Thomas Harris – Hannibal Lecter #4 – Hannibal Doğuyor

HANNIBAL LECTER’IN anılar sarayına açılan kapı, zihninin ortasındaki karanlığın içindeydi ve sadece dokunarak bulunabilen bir mandalı vardı. Bu kocaman, tuhaf kapı, erken barok dönemine ait, bol ışıklı muazzam mekanlara, koridorlara ve Topkapı Sarayı’ndakilerle yarışır sayıda odaya açılıyordu. Eler yerde ustaca yerleştirilip aydınlatılmış resimler vardı ve bunların her biri de, geometrik bir şekilde başka anıları çağrıştıran anıların anahtarı oluyordu. Hannibal Lecter’ın ilk yıllarına ait alanlar, tamamlanmamış diğer arşivlerden farklıydı. Bazıları, sıvayla tutturulmuş kırık Attic parçalar gibi, durağan sahneler halindeydi. Öteki odalarda ise ses ve hareket vardı, kocaman yılanlar karanlığın içinde kıvranarak yükseliyor ve ışıldıyordu. Hannibal’ın gidemediği bazı yerlerde, boşluğu dolduran yakarılar ve çığlıklar vardı. Fakat koridorlarda bu çığlıklar yankılanmıyor ve istenirse müzik duyulabiliyordu. Saray, Hannibal’ın öğrencilik hayatının başlarında oluşan bir yapıydı. Hapislik yılları boyunca sarayını geliştirmiş ve büyütmüş, gardiyanları onu kitaplarından ayırdığında sarayının zenginlikleriyle ayakta kalabilmişti. Burada, zihninin bu yakıcı karanlıklarında, o mandalı biz de bulabiliriz. Mandalı bulunca da, koridorlardaki müziği duyabilir ve sağa sola bakmadan, doğruca her şeyin en paramparça olduğu Başlangıç Salonu’na ulaşabiliriz. Onlara, başka kaynaklardan, savaş ve polis kayıtlarından, mülakatlardan, mahkeme ve adli tıp bilgilerinden ve ölülerin sessiz duruşlarından öğrendiğimiz diğer bilgileri ekleyebiliriz. Robert Lecter’ın yakınlarda ortaya çıkarılan mektupları, yetkililerin ve vakanüvislerinin kafasını karıştırmak için tarihlerde canının istediği gibi tahrifat yapan Hannibal’ın hayati istatistiklerini oluşturmamıza yardım edebilir.


ZALİM HANNIBAL (1365-1428), Zalgiris Savaşı’nda esir ettiği askerleri işçi olarak kullanmış ve beş yılda Lecter Şatosu’nu inşa etmişti.


İnşaatı tamamlanan kulelerde sancağının dalgalandığı ilk gün, esirleri mutfak bahçesinde toplayıp söz verdiği gibi evlerine dönmeleri için darağaçlarına bağlamıştı. Şatoda hizmet etmek üzere seçilenler, bu iyiliğe minnet duymuşlardı. Bundan beş yüzyıl sonra, sekiz yaşında ve bu ada sahip sekizinci kuşak olan Hannibal Lecter, küçük kız kardeşi Mischa ile birlikte mutfak bahçesinde duruyor ve kale hendeğinin karanlık sularında yüzen siyah kuğulara ekmek atıyordu. Mischa, kendini emniyete almak için Hannibal’ın elini sıkıca tutmuştu ve attığı ekmeklerin bazıları hendeğe kadar bile gitmiyordu. Koca bir aynalı sazan, nilüfer öbeklerinin arasına daldı ve yusufçuklar havalandılar. Şimdi alfa kuğu sudan çıkmış, kısa bacaklarıyla yalpalayarak çocuklara doğru geliyor, bir yandan da tıslayarak meydan okuyordu. Hannibal bu kuğuyu doğduğundan beri bilirdi ama yine de kara kanatları gökyüzünün bir kısmını örtmüş vaziyette üstüne geliyordu. Mischa “Ahh, Anniba!” diyerek Hannibal’ın bacağının arkasına sığındı. Hannibal kollarını babasının öğrettiği gibi omuz hizasına kadar kaldırdı, böylece salkım söğüdün dallarını tutabiliyordu. Kuğu, onun kanat açıklığını kendisininkinden daha büyük bulmuş ve karnını doyurmak üzere suya dönmüştü. “Bunu her gün yaşıyoruz” dedi Hannibal kuşa. Ama bugün herhangi bir gün değildi ve kuğuların nereye kaçabileceklerini merak ediyordu. Mischa heyecandan elindeki ekmeği ıslak toprağa düşürmüştü. Hannibal ona yardım etmek için eğilince, minik bir yıldıza benzeyen eliyle ağabeyinin burnuna çamur sürerek eğlendi. Sonunda Hannibal da onun burnuna bir parça çamur sürdü ve hendeğin sularındaki yansımalarına bakıp güldüler.

Çocuklar yerden gelen üç sert darbe hissetti ve aynı anda sular dalgalandı. Yüzlerinin aksi de bulanıklaşmıştı. Uzaktaki patlamaların sesi, tarlalardan yansıyarak onlara ulaştı. Hannibal kardeşinin elini tutup kaleye koştu. Av vagonu avludaydı, önüne koca yük atı Cesar koşulmuştu. Seyis önlüğü takan Bemdt ve ev uşağı Lothar, vagonun yüklüğüne üç küçük sandık koymuşlardı. Aşçı da öğle yemeği getirmek için dışarı çıkmıştı. “Efendi Lecter, Madam odasına gitmenizi istiyor” dedi Aşçı. Hannibal, Mischa’yı bir dadıya verip, delikli basamaklardan koşarak yukarı çıktı. Hannibal, annesinin çeşitli kokularla dolu, doğramalarında oyma yüzler bulunan, tavanı boyalı odasını severdi – Madam Lecter, bir taraftan bir Sforza, bir taraftan da bir Visconti idi ve odasını da Milano’dan gelirken yanında getirmişti. Şu anda heyecanlıydı ve parlak kahverengi gözlerinde kızıl ışıklar oynaşıyordu. Annesi pervazdaki meleğin dudaklarına basıp, gizli bir dolabı açarken, Hannibal da mücevher kutusunu tuttu. Annesi mücevherlerini, rulo yapılmış bazı mektupları kutuya doldurdu, mektupların hepsini alacak kadar yer yoktu. Hannibal, annesinin kutuya tıkıştırılan kabartma resimdeki büyükannesine benzediğini düşündü. Tavana bulutlar resmedilmişti.

Hannibal meme emen bir bebekken, gözlerini açar ve annesinin göğsünü bulutlara karışmış olarak algılardı. Yüzüne değen bluzunun hatlarını hissederdi. Sütannesini de aynı şekilde hatırlıyordu – kadının altın haçı, o olağanüstü bulutların arasında güneş gibi parlar ve onu bağrına basınca Hannibal’ın yanağında izi çıkardı. Sonra da, Madam izi görmesin diye parmağıyla ovuşturmaya çalışırdı. Ama şimdi kapıda babası duruyordu, elinde hesap defterleri vardı. “Simonetta, gitmemiz lazım.” Bebek bezleri Mischa’nın bakır banyo küvetine yerleştirildi ve Madam mücevher kutusunu da onların arasına soktu. Odaya bakındı ve resim ayaklığında duran minik bir Venedik tablosunu alıp bir an düşündükten sonra HannibaTa verdi. “Bunu aşçıya götür. Çerçevesinden tut.” Oğluna gülümsedi. “Arkasını da kirletme.” Lothar, banyo küvetini de avludaki vagona götürdü. Etrafındaki karmaşadan tedirgin olup, aksileşen Mischa da oradaydı. Hannibal, Cesar’ın başını okşasın diye kardeşini kaldırdı.

Küçük kız, acaba öter mi diye atın burnunu birkaç kere mıncıkladı. Hannibal bir avuç tohum alıp, yerde büyük bir M harfi oluşturacak biçimde serpiştirdi. Güvercinler tohumlara üşüşünce, üzerinde canlı kuşlar bulunan bir M harfi oluşmuştu. Hannibal, Mischa’nın avucunda da bir M harfi yaptı – neredeyse üç yaşında olacaktı ve Hannibal onun okumayı öğreneceğinden kuşkuluydu. “Mischa’nın M’si!” dedi. Küçük kız kahkahalar atarak kuşlara doğru koştu, etrafından havalanan kuşlar kulelerin etrafında daireler çizip, çan kulesine kondular. Beyazlar giymiş iriyarı bir adam olan Aşçı, elinde yemeklerle dışarı çıktı. At, gözucuyla Aşçı’ya bakıp, kulağını dikmiş vaziyette onu izlemeye başladı – Cesar henüz bir tayken, Aşçı onu pek çok kez küfür edip, butlarına süpürge sopasıyla vurarak sebze bahçesinden kovalamıştı. Bay Jakov, Aşçı’ya “Ben de kalıp mutfağı boşaltmana yardım edeceğim” dedi. “Sen çocukla git” dedi Aşçı. Kont Lecter, Mischa’yı vagona bindirdi ve Hannibal kardeşine sarıldı. Kont Lecter, Hannibal’ın yüzünü avuçlarının arasına aldı. Babasının ellerindeki titremeye şaşan Hannibal, Kont Lecter’in yüzüne yakından baktı. “Üç uçak demiryollarını bombaladı. Albay Timka, buraya gelecek olsalar bile en azından bir haftamız olduğunu söylüyor, o zaman da çarpışmalar ana yollarda olacakmış.

Biz köşkte emniyette olacağız.” Bu, Barbarossa Operasyonu’nun, yani Hitler’in Doğu Avrupa’yı Rusya’ya kadar şimşek gibi silip süpüreceği harekatın ikinci günüydü.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir