Ian Fleming – Zümrüt Küre – 007 James BOND

Henüz Haziran başları olduğu halde hava son derece sıcaktı. James Bond, 00 şubesine geçirilen fişleri paraf için kullandığı kocaman kara kalemi bir kenara bıraktı, ceketini çıkardı. Ceketini koltuğunun arkasına asmaya kalkışmadığı gibi sekreteri Mary Goodnight’ın kendi parasıyla (Ah, şu kadınlar!) satın alıp iki büroyu ayıran kapının yanı başına yerleştirmiş olduğu askıya da asmadı… Onu hemen oracığa koltuğunun yanı başında yere bıraktı. Cekete o muameleyi yapması için hiçbir sebep yoktu, tembelliği yüzünden kırış kırış olacaktı çünkü gerçekte yapılacak hiçbir işi yoktu. Dünyanın her tarafında sükûn hüküm sürüyordu. Hiçbir yerde bir vukuat, büyümesi muhtemel bir çatışma yoktu. Haftalardır Gizli Servis’te alelade günlük işler sürüp gidiyordu. SITREP’in (çok gizli meselelerle ilgili günlük dosya) ile gazetelerin münderecatarı hemen hemen aynıydı. Kötü haber gazeteler için en mühim satış unsuru olduğundan, gazeteler sadece yurt içi skandalları alabildiğine şişirmekle, büyütmekle meşguldüler. Bond böyle hâdisesiz, bomboş geçen devrelerden nefret ederdi. Rusların basit bir su tabancasıyla siyanür kullanma metotlarına dair İlmî Araştırmalar Şubesi tarafından hazırlanmış bir raporu okurken gözleri de ruhu da bunaldı bahis konusu tabancanın su yerine fışkırttığı siyanür bir insanın yüzüne tevcih edildiği zaman oracıkta öldürüyordu. Silâhın yirmi beş metrelik bir menzil dahilinde merdiven ya da yokuş çıkan kimseye karşı kullanılması tavsiye olunuyordu. Rapor da tabancanın tevcih edildiği kimsenin fışkıran siyanürü kokladığı anda derhal kalp durmasından öleceği de ilâve olunuyordu… Kırmızı telefon birdenbire o kadar canhıraş bir tonla çalmaya başladı ki, dalgın olan Bond birden boş bulunarak! Elini sol tarafındaki tabanca kılıfına attı. Neredeyse tabancasına davranmak üzereydi, Canı sıkılarak elini geri çekti, sonra ahizeyi kaldırdı; — «Buyrun, evet, efendim… geliyorum.» Kalktı yerden ceketini aldı, onu sırtına geçirirken bir an moralinin de düzelir gibi olduğunu hissetti.


İstirahat devresi sona ermişti. Vazife başına bekleniyordu. Bitişik bürosunun önünden geçti, bir an uzanıp Mary Goodnight’ın o zarif altın rengi peruğunu karıştırmayı düşündü, fakat içinden gelen o hisse karşı direndi. Mary’ye nereye gitmekte olduğunu söyledi, sonra uzun koridoru takiben yürüdü, asansöre binerek yedinci kata çıktı. Mis Moneypenny’nin yüzündeki ifade tamamen tabiiydi. Umumiyetle bahis konusu mesele hakkında bir şeyler bildiği vakit, kendine hakim olamaz, heyecanlı, mütecessis veya Bond’un canını sıkan bir edayla cesaret verici veya öfkeli bir ifade bulunurdu Halbuki bu defa Bond’u karşılayan tebessümünde zerre kadar alâka ifadesi yoktu. O vakit Bond onun yüz ifadesine bakarak kendisini bekleyen işin tamamen alelade bir mesele saçma bir konu olduğuna hükmetti, daima kapalı duran şefi M.’in bürosunun kapısını öyle bir hava içinde iterek açtı; M.’in sol tarafında tanımadığı bir ziyaretçi oturuyordu. Bond içeri giripte kırmızı deri kaplı masanın tam karşısında’ malûm yerine kurulduğu sırada adam. meçhul şahıs dikkatle Bond’u süzdü. M. yanındaki şahsa. — «Dr. Franshawe» dedi, «Araştırma Büroma mensup olan bu deniz binbaşısını herhalde tanımıyorsunuz sanırım?» Bond şefinin bu garip takdim tarzına alışkındı.

Kalktı, elini muhatabına uzattı. Dr. Franshawe onun elini, bir karacanın ayağını tutarmışçasına dikkatle ve hafifçe sıktı. Bond biran ona tuhaf tuhaf baktı. Bond tavrı halinden ve bakışlarından adamın bir mütehassıs olduğunu sezmişti. Evet, bu adam belki bir eşya, bir cisim, bir nazariye üzerine mütehasstı, ama insanoğlu üzerinde mütehassıs olmadığı aşikârdı. M.’nin bu ziyaretten önceden haberdar olduğu ve konuyu çok iyi bildiği, buna rağmen gözde ajanını biraz olsun meraklandırmak istediği belliydi. Neden M en yakın mesai arkadaşlarını şaşırtmaktan böyle acayip bir zevk duyar, neden hep böyle çocukça oyunlarla sapardı? Fakat Bond on dakika evvel kendisini bunaltan can sıkıntısını hatırladı, sonra kendini M.nin yerine koyarak düşündü. Muhakkak M de kendi gibi işsizlikten patlıyordu. Bu yüzden anide bir problemle karşılaştığı zaman belki de pek önemli bir şey değildi sırf içinde bulunduğu ataletten kurtulmak bahasına ondan azamî şekilde faydalanmaya karar vermiş olmalıydı. Meçhul şahıs orta yaşlı, kırmızı suratlı, semiz, klâsik bir İngiliz asili tarzında giyinmişti, dört düğmeli mavi bir ceket giymiş, ipek kravatının üzerinde bir inci iğne vardı; gömleğinin sivri uçlu yakasında en ufak bir kırışık dahi yoktu, kol kapaklarında da antika kol düğmeleri ve nihayet siyah bir geride bağlı, bir bağsız gözlüğü vardı. Bond, meçhul şahsın haline bakarak tahminlerine devam etti. Bu şahıs eserler eleştirmecisiydi, bekârdı ve muhtemelen de homoseksüeldi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir