Hüseyin Nihal Atsız – Ruh Adam

KAMLANÇU ülkesine bahar gelip de kuşlar ötüşmeye başlayınca, ağaçlarda ve yerlerde çiçekler açınca Yüzbaşı Burkay yine o büyük çam ağacının yanına geldi. Parlak bakışlı, ay yüzlü kızı orada g bakışla onun aklını başından aldı. Yüreğini derde saldı. İçine od düştü. Yeryüzü gözüne karanlık oldu. Kıza şöyle dedi: «Beni niçin üzüyorsun? Gözlerini süzüyorsun. Kirpiklerin paralıyor. Bakışların yaralıyor. Rengin sanki çiçekten. Bilmem hangi çiçekten? İster darıl, ister kız. Tek adını söyle kız!» Parlak bakışlı, ay yüzlü kız gözlerini Burkay’ın gözlerine dikti. Kayalardan dökülen suların, kırlarda esen rüzgârın, ormanda öten kuşların sesinden daha güzel sesiyle şöyle dedi: «Beşbalık’ta doğdumsa da Karluk kızıyım. Nice erin yüreğinde saklı sızıyım. Yüreğine od düştüyse zorlayıp söndür. Bilen bilir; adım, sanım: Açığma-Kün’dür.


Ölmemeyi istiyorsan yaklaşma bana. Belâm çoktur, görünmeden dokunur şana…» Burkay’ın yüreğine od düştü. Yeryüzü gözüne karanlık oldu. İyi yürekli kişi idi. Tanrı’ya ve insanlara karşı suç işlememişti. Tapıncağa gidip Tanrı’ya yalvardı: «Tanrım! Yüreğimdeki odu söndür.» dedi. Kırk gün büyük çam ağacının yanına gitti. Her gidişte Açığma-Kün’ü orada gördü. Her gidişte içindeki ateş yalazlandı. Her dönüşte tapıncakta Tanrı’ya yalvardı. Her yalvarıştan sonra bir daha çam ağacının yanına gitmemeye karar verdi. Fakat güneşin her yeni doğuşunda kızın hasretine dayanamadı. Verdiği kararı unutup çam ağacının yanına geldi. Kızın yeşil ala gözleriyle büyülenip kendinden geçti.

Kırk birinci gün çam ağacının yanına gelince kızı bulamadı. Gözleri bulandı. Yüreği yandı. İçi sıkıntıyla doldu. Gün batıncaya kadar bekledi. Açığma-Kün gelmeyince onu çam ağacına sordu. Ağaç ah edip ağladı: «Onu ben de bekliyorum. Artık gelip bana yaslanmayacak!» dedi. Yaprakları dökülüp kurudu. Uçan bir akdoğan görüp ona sordu. Akdoğan ah edip ağladı: «Onu ben de bekliyorum. Artık gelip beni koluna almayacak!» dedi. Kanatları çırpmaz olup otlara düştü; öldü. Yeşil otlara sordu. Otlar ah edip ağladılar: «Onu biz de bekliyoruz.

Artık gelip bizi çiğnemeyecek!» dediler. Yanıp duman oldular. Burkay bezginleşip yerine, yurduna döndü. Açığma-Kün’den başka bir şey düşünmez oldu. Tapıncağa gidip yalvardı , olmadı. Ekşi kımız içip esridi, kâr etmedi. Tatlı şarap iç ip kendinden geçti, fayda vermedi. Kağan savaş açınca o da katıldı. Ölmek için atına zırhsız bindi. Oklar sağından, solundan uçtu; biri değmedi. Kalkansız, tulgasız vuruştu. Kılıçlar sağından, solundan geçti; biri vurmadı. Yine yurduna döndü. Açığma-Kün’den başka bir şey düşünmez oldu. Benzi sarardı.

Hasta olup yatağa düştü. Burkay’ın iyi yürekli bir evdeşi vardı. Erkeği iyi olsun diye okuyucular, bakıcılar, kamlar, bakşılar getirtti. Hiçbir ilâç, hi çbir dua, hiçbir büyü fayda vermedi. Günden güne eridi, soldu, bitti. Ölecek hale geldi. Bir gece Açığma-Kün’ün adını sayıklayınca kadın işi anladı. Bütün Kamlançu’ya adamlar çıkarttı. Kırk gün aradılar, taradılar. Açığma-Kün bulunmadı. Bir gün ihtiyar, çirkin bir büyüc ü kadın geldi. «Bunun derdine ancak Kilimbi çare bulabilir. O, şeytanların akıllı sıdır!». dedi. Burkay’ı Şeytan Kilimbi’ye götürdü.

Burkay ona yüreğini açtı. Sevdiği kızı anlattı. «Bana onu verirsen senin ordunda çeri olurum.» dedi. Kilimbi başını salladı: «Yüreğin büyük derde girmiş. Kurtulmak zor. Buna çareyi bulsa bulsa Şeytanlar Başı Madar bulur.» dedi. Şeytanlar Başı Madar’a gittiler. Burkay ona yü reğini açtı. Sevdiği kızı anlattı. «Bana onu verirsen senin ordunda çeri olurum.» dedi. Madar, başını salladı. «Gö nlünü büyük belâya sokmuşsun!» dedi.

Burkay’ın içi yandı. Gözü dumanlandı. «Hiçbir çare yok mu?» diye sordu. Madar, başını salladı. Ellerini açtı: «Var!» dedi. «Eğer evdeşini götürüp Ejderler Kağanı Naranta’ya kurban adarsan Açığma-Kün’ü kaybettiğin yerde bulursun.»

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir