John Altman – İhanet Çıkmazı

Ön büronun arkasındaki yanık tenli adam ona baktı, tanıdı ve tek kelime etmeden gözlerini indirdi. Tabii. Katil son iki gece, Epstein çifti akşam yemeğinden dönerken yanlarında yürüyerek kendisini otel lobisinde iki kez teşhir etmişti. Gece sorumlusu da normal olarak katili onların oğlu sanmıştı. Yakın plandan bakılınca, üzerinde Venezia, Mi Amore yazılı bir tişört ve elinde rulo yaparak taşıdığı dergisi ile zengin Amerikalı bir turistin şımarık oğlundan farksızdı. Resepsiyon görevlisinin onun gelişiyle ilgili şüphe duymadığından emin olduktan sonra, katil gözlerini kaçırarak lobiye girdi. Merdivenlerden üçüncü kata çıktı ve nemli, ıssız koridora ulaştı. Daha önce otele geldiğinde, koridoru takip etmiş ve arka kapıdan oteli terk etmişti. Ancak, bu sefer 33 numaralı odanın önünde durdu; kapıya kulağını dayadı ve dinlemeye çalıştı. Önce sadece hışırtı sesleri geldi. Sonra sifon sesi gürledi. Aynı anda da CNN televizyon kanalının sesi geldi. Sonra bir kadın sesi: “Yarın Café Lavena olur mu?” Adam, kapıya yakın bir yerden homurdandı. Bu iyiydi; katil öncelikle adamla yüzleşmek istiyordu. Bermuda şortunun belinde, bol tişörtünün gizlediği iki obje vardı.


Yalnız olduğunu teyit etmek için iki tarafına da baktı. Sonra, belinin sağ tarafındakini çıkarttı ve rulo yaptığı derginin içine gizledi. Bu, on beş santimlik siyah bir metaldi. Sol eliyle kapıyı çalarken sağ eliyle de silahı kaldırmıştı. Derginin kapağında Rolling Stone logosunun bir parçası yer alıyordu. Kıvrılan bölümünde ise sadece ing Sto kısmı görülüyordu. Adam, “Kim o?” diye sordu. Katil, olabildiğince yavaş bir sesle, “Oda servisi.” dedi. “Oda servisiymiş. Birşey ısmarlamış mıydın?” dedi adam. “Birşey ısmarlamadım.” diye karşılık verdi karısı. Kapı açıldı. “Korkarım ki yanlış odaya…” Katil, derginin içindeki tüpü kaldırdı, horoz çubuğunu asıldı ve ateşleme tetiğini çekti.

Aletin içindeki asit ampulü kırıldı; bir gaz bulutu doğrudan adamın yüzüne püskürdü. Adam şaşkınlık içerisinde dona kalırken, katil içeri girdi. Dergiyi yere attı ve şortunun içinden ikinci aleti çıkardı; yine kısa bir tüptü bu. On sekiz santim uzunluğunda ve gümüş. Kadın, yatakta oturuyordu. Bir yandan çıplak ayağını ovuştururken, bir yandan da televizyon izliyordu. Kafasını çevirdi ve anlamsızca odaya giren çocuğa baktı. Kocası, hâlâ ayaklarının üzerinde duruyordu, ancak biraz yalpalıyordu. Kocasının dizleri büküldüğünde, katil yanından geçti. Elindeki aletten bir ip çıkardı, kadının sağ tarafına geçti. Kadın hâlâ anlamsız bir şekilde kocasına bakıyordu. Katil kordonu kadının boğazına geçirdi ve tüm gücüyle çekti. Bulunduğu açıdan sadece çırpınışını ve yanaklarının yumuşak kıvrımını görebiliyordu. Yanağının altına doğru kısa tüyler vardı. Şakaklarında ise belli belirsiz damarlar.

Katil ipi çekmeyi sürdürdükçe, damarlar önce mavi, daha sonra da kızgın bir kırmızıya dönüştü. Otuz saniye sonra her şey bitmişti. Kapı hâlâ aralıktı. Katil geri dönüp kapıyı kapattı ve kilitledi. Derginin içinden düşen zehirli gaz tabancasını aldı, yatağa doğru ilerledi ve yeniden hazır hâle getirdi. Her şey çok sessizce halolmuştu ve araştırma yapması için zamanı kalmıştı. Keyes, ona ne arayacağını söyleyemediği iyi olmuştu. Bilimsel bir formül, evet, ama hangi şekilde? Mikrofilm, üzerinde formül olan bir kağıt parçası, bir ses kaydı, dijital bir alet, bazı kenarları kıvrılmış bir paket iskambil kağıdı… Hepsi olabilirdi. Araştırmaya sessiz ama hızlı hareketlerle başladı. CNN, Filistin mülteci kampları konusunu işliyordu. Bir yandan çalışırken bir yandan da aralarda ekrana bakıyordu. Çiftin bavullarında, bedenlerinde ya da adamın cüzdanında belirli bir bilimsel formül bulamamıştı. İkinci sıradaki saklama yerleriyle devam etti; yatağın altı, aynanın arkası, tuvalet sifonunun arkası. Yoktu. Tekrar odanın ortasına geldi ve durumu değerlendirdi.

Adam, diferansiyel geometri uzmanıydı. Bir matematikçi. Sofistike saklama metotlarıyla ilgisi olamazdı. Daha çok oyun kağıtlarının kenarlarını kıvırma gibi akıl oyunlarına aşina olmalıydı. Ancak “Uygulamalı Veri Sistemleri” için çalışıyordu ve farklı insanlarla tanışıp farklı şeyler öğrenmiş olmalıydı. Katil, adamın farklı yöntemler öğrenmiş olabileceği varsayımları üzerinden hareket edecekti. Komodinin üzerindeki, cesetlerin ceplerindeki ve kadının cüzdanındaki bozuk paralara baktı. Paralarda delik yoktu. Kadının saç fırçasına baktı, gizli bölmesi yoktu. Telefon ahizesini söktü, ancak makinesinden başka birşey yoktu. Tekrar monte etti ve boş bir şekilde CNN’e baktı -bir diş macunu reklamı vardı- ve sonra devam etti. Adamın tıraş fırçası ve tıraş kremi olması gerektiği gibiydi. Odada dizüstü bilgisayarı yoktu. Odadaki tek elektronik alet, basit bir CD çalardı. Katil, pilleri çıkardı ve hazneyi eliyle kontrol etti.

Piller normal pillerdi. Endişe solucanı midesini kemirmeye başlamıştı. Bunu engellemek için elinden geleni yapmıştı. Küçük girişte sere serpe uzanmış olan adamın cesedinin yanına geldi ve yanına diz çöktü. Araştırmasına cesede daha yakından konsantre olarak devam etti. Gözlerden ikisi de yapay değildi. Bacaklar takma değildi. Adamın bedeninde yapay hiçbirşey yoktu. Tekrar ayağa kalktı, odada yürüdü ve kadına ikinci kez baktı. Hiçbirşey yoktu. Midesindeki solucan bu defa daha kuvvetli olarak yeniden hareketlenmişti. Elbise dolabına gitti ve ikinci kez adamın cüzdanına baktı. Kredi kartlarında yazan isim Steven Epstein’dı. Visa, Master-Card ve American Express kartları vardı. Bir ipucu bulmak niyetiyle, plastikler üzerindeki rakamlara baktı.

Cüzdanı kenara koydu ve bavulların yanına çömeldi. Bir fotoğraf makinesi buldu, filmi çıkardı ve cebine attı. Belki de adam formülün resmini çekip öyle yok etmişti. Sonra, çiftin uçak biletlerini incelemeye koyuldu. Koltuklarında ya da uçuş numaralarında gizlenmiş birşeyler olabilirdi. Ancak her şey çok normal görünüyordu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir