Fyodor Mihailoviç Dostoyevski – Suç ve Ceza (M.E.B.)

Çocukluğu ve ailesi: Rus edebiyatının en büyük kişilerinden biri olan Fiyodor Mihayloviç Dostoyevski, 1821 yılı kasım ayının 11 inde Moskova’da, yoksullara mahsus bir hastanede dünyaya geldi. Küçük Dostoyevski’nin ilk izlenimleri, hastanenin sarı duvarlarıyla hastaların iniltileri oldu. Aynı müessesenin cerrahı olan babası, alkolik, sert ve sinirli bir adamdı. İşinde, ukalâ denecek kadar düzeni severdi. Ailesi kalabalık, maaşı azdı. Ama yine de çocuklarının tahsiline büyük bir ilgi gösterdi. Fransızca öğrenmeleri için bir mürebbiye tuttu. Kendisi de onlara Lâtince öğretti. Dostoyevski on üç yaşındayken, Moskova’nın en iyi özel okullarından birine yatılı olarak verildi. 1837 yılında da, henüz 16 yaşında bir delikanlıyken, babasının zoruyla Petersburg askerî mühendis okuluna girdi. Aynı yıl içinde annesini kaybetti. Dostoyevski’nin babası, 1839 yılında kendi toprak köleleri tarafından öldürüldü. Bu kanlı olayın nedeni, son yıllara kadar bir esrar perdesiyle örtülüydü. Tam yüzyıl sonra, yani 1939 yılında büyük yazarın hayatına ışık tutan yeni bazı vesikalar bulundu. Bu vesikalar sayesinde, katil hadisesini örten esrar perdesini sıyırmak imkânlarını elde ettik: altmışlık bir ihtiyar olan Dostoyevski’nin babası, karısının ölümünden sonra, kendi toprak kölelerinden Katya adlı 16 yaşlarında genç ve güzel bir kız sever.


Hatta bu kızdan bir de nikâhsız çocuğu olur. Katil hadisesi, bu olayla sıkı sıkıya bağlıdır. Nitekim kızın amcasını, katillerin elebaşlarından biri olarak görmekteyiz. Bu aile faciasının, sonraları sara illetine tutulacak olan büyük yazarın hasta ruhunda derin bir iz bırakmaması imkânsızdı. Dostoyevski, 1843 yılında mühendis okulunu bitirdi ve asteğmen rütbesiyle orduya katıldı. Petersburg’da, mühendis olarak çalışmak ona iyi bir mevki, hatta iyi bir maddi durum bile sağlayabilirdi. Ama Dostoyevski bu mesleği hiç de çekici bulmuyordu. Bir yıl sonra istifa ederek ordudan ayrıldı. Şöhret, zenginlik, toplumda parlak bir mevki hayal eden genç Dostoyevski, bahtını bir başka alanda, edebiyat alanında denemeye karar vermişti. Edebî hazırlığı: Dostoyevski, daha çocukluğundan beri, âdeta metotlu denecek biçimde edebî bir hazırlık devresi geçirmişti. İlk gençlik çağlarında, Rus şairlerinden Jukovski ile Karamzin’i pek sevmişti. Puşkin’i ise, daha çocukluğundan beri âdeta ezbere bilirdi. Mühendis okulundayken Schiller, George Sand, Eugene Sue gibi yazarların eserleri, genç Dostoyevski’nin ufkunda yeni bir dünya açmıştı. Hele Balzac onu âdeta büyülemişti. O devirde kardeşine yazdığı birçok mektuplar, Balzac’a dair bitmez tükenmez hayranlıklarla doludur.

Dostoyevski büyük Fransız yazarının roman kişilerinde kendini seçiyor, yine bu kişiler arasında kendini çevreleyen birçok insanlar buluyordu. 1843 yılında Balzac’ın “Eugenie Grandet” romanını okuyan Dostoyevski, bunu Rusça’ya çevirmekten kendini alamadı. Dostoyevski’nin ilk edebiyat çalışmaları bununla başladı. Dostoyevski’nin Balzac’ta en beğendiği şey, realizmle romantizmin ustaca birleşişiydi. Balzac’ın, Dostoyevski’nin eserleri üzerinde büyük bir etkisi olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Rus yazarlarından Puşkin, Gogol ve Griboyedov’un Dostoyevski’nin eserleri üzerinde nasıl derin izler bıraktığını ilerde göreceğiz. Meselâ Dostoyevski, gerek romanlarında, gerek edebî mektup ve makalelerinde, Griboyedov’un “Akıldan Belâ” eserinin deyimlerinden bol bol faydalanmıştır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir