Mark Benecke – Ölümün İzleri

Uzun yıllardır birlikte çalıştığım, Adli Bilimler alanında çok değerli çalışmalara imza atan, kendisinden çok şey öğrendiğim değerli meslektaşım, önemli bilim adamı Dr Mark Benecke’in kriminal kitaplar dizisinden Ölümün İzleri adlı kitabının Türkçe çevirisini elime aldığımda anlatılan akıl almaz ve heyecanlı soruşturmaları bir nefeste okuyuverdim. Toplum içinde infial yaratan birçok olayın neden ve nasıllarını yıllar süren çalışmalarla ve binlerce belge inceleyerek bizlere sunmuştur. Kitabın aslı Almanca olarak yazılmıştır. Almanya’da Dr. Benecke ile çalışırken bu kitabı okumak istediğimi söylediğimde gülümseyerek “yakında” diye cevap vermişti. Okumak zevkle başlayıp öğrenmeyle biten bir eylemdir. Şu anda elinizde tuttuğunuz ve belgelerle desteklenmiş belgesel niteliğindeki bu kitabı büyük bir zevkle okuyacağınıza ve birçok bilgi edineceğinize eminim. Dr. H. Nihal AÇIKGÖZ Adli Biyoloji Uzmanı Elinizdeki kitap, kriminal dizi kitaplarımızdan biri. Mord-methoden (Cinayet Metotları) kitabında akıl almaz ve heyecanlı soruşturmalar anlatılıyor. Dem Tater auf der Spur (Failin Peşinde) kitabıysa, cesetlerin üstünde bulunan kan, sperm ve haşarelerden bahsediyor. Şimdi ise son adımı atarak iyi ve kötü arasındaki sınırları birazcık bulanıklaştırıyorum. Nitekim kapı tamponu işlevi gören bir milyon yaşında bir taşın, birinin hapsi boylamasına sebep olması ve hüküm giyenin bugün hâlâ kendinden emin bir şekilde suçsuz olduğunu iddia etmesi ne anlama gelmektedir? Ümitsizliğe düşmüş bir programcının hem de sevişen çiftlerle dolu bir ormanda intihar etmesi olanaklı bir şey mi? Üç yüz oğlan çocuğunu işkenceyle öldüren pedofil bir sadist serbest bırakılabilir ve bu sadist geri kalan hayatını örnek bir Hıristiyan olarak sürdürebilir mi? Peki ölü bir akrabanın kafası gerçekten kesilebilir mi? Bu kitapta anlatacağım olaylar, daha ziyade duygularımızın isyan ettiği ve gerçeğin oradan oraya savrulduğu uç noktaların en ucuna kadar soğukkanlılığını koruyan okurlar içindir. Bunun içindir ki söz konusu olan sadece cinayetler değil, bilakis mesela uzun erimli etki yaratan bir tecavüz ve “altın prenses”in yediği tuhaf kazıktır.


Orijinal metinlerin, olayla ilgisi olanların yaklaşımını ve düşünce tarzını benim anlatımımdan daha iyi yansıttığını düşündüğüm yerlerde kısmen uzun alıntılara ver verdim. Tipik polis bakış açısını, burada örneğin İnka Patikası olayını tahkik eden memur temsil etmektedir. Fakat sözde bisiklet kazası (aslında kaza değil cinayet) daha ziyade adli tıp ağırlıklı bir bakış açısıyla çözüldü. Başka bir olayda, maddi hiçbir kanıtı olmamasına rağmen, bahçeli kulübe olayında bir avukat canla başla müvekkilini savunmaktadır. Aşağıda anlatılan fiillerde hangi kararın adil olduğunu okurlara bırakıyorum. Okurun düşüncelerini merak ediyorum, bu merak sadece vampir ve yamyamlar hakkındaki düşüncelerle sınırlı değil… Şayet okurken korkudan ürperecek olursanız, kriminologların eski bir kuralı olan ve elinizdeki kitapta da geçen Hermann Hesse’den şu veciz sözle kendinizi rahatlatın: “Aydınlığı anlamak isteyen, karanlığı tanımak zorundadır.” Okurken ve okuduklarınız üzerine titizlikle kafa yorarken bol eğlence diliyorum! “Gerçeğin, kurgudan daha dehşet verici olduğunu bilmiyor musun?” Mirror Queen (Brothers Grimm adlı filmden) İnsan eti gibi iyi tadı olan başka ne vardır? Çiğ ton balığı. Eğer bu artık bir gerçeklik halini almasaydı, modern yamyamların psikolojik destek gruplarında yapılan iyi bir espri olabilirdi. Issei Sagawa’nın 1981 Haziran ayındaki notlarından: “Şimdiye kadar gördüğüm en güzel kadın. Onu Japon yemeği yemek üzere akşam yemeğine eve davet ettim. Kabul etti. Yemekten sonra, en sevdiğim Alman ekspresyonizmi tarzındaki şiiri okumasını rica ettim. Gittikten sonra, şiiri okurken yatağın üzerinde oturduğu yerde hâlâ kokusunu alabiliyorum. Yemek yerken kullandığı çubukları ve tabağı yalıyorum. İçimde büyük bir arzu var, bu kadını yemek istiyorum.

Böylece, sonsuza dek bir parçam olacak.” Bu güzel kadın, Issei’in evinde bir kez daha şiir okuduktan sonra, onun tarafından tabancayla öldürülür. Kan, kadının kafasından aralıksız olarak damla damla akar. İnsan eti yiyicisi, arkadaşını doğrarken, derinin hemen altındaki yağ tabakasının hayret verici derecede taneciklerden oluşmasına şaşırır (“aynı irmik gibi”), ama nihayetinde bu yağ tabakasının altındaki normal eti kazıyarak ortaya çıkarır: “Kokusuz ve tadı yok. Mükemmel bir ton balığı parçası gibi ağzımda eridi. Onun gözlerine bakarak, ‘çok tatlısın’ diyorum.” Daha sonra cesedin resimlerini çeker ve ölü kadınla cinsel ilişkide bulunur. Belin bir parçasını keserek yer, ama bu kez çiğ değil. Kızartır ve biraz tuz atarak, bir parça hardalla yer. Kurbanının külotunu peçete olarak kullanır. O kadar da kibarlık olacak artık! Yediğinin tadına varan yamyam, bu sefer kadının göğüslerine yönelir. Ama göğüsleri fazla yağlı bulduğu için yemekten vazgeçer ve önce uylukları yemeği tercih eder. Ertesi gün cesedi tamamıyla parçalara ayırarak bir bavula koyup bir göle atmak ister. Ama sonra fikrini değiştirir: “Baldırı keserken tadına bakmak istedim. Yağ tabakasının alt kısmı çok yumuşak.

Daha sonra aynaya baktığımda yüzümün yağla kaplandığını gördüm.” Tabii bu arada ceset iyice kasıldığı için ortaya sorunlar çıkar: “Çenesini açamıyorum, ama parmaklarım dişlerinin arasına girdi. Dilini kesiyorum ve ağzıma sokuyorum. Çok sert. Aynada dilimle onun dilini nasıl döndürdüğümü görüyorum. Ağzımı kapatmayı denerken dil ağzımdan dışarı kayıyor. Bunun üzerine dilinin derisini yüzüp eti yiyorum.” Bir gün sonra kurtçuklar ortaya çıkana kadar, vücudun her kısmını tadar. “Bir çocuğun oyuncağını kırması gibi, şimdi kız arkadaşımı kaybettiğimi anlıyorum. Sinekler bunu bana gösteriyor.” lssei birkaç et parçasını, sonraki günlerde daha önce yaptığı ve çok beğendiği hardal ve tuzla terbiye edilmiş kızartma için buzdolabına kaldırır. Hoşnutlukla not alır: “Et, günden güne yumuşuyor, tatlılaşıyor ve daha da lezzetli oluyor.” Kasaplar ve et lokantaları, bu durumu “gevşemek” olarak adlandırırken, kriminologlar “çürüme” diye tanımlarlar: Dokular, depolama sırasında ayrışarak gerçekten de yumuşar ve “tatlı” hale gelir. Para içinde yüzecek kadar zengin babası, Issei’yi 15 aydan sonra psikiyatri kliniğinden çıkarır. O zamandan bu yana Issei, altı tane kitap yazdı ve ara sıra bir Gourmet dergisi için yazılar kaleme aldı.

Bu ‘insan gurmesi’ , şimdiye kadar herhangi bir pişmanlık göstermedi, ama yine de o zaman bırşeylerin ters gittiğini kabul etti: “Onu öldürdüğüm için çok üzgünüm. Bu yüzdendir ki bu yamyamlık suçunu bir daha tekrar işlemedim. Bugün artık, sevgilimin etini yemek yerine, onun idrarını içiyorum. Şayet güzel bir beyaz kızı öldürmeden pişirmek mümkün olsaydı, bunu seve seve yapardım.” Devir değişti. Yamyamlar eskiden olduğu gibi nadir bir tür de olsalar, yamyamlık kriminal olarak mümkün bir suç sayılmaktadır. Armin Meiwes, günümüzde Almanya’nın en tanınmış yamyamıdır ve insanların başka bir insanın etini yeme geleneği oldukça eskiye dayanır. Tuhaf bir insan olan Münsterbergli (bugün: Ziebice, Polonya) Karl Denke böyle bir örnek. Ailesi Karl’ın küçükken oldukça sessiz, suskun ve kötü bir öğrenci olduğunu hatırlıyordu. Bu sakallı adam, ziyaret ettiği son aile eğlencesinde tek kelime etmeden kocaman bir tabak dolusu eti mideye indirdikten sonra akrabalarının şaşkın bakışları altında çıkıp gitti. Denke, evsiz barksız ve oradan oraya dolaşan insanlara bir sığınma evi sunduğu için çevresinde seviliyordu. Onlardan biri bir gün soluk soluğa Münsterberg’e gidip Karl Baba’nın baltayla kafasını kesmeye yeltendiğini anlattığında kimse bu sözlere inanmadı. Ama Denke’nın mutfağına bir göz atmak bu iddianın doğrulanmasına yetti: Kremşanti ile pişirilmiş kaba et, para cüzdanında dişler, insan derisinden yapılmış ayakkabı bağcıkları. Tutuklandığında taşıdığı, deriden yapılmış pantolon askılarında kurbanlarının mumyalanmış göğüs uçları tespit edildi. Bunun üzerine o zamanki arkadaşları Denke’nin düzenli tuttuğu kesim listelerini ele geçirdiler: Suskunluğuyla tanınan yamyam, “289.

5 kilogram insan eti” kesip yemişti. Issei’den farklı olarak Denke hiç konuşmadı. Münsterberg belediye binası içinde bulunan küçük cezaevinde en küçük bir tereddüt geçirmeden mendiliyle kendini astı. Ona ait tek doğru dürüst fotoğraf, tabutta yatarken çekilen ve elleri karnında birleştirilmiş resimdir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir