Fyodor Mihailoviç Dostoyevski – Delikanlı

Daha fazla sabredemeyerek, hayat yolunda attığım ilk adımları yazmak için oturdum; ama bunu yapmasam da olurdu. Yüz yaşıma kadar yaşasam, bunu yapmaya bir daha oturmam. Hiç sıkılmadan kendi hakkında yazabilmesi için, insanın utanmadan kendine âşık olması gerekir. Beni de diğerlerinden ayıran, kendimi bağışlayabileceğim tek bir nokta varsa, o da okurumun beğenisini kazanmak için değil, tümüyle başka gayeler için yazıyor olmamdır. Geçen yıl başımdan geçenleri böyle birdenbire, harfi harfine yazmaya oturmuştum. Fakat olan bitenler beni öyle şaşırttı ki!. Bunu sırf içimden gelen bir isteğin tesiri altında, ancak şimdi yapıyorum. İşle ilgisi olmayan şeylerden, en çok da edebiyat güzelliklerinden var kuvvetimle kaçınarak sadece olayları yazıyorum; bir edebiyatçı tam otuz yıl hep yazar durur da, en sonunda niçin bu kadar yıl yazdığını kendisi de anlayamaz. Ben edebiyatçı değilim, duygularımın güzel yazılışını, onların edebiyat pazarına sürüklemeyi yakışık almayan alçakça bir hareket sayarım. Ama, yine de öfkeyle hissediyorum ki, duygularımı, düşüncelerimi -hatta en bayağılarını bile- hiç yazmadan da geçip gidemeyeceğim, sırf kendisi için yazmaya teşebbüs ettiği hâlde, yine de edebiyatın tesirinden kurtulamamak, insanın üzerinde adi bir etki yapmaktan geri kalmıyor. Düşüncelere gelince, bunlar bayağı şeyler de olabilir. Çünkü senin kıymet verdiğin bir şeyin, başkasının gözünde hiçbir değeri olmaması mümkün… Ama bunları bir yana bırakalım, işte önsöz de oldu bitti; bir daha da buna benzer bir şey olmayacak. Haydi bakalım, iş başına; gerçi herhangi bir işe, belki de bütün işlere başlamak kadar zor bir şey yoktur. II Hatırlarıma, geçen yılın 19 Eylülünden, yani tam ona ilk defa rastladığım günden başlayacağım, daha doğrusu öyle başlamak isterdim… Ama daha hiç kimse bir şey bilmezken, damdan düşercesine kimi gördüğümü anlatmak saçmalık olur.


Önce biraz bilgi vermek istiyorum… Aksi takdirde eserin tutulması mümkün olmaz. Ben burada, daha önce de söylediğim gibi, kelime oyunlarına başvurmayacak, mesajlarımı elimden geldiğince yalın verecek, bu sadeliği ön plana alacaktım. Ama ne yazık ki verdiğim sözü şimdiden tutamıyor, Rusçanın büyüsüne kapılarak, daha ilk satırlarda edebi güzelliklere giriyorum. Herhâlde bundan sonra Slavcanın büyü ve güzelliklerinden bolca yararlanacağım. Çünkü Rusça, Avrupa’nın en büyülü ve güzel dili. Ama bu dil güzel olduğu kadar da zor. Lütfen okurlarım eserimi bunu göz önüne alarak okusunlar. Şu ana kadar yazılanları okudum. Gördüm ki, buraya kadar yazdıklarımdan çok daha akıllıyım. Bir insanın yazdıklarıyla kafasından geçenlerin uyuşmamasını şaşırtıcı buluyorum. Şu uğursuz son bir yıl içinde yaşadıklarım bana gösterdi ki, bu düşüncelerimde bütünüyle haklıyım. Bunu anlamak için birçok işkenceye katlanmam ise işin diğer bir yönü. Söze 19 Eylül gününden başlamalıyım… Fakat öncelikle kim olduğunu anlatmak istiyorum. Böylece hem okurlarım beni daha iyi tanıyıp geçmişle bugün arasında bağlantı kurabilsin, hem de ben olayları daha ayrıntılı bir biçimde anlatabileyim.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir