Jeffery Deaver – Lincoln Rhyme #7 – Saatçi

00:02, Salı, gece yarısı Ölmeleri ne kadar zaman almıştır, dersin?” Sorunun muhatabı sorulanı duymamışa benziyor; dikiz aynasına göz attı, yeniden kendini yola verdi. Saat gece yarısını iki geçiyor, aşağı Manhattan sokakları buzlu. Soğuk hava cephesi bulutları sürüklediği için gökyüzü berrak, ama ayaz erken bastıran karı asfalta, betona yapıştırmış, yollar ayna gibi. İki adam, Vincent’in aklı başındayken Mobil-Yardım adını taktığı bej rengi cipte sarsılarak ilerliyor. Araba eskice, frenler bakım istiyor, lastikleri değiştirmek gerek. Yine de çalıntı arabayı servise sokmanın alemi yok; hele önceki iki yolcusu cinayete kurban gitmişken, hiç olmaz. Direksiyondaki elli yaşlarında siyah kısa saçlı adam dikkatle yan sokaklardan birine saptı; aşırı hız yapmadan, kuralına uygun manevralarla şeridin tam ortasından yoluna devam ediyor. Yol buzlu veya kuru, araba az önce cinayete karışmış karışmamış… Adam hiç istifini bozmadan sürüyor arabayı. Dikkatli ve titiz. …Ne kadar zaman almıştır? Vincent enine boyuna biri; belindeki kahverengi kemerin tokası son deliğinde, yine de göbeği zorlanıyor; sosis gibi iri parmakları sürekli terlerken buz gibi soğukta ürperdi. Bilgi işlemci olarak çalıştığı geçici işinden gece vardiyasını bitirdikten sonra çıktı, köşe başında bekledi. Ayaz insanın iliklerine işlediği halde, binanın hiç hoşlanmadığı lobisinde vakit geçirmek istemedi canı. Işıklar yeşilimsi, salonun duvarları çepeçevre ayna; orada dikilince armut biçimli gövdesini her açıdan seyretmek zorunda kalıyor. O yüzden kendini dışarıya, berrak ama buz gibi aralık gecesine attı, bir ileri bir geri yürüyerek vakit geçirdi. O arada bir tane yer fıstıklı gofreti mideye indirdi.


Tamam, iki… Vincent, sokağın iki yanında göklere uzanan karanlık yapıların arasından ara ara görünen dolunayın ürkütücü gümüş ışığını takip etmeye çalışırken Saatçi konuşuyor. “Ölmeleri ne kadar zaman mı almıştır? İlginç.” Vincent, asıl adı Gerald Duncan olan Saatçi’yi tanıyalı pek az oldu ama adama soru sorunca karşılığını hemen alamayacağını öğrendi. En sıradan soruda bile, cevap yerine uzun bir açıklama dinlemek zorunda kalıyor. Aslında adamın ağzı laf yapıyor. Karşılık vermeye niyetliyse bir üniversite profesörü gibi çok düzgün konuşmakta. Vincent, son birkaç dakikalık sessizliği Duncan’ın düşünmeye ayırdığını anlıyor. Vincent bir kutu Pepsi açıyor. Üşüyor fakat şekere ihtiyacı var. Bir dikişte içiyor kolayı, teneke kutusunu cebine tıkıştırıyor. Arada yeni bir yerfıstıklı gofret çıkarıp atıştırırken Duncan yan gözleVincent’ın elinde eldiven olup olmadığını kontrol ediyor. Mobil-Yardım’dayken ellerinde-eldiven olmazsa olmaz! Titiz olmak şart… O sorunun birkaç farklı cevabı olabilir diye düşünüyorum.” Duncan’ın sesi yumuşak, takıntısız. “Örneğin ilk öldürdüğüm yirmi dört yaşındaydı, öyleyse ölümü yirmi dört yıl sürmüş sayılabilir.” Vincent, yeni yetme alaycılığıyla, ya tabii, tabii diye geçiriyor içinden.

Bir yandan da bu karşılığı akıl edemeyişine yanıyor. Öteki ise otuz iki filan olmalı…” Yolun karşısındaki polis otosu, yanlarından geçip gidiyor. Vincent’ın şakakları zonkluyor ama Duncan’da hiç tepki yok. Polis, çalıntı Explorer ile ilgilenmedi bile. Soruya bir başka açıdan da bakabiliriz, Vincent. İşe başladığım dakikadan kalplerinin gerçekten durduğu ana kadar geçen zamanı temel almak da olası. Senin kastettiğin bu olmalı. Şimdi bak, insanlar zamanı kolay algılanır başvuru çerçevelerine oturtmaya bayılır. Kolaylık sağladığı için yararlıdır bu. Doğumda rahim ağzının yirmi saniyede bir kasıldığını bilmek yararlı. Atletin bir mili üç dakika elli sekiz saniyede koşabildiğini ve yarışı kazandığını bilmek de öyle. Özel olarak, bu geceki kurbanların ölmeleri ne kadar zaman almıştır, sorusuna gelince… Burada can çekişmenin uzun sürmesi önemliydi.” Vincent’a yan gözle bakıyor. “Soruna eleştirel yaklaşmadım sanırım?” Hayır.” Ortada eleştiri olsa da umurunda değil, zaten.

Vincent Reynolds’ın pek arkadaşı yok. Hazır Gerald Duncan’ı bulmuşken adam ne dese razı. “Merak etmiştim de…” Anlıyorum. Pek dikkat etmemiştim. Bundan sonraki olayda saat tutacağım.” Kız mı? Yarınki yani?” Vincent’ın nabzı hızlanıveriyor. Duncan düzeltiyor, “Yani bugün ileri bir saatte, demek istiyorsun.” Bir iki dakikalığına da olsa gece yarısını geçtiğine göre, özellikle zaman söz konusuysa Gerald Duncan ile titiz ve kesin olacaksın. Doğrudur.” Aç Vincent’ın aklı bir sonraki kurban Joanne’a takıldığı için, kafası karışık. Bugün ileri bir saatte… Katil arabayı karmaşık bir yol izleyerek şehir merkezinin güneyine, Manhattan-Chelsea’ye, nehir kıyısındaki geçici barınaklarına doğru sürüyor. Her taraf ıssız; ısı sıfırın altında on derece gibi; rüzgâr dar sokaklarda uğulduyor. Duncan arabayı kaldırıma yanaştırıp kontağı kapatıyor. Arabadan çıkıyorlar. Ayazda, ısıran rüzgârın altında yarım blok yürüyorlar.

Duncan kaldırımdaki gölgesini takip ediyor; dolunayın aydınlığı tepeden, az arkadan vuruyor. Başka bir açıklama düşündüm. Ölmeleri ne kadar sürdü, diye sormuştun hani.” Vincent yine tir tir titriyor. Bu kez sadece soğuktan değil. “Meseleye onlar açısından bakacak olursak, kurbanlar için ölüm sonsuza kadar sürer, diyebiliriz.”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir