Honoré de Balzac – Mutlak Peşinde

Douai’de, Paris Sokağı’nda, gerek dış görünüşü, gerekse iç düzeni ve ayrıntılarıyla ülkenin onca ataerkil töresine yapmacıksız bir biçimde uydurulmuş eski Flaman yapılarının özelliklerini benzerlerinin hepsinden daha iyi korumuş bir ev vardır. Ama onu betimlemeden önce –biraz da yazarların tarafını tutarak– şu kimilerinin karşı çıktığı öğretici hazırlıkların gereği üstünde durmakta yarar var sanırım. *2 Kimi bilgisiz ve açgözlü kişiler kaynağına gitme sıkıntısına katlanmadan heyecanlar yaşamak istedikleri için hep karşı çıkarlar bu tür hazırlıklara; tohum ekmeden çiçek, gebe kalmadan çocuk isterler. Sanatın doğadan üstün olduğuna mı inanır acaba bu insanlar? İnsan yaşamının olayları –ister toplum içinde, ister özel yaşamda olsun– mimarlıkla öylesine sıkı sıkıya bağlantılıdır ki, çoğu gözlemciler kamu yapılarından, anıtlardan artakalan parçalara bakarak ya da ev eşyası kalıntılarını inceleyerek ulusları ya da bireyleri yaşam biçimlerinin tüm gerçekliğiyle yeniden canlandırabilirler. Karşılaştırmalı anatomi canlı bünye için neyse, arkeoloji de toplumsal bünye için odur. Bir mozaik parçası tüm bir toplumu açığa vurabilir, tıpkı bir ichthyosaurus iskeletinin tüm bir yaradılışı anıştırması gibi. İkisinde de her şey birbirinden çıkar, her şey birbirine zincirlenir. Her sonuçtan bir nedene gidildiği gibi her nedenden de bir sonuç elde edilir. Böylelikle bilgin eski çağları en önemsiz ayrıntısına dek diriltebilir. Yapı betimlerinin –yazar keyfince bir şeyleri değiştirip bozmadığı zaman– gördüğü şaşırtıcı ilgi büyük olasılıkla bundandır. Böyle bir betimi ciddi çıkarsamalarla geçmişe bağlamaz mıyız hepimiz? Ve insan için geçmiş şaşılacak derecede geleceğe benzemez mi? Ona geçmişte ne olduğunu söylemek, hemen her zaman gelecekte ne olacağını söylemek değil midir? Öte yandan içinde yaşamın akıp gittiği yerlerin betimlenmesi, her birimize ya boşa çıkan dileklerimizi ya da beslediğimiz umutları anımsatır çoğu kez. Gizli istekleri yanıltan bir “şimdi”yle, bu istekleri gerçekleştirebilecek geleceğin karşılaştırılması hüznün ya da tatlı sevinçlerin tükenmez kaynağı olur her zaman. Bu yüzden –ayrıntılarının iyi aktarılması koşuluyla– Flaman yaşamının betimi karşısında insanın bir biçimde duygulanmaması neredeyse olanaksızdır. Neden mi? Belki de çeşitli yaşam tarzları arasında insanın kararsızlığını en iyi gideren odur da ondan. Öyle bir yaşam ki, eğlenceden şenlikten geri kalmaz, aile bağları güçlüdür, sürekli rahatlığın belirtisi bir bolluktan, Tanrısal mutluluğa benzer bir huzurdan hiç yoksun kalmaz; ama her şeyden önce saf bir hissiyatla dolu mutluluğunun dinginliği ve tekdüzeliğidir dışa yansıttığı; bu hissiyatta haz hep istekten önde gittiği için isteği susturur.


Tutkulu bir insan, istediği kadar duygu kargaşalarına değer versin, yürek çarpıntılarının bile bir düzene sokulduğu bu toplumsal tarz karşısında heyecanlanmaktan kendisini alamaz. Yalınkat insanlarsa soğuk bulurlar onu. Kalabalık, taşıp köpüren aşırı gücü eşit ama sürekli güce üstün tutar genellikle; tekdüze bir görünüşün altında saklı duran büyük gücü sezmeye ne zamanı, ne de sabrı elverir. Yaşamın akışına kapılıp giden kitleyi avlamak için tutkunun da –Michelangelo, Bianca Capello, Matmazel de la Vallière, Beethoven ve Paganini ayarındaki büyük sanatçılar gibi– hedefin ötesine geçmekten başka çaresi yoktur. Yalnızca çok ince eleyip sık dokuyan kişiler hedefin hiçbir zaman aşılmaması gerektiğini düşünürler; tüm yapıta derin bir denge veren, büyüsüne üstün insanların kapıldığı kusursuz bütünlenmedeki sanallığa saygı duyarlar yalnızca. İşte bu doğuştan tutumlu ulusun seçtiği yaşam biçimi, halk yığınlarının yurttaş ve kentsoylu yaşamı için düşlediği mutluluk koşullarını tam olarak bir araya getiren bir yaşam biçimidir. Bütün Flaman alışkanlıklarında en incesinden bir maddeselliğin izleri görülür. İngiliz konforunda kuru renkler, sert tonlar göze çarpar; oysa Flandre’da *3 eski ev içleri, tatlı renkleri ve yapmacıksız sadelikleriyle gözleri okşar; yorgunluk vermeyen işleri anıştırır. Pipo içme alışkanlığı Napoli usulü farniente’nin *4 burada tutmuş bir uygulamasından başka bir şey değildir. Ayrıca bu ev içleri dingin bir sanat duygusu verir insana; sanatın başlıca koşulu olan sabırla yaratılarını ömürlü kılan öğeyi, bilinci vurgular. Flaman karakteri bu iki sözcükte gizlidir: Sabır ve bilinç. Bunların da şiirin sonsuz inceliklerini dışladığı, ülkenin törelerini geniş ovaları gibi dümdüz, puslu gökleri gibi soğuk kıldığı sanılabilir. Hiç de öyle değildir oysa. Uygarlık burada bütün gücüyle her şeyi, giderek iklimin etkilerini bile değiştirmiştir. Yeryüzündeki değişik ülkelerin ürünlerini dikkatle incelersek, gri, boz renkli ürünlerin özellikle ılıman iklimli yerlerden çıktığını görmek başlangıçta şaşırtır bizi; buna karşılık sıcak ülke ürünlerinin en çarpıcı renklerle bezenmiş olduğunu fark ederiz.

Töreler de ister istemez bu doğa yasasına uyarlar. Bir zamanlar boz ve düz renklerin kaynaştığı Flandre yöresi, birbiri ardından Burgonyalıların, İspanyolların, Fransızların yönetimi altına girmiş, Almanlarla, Hollandalılarla dost olunmuş, bu siyasal değişmelerle ülkenin karanlık havasına biraz renk karışmıştır. Kırmızı kumaşların şatafatı, parlak atlaslar, gösterişli halılar, tüyler, mandolinler, kibar tavırlar İspanya’dan yadigâr kalmıştır ülkeye. Kumaşlara, dantellere karşılık Venedik’ten büyülü billurlar getirilmiştir; bu billurların içinde şarap pırıl pırıl parlar, olduğundan da iyi görünür. Bir halk deyişine göre, “bir kile içinde üç adım attıran” o ağır diplomatlığı Avusturya’dan öğrenmişlerdir. Hindistan’la ticaret Çin’in tuhaf buluşlarını, Japon harikalarını akıtmıştır ülkeye. Ne var ki bu her şeyi toplayıp yığma, hiçbir şeyi geri vermeme, her şeye katlanma sabrına karşılık Flandre’lar tütünün bulunuşuna dek Avrupa’nın genel ambarı olmaktan ileri gidememiş, ama tütün bu ulusal çehrenin dağınık çizgilerini birbirine kaynatıvermiştir dumanıyla. Bundan sonra toprakları zaman zaman parçalansa da Flaman halkı piposu ve birasıyla var olmayı sürdürmüştür.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir