatçı geçinenlerin çoğu bu insanların sadece kaba taraflarını görmüş, onların yoksulluğuyla alay etmiştir. Onları unuttum, hatırlamıyorum bile. Fakat bir daha bu temiz kalpli, gözleri istek ve doğruluk dolu, candan insanların böyle ilkel yanlarını göstermeye çalışmayacağım. Eğer, başlarından geçen birkaç olayı anlatmakla kötülük ettimse onlardan özür dilerim. Böyle bir şeyin bir daha tekrarlanmayacağından emin olabilirler. Bu, Danny’nin, Danny’nin arkadaşlarının ve Danny’nin evinin hikâyesidir. Bu, üç ayrı öğenin nasıl tek vücut halinde birleştiğinin hikâyesidir; öyle ki, Danny’nin Yukarı Mahalledeki evinden söz ederken, dış görünüşünü, beyaz badanalı odalarını, bahçesindeki yabani otları aklınıza bile getirmezsiniz. Hayır, Danny’nin evinden söz açınca, değinmek istediğimiz her şey, bütün neşesi, tatlılığı, insanca bağlılığı ve mistik sıkıntılarıyla bu üç ayrı öğenin oluşturduğu birliği simgeler. Danny’nin evi, hikâyenin eti, canı; arkadaşları da ruhundan başka bir şey değildir. Ve bu hikâye, bu grubun nasıl gelişip, kelimenin tam anlamıyla kusursuz bir örgüt olduğunu sergiler. Bu hikâye, yaptıkları iyi kötü işleri, düşünceleri ve sıkıntılarıyla Danny’nin arkadaşlarını serüvenlerini anlatır.

Sonunda tılsımın nasıl bozulduğunu ve grubun nasıl darmadağın olduğunu yine bu hikâyeden öğreneceksiniz. Kaliforniya kıyılarında eski bir kent olan Monterey’de, bunlar ayrıntılı ve abartılmış hikâyeler halinde, herkesin ağzında dolaşan olağan şeylerdir. Kimi düşünürlerin Arthur, Rolan ya da Robin Hood efsanelerinde yaptıkları gibi, Danny, Danny’nin arkadaşları veya Danny’nin evi diye bir şey yoktur. Danny, tabiat ananın; arkadaşları da rüzgâr, gök ve güneşin ilk simgelerinden başka bir şey değildir; diye uydurma görüşler öne sürmelerini önlemek için bu hikâyeleri kağıda geçirmenin iyi olacağını düşündüm. Bu hikâye, biraz da bugün ya da yarın, tatlı su düşünürlerinin dudaklarında belirecek alaylara engel olmak için düzenlenmiştir. Monterey, aşağıda masmavi ve koyu, yukarıda uzun çam ağaçlarının meydana getirdiği ormanıyla bir tepenin yamacına kurulmuştur. Şehrin aşağı mahallelerinde Amerikalılar, İtalyanlar, balıkçılar ve sardalyeciler oturur. Fakat ormanın başladığı tepelere doğru sokakları asfalttan, köşe başları elektrik lambasından yoksun Yukarı Mahalle halkını, Monterey’in eski sakinleri Wallerle karışmış eski Britonlar oluşturur. İşte Paisanolar bunlardır. Yer yer çam ağaçları arasında yabani otların sardığı arsalara kurulmuş eski tahta evlerde otururlar. Paisanoların çalınacak, satılacak veya rehin konacak hiçbir şeyleri olmadığı için ticaretle, Amerikan iş hayatının yöntemleriyle ilgileri yoktur. Paisano nedir? Bu, İspanyol, Kızılderili, Meksikalı ve biraz da Avrupalı kanı karışık insanlara verilen addır. Bir iki yüz yıl kadar önce Kaliforniya’da yaşamış insanların soyundan gelirler. İngilizceyi Paisano ağzıyla konuşurlar. Irk sorunlarından söz açılacak olsa, hemen kollarını sıvayıp beyaza çalan içini göstererek saf İspanyol kanından olduklarını iddiaya kalkarlar.

Renklerine gelince pipoların rengini andıran kahverengi ile kızıl arası, bir güneş rengindendir. İşte Monterey şehrinin Yukarı Mahalle denilen yerinde yaşayan Paisanolar böyle insanlardır. Danny de bir Paisano idi. Yukarı Mahallede doğmuş orada büyümüş, kendini herkese sevdirmiş, Yukarı Mahalle Çocuklarının bütün özelliklerini taşıyan bir delikanlıydı. Uzak yakın aşk maceraları ve kan ilişkisi yüzünden hemen hemen mahallede herkesle akrabalığı vardı. Büyük babası, Yukarı Mahalledeki iki evi ve serveti yüzünden herkesin saygı duyduğu ünlü bir adamdı. Yavaş yavaş büyüyüp gelişen Danny’nin canı ormanda uyumak, orada burada çalışmak, ekmeğini ve şarabını uygunsuz yollardan elde etmek istiyorsa, bunun sebebi onu etkileyecek akrabaları olmamasından değildi. Daha yirmi beşine gelmeden bacakları ata binmekten süvarilerinki gibi çarpılmıştı. Danny’nin yirmi beşine bastığı yıl Almanya’ya savaş ilan edilmişti. Savaş ilanını duydukları zaman Danny ile arkadaşı Pilon’un iki galon şarapları vardı. Biraz sonra Koca Joe Portagee de gelmiş, birlikte kafaları çekmeye başlamışlardı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir