Thomas Harris – Hannibal Lecter #1 – Kızıl Ejder

Doktor Hannibal Lecter ile karşılaştığım anı size anlatmak istiyorum. 1979 kışında ailemde görülen bir hastalık sebebiyle, Mississippi Delta’daki evime geri dönüp, orada on sekiz ay kaldım.Red Dragonüzerinde çalışıyordum. Rich köyündeki komşum, pamuk tarlasının ortasında bulunan, tek oda genişliğindeki bir evi kullanmama izin verdi. Ve ben, genellikle geceleri orada çalıştım. Bir roman yazmaya gördüklerinizle başlar, buna daha önce neler olduğunu ve daha sonra neler olacağını eklersiniz. Rich köyünde zor şartlar altında çalışırken, Müfettiş Will Graham’ı kurban ailenin evine girip çıkarken görebiliyordum. Bu evde yaşayan herkes ölmüştü ve müfettiş ölen ailenin hikayesini gözden geçiriyordu. O sıralar cinayeti kimin işlediğini bilmiyordum. Bunu keşfetmek için kendimi zorladım, daha önce neler olduğunu ve daha sonra neler yaşanabileceğini anlamaya çalıştım. Will ile birlikte karanlıkta o eve, cinayetin işlendiği sahneye bakmaya gittim. Fakat onun gördüklerinden daha azını ya da daha fazlasını göremedim. Geceleri bazen kaldığım küçük evin ışıklarını açık bırakıp, tarlalara yürüyüşe çıkardım. Uzaktan eve baktığımda onu denizin ortasındaki bir tekne gibi görürdüm ve etrafımı Delta’nın gece karanlığı kuşatmış olurdu. Kısa süre sonra tarlalarda başıboş gezinen yarı vahşi köpek sürüsüyle dost oldum.


Bunlardan bazıları tarla işçisi ailelerle sıradan bir bağ kurmuşlardı, ama çoğu zaman kendi kendilerini beslemek zorunda kalıyorlardı. Toprağın donmuş ve kuru olduğu sert kış aylarında onlara köpek maması vermeye başladım. Bir müddet sonra haftada yirmi kilo köpek maması tüketmeye başladılar. Beni takip eden, bana eşlik eden bir sürü köpek vardı; uzun köpekler, kısa olanlar, dost olanlar ve dokunamayacağınız büyük vahşi köpekler. Geceleri tarlalarda benimle birlikte yürüyorlardı. Onları göremediğim zamanlarda, karanlıkta nefes alıp verdiklerini, etrafı kokladıklarını duyabiliyor, etrafımda olduklarını hissedebiliyordum. Kulübemde çalışırken, dışarıdaki verandada bekler ve dolunay olduğunda ulumaya başlarlardı. Ben gece yarısı kulübemin dışında şaşkın bir halde dolaşıp, tarladaki soluma seslerini duyarken, aklım hala masa lambamın ışığında, cinayet sahnesinde neler olduğunu bulmaya çalışıyordu. Bu bulanık sahnede aklıma sadece bazı hayaller, bazı olasılıklar ve bir insana ait olmayan gözbebeklerinin ayı yansıtırken ara sıra parlaması geliyordu. Bir şeyler olduğuna hiç şüphe yoktu. Bir roman yazarken hiçbir şeyi uydurmadığınızdan emin olmanız gerekir. Aslında ihtiyacınız olan her şey mevcuttur, yapmanız gereken tek şey bunları bulmaktır. Will Graham birilerine soru sorması gerektiğini, yardıma ihtiyacı olduğunu biliyordu. Bu konu üzerinde düşünmeye başlamadan çok önce, nereye gitmesi gerektiğini biliyordu. Graham’ın daha önceki bir davada ciddi derecede zarar gördüğünü biliyordum.

Sahip olduğu en iyi kaynağa danışmakta isteksiz olduğunu biliyordum. O sıralar benim de aklıma her gün acı hatıralar geliyordu. Akşam olduğunda çalışırken, Graham’ın neler çektiğini anlayabiliyordum. Akıl hastası suçluları(Criminally lnsane)görmek üzere Baltimore Devlet Hastanesi’ne giderken ona eşlik ettim. Bu beni biraz heyecanlandırmıştı. Oraya gidip, işimize başlamadan önce, sizin de iş yaşamınızda başınıza gelmiş olması muhtemel türden bir güçlükle karşılaşmıştık. Çılgına dönmemize neden olan bu olayın kahramanı Dr. Frederick Chilton, bitmek tükenmek bilmeyen iki üç gün süresince bizi oyalamıştı. Chilton’ı etrafında köpek dostlarımla kulübede ışıklar açıkken yalnız bırakabileceğimi ve karanlıktan ona baktığımı düşündüm. Karanlıkta görünmez olacaktım, tıpkı yarattığım karakterler bir odada benden yardım görmeden kendi kaderlerini belirlerken görünmez olduğum zamanlar gibi. Sonunda can sıkıcı Chilton’la olan işimizi bitirdikten sonra, Graham’la birlikteŞiddetKoğuşu’na girdik. Çelik kapı ardımızdan gürültülü bir ses çıkararak kapandı. Will Graham’la birlikte Dr. Lecter’ın odasının önüne gelmiştik. Graham’ın gergin olduğunu ve korktuğunu hissedebiliyordum.

Dr. Lecter’ın uyuduğunu zannediyordum. Will Graham’ı gözlerini açmadan, kokusundan tanıdığında yerimde sıçradım. Çalışırken sahip olduğum dokunulmazlıktan, Chilton ve Graham’a görünmez oluşumdan keyif alıyordum. Fakat Dr. Lecter’ın önünde huzursuzdum, dektorun beni görmediğinden emin değildim. Graham gibi ben de Dr. Lecter’ın inceleyici bakışlarını, rahatsızlık verici ve davetsiz bulmuştum. Başınızın röntgenini çektiklerinde düşüncelerinizin kaçışması gibi. Graham’ın Dr. Lecter ile yaptığı röportaj hızlı ilerliyordu. Kenarda köşede ne varsa ve masamda en üstte ne bulunuyorsa, aceleyle bunlara not alıyordum. Bittiğinde yorgun düşmüştüm. Aklımdan bir akıl hastanesinde çıkabilecek inleme sesleri geçiyordu. Rich’teki kulübemin verandasında on üç köpek yüzleri delunaya dönmüş, gözleri kapalı bir şekilde uluyorlardı.

Birçoğu O ve U seslilerini uluyor, birkaçı onlarla beraber mırıldanıyordu. Graham’ın Dr. Lecter ile yaptığı röportajı, anlamak ve arada parazit yapıp, söylenenlerin duyulmasını engelleyen çığlıkların etkisinden kurtulmak için yüzlerce kez gözden geçirmek zorunda kalmıştım. Cinayetleri kimin işlediğini hala bilmiyordum, fakat hayatımda ilk defa onu bulacağımızdan emindim. Ayrıca kitapta adı geçen diğer kişiler açısından bu sonucun korkunç, hatta belki de trajik olacağını biliyordum. Ve gerçekten de böyle oldu. Yıllar sonraKuzuların Sessizliğine başladığımda, Dr. Lecter’ın geri döneceğini bilmiyordum.Black Sunday(Kara Pazar)’deki Dahlla lyad karakterini her zaman beğenmişimdir. Orada asıl karakter olan güçlü kadın gibi biriyle ilgili bir roman yazmak istemişimdir. Bu nedenle Clarice Starling ile başladığım romanın ilk iki sayfasını bitirdiğimde, onun doktoru ziyaret etmesi gerektiğini fark ettim. Clarice Starling’e gerçekten hayran olmuştum. Bununla birlikte Dr. Lecter’ın, benim bu kadınla ilgili zorlandığım konuların kolaylıkla üstesinden gelebilmesini kıskanmıştım. Hannibal’dageçen olayları yazmaya başladığımda doktorun kendi hayatını yaşamaya başlamış olmasına şaşırmıştım.

En az benim kadar siz de onun, tuhaf bir çekiciliği olduğunu düşünürdünüz. Hannibal’ıyazmaktan, yıpranmaktan, yapmak zorunda kalacağım tercihlerden korkmuştum. Starling için endişe ediyordum. Sonunda onları bıraktım. Karakterlerin kendi başlarına hareket etmelerine izin vermelisiniz. Dr. Lecter ile Clarice Starling’in kendi yapılarına uygun biçimde olayların gidişatına hükmetmelerine izin verdim. Bu yaptığımda bir miktar nezaketin de payı var. Bir sultanın bir zamanlar dediği gibi: “Ben şahinleri tutmuyorum, onlar benimle yaşıyorlar.” 1979 kışında Baltimore Devlet Hastanesi’ne girdiğimde ve büyük madeni kapı ardımdan hızla kapandığında, koridorun sonunda beni neyin beklediği konusunda fazla fikrim yoktu. Kader çarkının kendi doğrultusunda döndüğünü çok ender fark ederiz. T.H. Miami, Ocak 2000

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir