Fyodor Mihayloviç Dostoyevski – Başkasının Karısı

(Görülmemiş Bir Olay) I – Size bir şey sormama izin verir misiniz, efendim? Yolcu irkildi ve sokak ortasında, akşamın sekizinde kendisine teklifsizce sokulan kürklü kişiye biraz korkarak baktı. Petersburglu biri, hiç tanımadığı başka bir adamla sokakta birdenbire birşeyler konuşmaya başlarsa ötekinin kesin olarak korkuya düşmesi pek doğaldır. Böylece yolcu sarsıldı, biraz da korktu. Kürklü adam dedi ki: – Sizi rahatsız ettiğimden dolayı beni bağışlayın, ben. ben val ahi bilmiyorum… Siz, sanırım beni bağışlarsınız… Görüyorsunuz ki ruhsal bir bunalım içindeyim. Redingotlu delikanlı, kürklü adamın gerçekten ruhsal bir bunalım içinde olduğunu ancak o zaman görebildi. Karışık yüzü oldukça solgundu, sesi titriyordu; belki de kafası karmakarışıktı; çünkü sözcükler ağzından pek güçlükle çıkıyordu. Bir ricada bulunmak istediği bel iydi; ama gerek rütbe, gerekse toplumsal konum bakımından belki de daha aşağı olan bir adama böyle kendisini küçük düşürücü bir ricada bulunmanın ona çok zor geldiği görünüyordu. Öyle ya, böyle sağlam bir kürkün altına, üzerine gösterişli süsler, nişanlar serpilmiş olan ciddi, pek güzel, koyu yeşil renkli bir frak giymiş birinin bir ricada bulunması; yakışıksız, uygunsuz, hatta garip bir şey olurdu. Bütün bunların kürklü adama sıkıntı verdiği bel iydi; öyle ki, sonunda ruhsal bunalım içinde olan bu bey dayanamadı; hem heyecanını bastırmak, hem de kendi yarattığı bu hoşa gitmeyen sahneye incelikle son vermek istedi: – Beni bağışlayın, aklım başımda değil; siz elbette beni tanımıyorsunuz. Sizi rahatsız ettiğimden dolayı özür dilerim; vazgeçtim. Hemen görgülü bir tavırla şapkasını çıkardı, koşarak uzaklaştı. – Durun; bir dakika… Ufak tefek adam, redingotlu adamı şaşkınlık içinde bırakarak karanlıkta gözden yitti. Redingotlu delikanlı, “Ne tuhaf adam!” diye düşündü.


Bu işe epey şaşırdıktan ve bu şaşkınlığından kurtulduktan sonra, kendi işini anımsadı; çok yüksek bir evin kapısını gözetleyerek bir aşağı bir yukarı gidip gelmeye başladı. Ortalığı sis kaplamaya başlayınca delikanlı biraz sevindi, çünkü buralarda dolandığı pek görülmeyecekti; onun bu dolanışını, saatlerdir müşteri bekleyen faytoncu fark edebilirdi ancak. – Bağışlayın! Delikanlı yine irkildi; önünde yine aynı kürklü kişi duruyordu. – Bağışlayın, ben yine… diye konuşmaya başladı; ama siz, sanırım soylu bir adamsınız. Toplumsal durumuma bakmayın; yani, demek istiyorum ki, bana insanca bakın… Beyim, karşınızda büyük bir ricada bulunan bir adam var… – Elimden gelirse… Eee, ne istiyorsunuz? Bu gizemli kişi, ağzını çarpıtarak sinirli sinirli güldü, yüzü sarardı: – Siz, dedi, belki de para istediğimi sanıyorsunuz. – Aman efendim, rica ederim… – Hayır, sizi rahatsız ettiğimi biliyorum. Bağışlayın n’olur. Kendimden nefret ediyorum; beni bunalımlı bir ruh durumunda gördüğünüzü varsayın; hatta delice bir ruh durumunda… Bundan, kötü bir sonuç çıkarmayın… Sabrı tükenen delikanlı, yüreklendiren bir tavırla başını eğerek yanıt verdi: – Ama biz asıl konuya gelelim. asıl konuya! – A! Demek öyle! Bu denli genç bir adam olan siz, sanki şaşkın bir çocukmuşum gibi bana asıl konuyu anımsatıyorsunuz! Ben aklımı bütün bütün kaçırdım! Doğru söyleyin, beni bu düşkün durumumla nasıl buluyorsunuz? Delikanlı utandı, sustu. Kürklü kişi, sonunda metin bir sesle konuştu: – Açıkça soruyorum işte: Buralarda bir hanım görmediniz mi? Bütün ricam buydu!

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir