Agatha Christie – Sittaford Malikanesi’nin Gizemi

Bay Burnaby lastik çizmelerini giydi, paltosunun yakasını iyice kapattı. Kapının yanındaki raftan fenerini aldı ve küçük evinin ön kapısını özenle açarak dışarıya bir göz attı. Karşısında göz alabildiğine uzanan Noel kartlarında ya da geçmiş dönemlerin melodramlarında görülen türde, tipik bir İngiliz köy manzarası vardı. Her taraf karla kaplıydı. Öyle dört beş santim kalınlığında tozan bir kar değildi bu, tepeleme kar yığınları oluşmuştu. Son dört gündür bütün İngiltere’ye durmadan kar yağmış ve burada, Dartmoor yakınlarında bir metreyi bulmuştu. Daha şimdiden İngiltere’nin her tarafında ev sahipleri patlayan su borularına bakarak homurdanıyorlardı ve o sıralarda musluk tamircisi bir dostu olmak, (hatta muslukçunun karısını tanımak bile) en imrenilen şeydi. Bu durumda zaten dış dünyayla pek ilgisi olmayan küçük Sittaford Köyü’nün daha şimdiden çevreyle neredeyse tüm bağlantısı kesilmiş, kışın ağır koşulları Sittaford’ta ağır bir sorun olarak ortaya çıkmıştı. Ne var ki Binbaşı Burnaby sağlam, dirençli bir kişiydi. İki kez burnundan soludu, bir kez homurdandı ve sonra sert adımlarla dışarı çıktı. Gideceği yer pek uzak değildi. Binbaşı Burnaby dönemeçli köy yolunda biraz yürüdükten sonra bir bahçe kapısından içeri girdi ve karları temizlenmiş bahçe yolundan, granitten yapılma büyük bir binaya doğru ilerledi. Üstü başı tertemiz bir orta hizmetçisi ona kapıyı açtı. Binbaşı kalın yün paltosunu, eskimiş atkısını ve lastik çizmelerini çıkardı. Diğer bir kapı açıldı ve Binbaşı Burnaby tiyatro dekorlarını andıran bir salona girdi. Henüz saat üç olmasına rağmen perdeler sıkıca kapatılmış ve ışıklar yakılmıştı.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir