Ian McEwan – Yabancı Kucak

öğleden sonraları, otelin koyu yeşil panjurlarının ötesindeki kent bütünüyle kıpırdanmaya başladığında, Colin ve Mary, çelik aletlerin demir mavnalara küçük vuruşlarının çıkardığı sesle uyanıyorlardı. Tekneler, otelin önündeki dubalar üstüne kurulmuş rıhtıma bağlıydılar. Sabahları, bu paslanmış, iç akşamları sökülmüş kaba saba mavnalar, görünürde hiçbir yükleri ya da hareket etmelerini sağlayacak herhangi bir mekanizmaları olmamasına karşın bir yerlere giderlerdi; her günün sonuna doğru yeniden ortaya çıkarlar, tayfaları da tokmakları, keskileri kaptıkları gibi çıt çıt anlamsız bir işe koyulurlardı. Aynı saatlerde, akşamüstünün bulutlanmış sıcağında, dubaların üstündeki rıhtıma müşteriler de gelmeye başlardı. Teneke masalara oturup dondurma yiyen bu insanlann sesleri de karanlık otel odasını doldurur, kahkaha ve itiraz dalgalan yüksele düşe, cırlak çekiç vuruşlan arasındaki kısa sessizlikleri bir sel gibi kaplardı. Ikǚ isi de aynı anda uyandılar -ya da onlara öyle geldi- ve ayrı yataklarında sessizce yatmayı sürdürdüler. O sırada, doğru dürüst belirleyemedikleri nedenlerden dolayı Colin ile Mary birbirleriyle küslerdi. Tavandan sarkan lambanın çevresinde iki sinek tembel tembel dolanıyordu, koridorda bir anahtar bir kilitte döndü, ayak sesleri yaklaştı ve uzaklaştı. Sonunda Colin kalktı, pencerenin panjurlarını iterek araladı ve duş almak için banyoya geçti. Hâlâ biraz önce gördüğü düşlerin peşini kovalamaya çalışan Mary, o geçerken yan dönüp gözlerini duvara dikti. Banyoda sürekli akan suyun sesi yatıştırıcıydı, o da gözlerini yeniden kapadı. Her akşam, lokanta bulmak üzere yola koyulmadan önce balkonda geçirdikleri bir saatte -ki bu bir saat, bir tür törensel nitelik kazanmıştı- birbirlerine düşlerini anlatıyorlardı. Biri, kendi gördüğü düşü anlatma lüksünü elde etmek için ötekinin gördüğü düşü sabırla dinlemek durumundaydı. Colin’in düşleri psikanalistlerin salık verdikleri cinstendi, uçmak, dişlerin dökülmesi, bir yabancının karşısında çırılçıplak kalıvermek gibi. Mary’nin uykusu ise, sert döşek, alışılmadık sıcak ve hemen hemen hiç tanımadığı kentin birleşik etkisiyle olacak, karmakarışık, gürültülü, tartışmalı düşlerle sarsılıyordu; bunların, uyanık olduğu saatleri de uyuşuklaştırdığından yakınıyordu Mary.


Ayrıca, eski, süslü kiliseler, mihrap taşlan, kanalların üstündeki taş köprüler de uzaktaki bir ekrana yansırcasına soluk soluk düşüyorlardı gözkapaklarının içine. En çok çocuklarını görüyordu, sık sık, onların tehlikede olduğunu, kendisinin de onlara yardım edemeyecek kadar beceriksiz ve şaşkın bir biçimde kalakaldığını… Kendi çocukluğu ile onlarınki birbirine karışıyordu. Oğlu ve kızı yaşıttılar ve ısrarlı sorularıyla onu korkutuyorlardı. Neden bizsiz gittin? Ne zaman döneceksin? Trende bizi karşılayacak mısın? Hayır, hayır, siz beni karşılayacaksınız, diye anlatmaya çalışıyordu. Colin’e söylediğine göre, düşünde çocukları onunla birlikte yatağa girmişler, iki yanına uzanmışlar, gece boyu o uyurken hırlaşıp durmuşlardı. Evet, öyle yaptım. Hayır, hiç de yapmadın. Sana söyledim. Hiç de söylemedin… Ve kulaklarını iki eliyle tıkamış olarak, bitkin bir şekilde uyanıyordu. Ya da eski kocası onu bir köşeye sıkıştırıp bir vakitler gerçekte yaptığı gibi, sabırla pahalı Japon fotoğraf makinesinin nasıl kullanılacağını anlatıyor, incelikleri anlayıp anlamadığını her aşamada sınıyordu. Saatler sonra oϐlayıp puϐlamaya, inlemeye, artık susması için ona yalvarmaya başlıyor, ama hiçbir şey açıklamaları yapan dırdırcı sesi durduramıyordu. Banyonun penceresi avluya açılıyordu ve bu saatte orası da bitişik odalardan ve otelin mutfağından gelen seslerle canlanıyordu. Colin duşu kapattığı an, karşıki odadaki adam, kendi duşunun altında şarkı söylemeye başladı. Bundan önceki akşamlarda olduğu gibi, gene Sihirli Flüt’ten bir düet seslendiriyordu. Sesi, su sesini ve sabunlanan bedeninin şapırtı şupurtusunu bastırarak yükseliyor; adam, dinleyicisi olmadığına inanan kişilerin rahatlığıyla gırtlağını çatlata çatlata tiz notaları haykırıyor, unuttuğu sözcükleri tra-la-la diye geçiyor, orkestra bölümlerini avaz avaz böğürüyordu.

“Mann und Weib, und Weib und Mann, Birlikte Tann’nın Yolunda.” Duş kapandığında şarkının yerini ıslık aldı. Colin aynanın karşısında durmuş dinlemekteydi ve hiçbir nedeni olmamasına karşın o gün ikinci kez tıraş olmaya koyuldu. Buraya geldiklerinden bu yana, sanki bir törene dönüşen bir uyku düzenine girmişlerdi. Yalnızca bir kez, uyumadan önce sevişmişlerdi. Uykudan sonra ise, şimdiki gibi sakin, her ikisinin de kendine dönük geçirdiği bir süre vardı. Akşam yemeği saatinde kenti dolaşmaya çıkmadan önce dikkatle giyinip süslendikleri süre… Hazırlanırken ağır hareket ediyor ve pek az konuşuyorlardı. Gümrüksüz dükkânlardan aldıkları pahalı kolonya ve pudraları sürünüyorlar, giyeceklerini büyük bir özenle ve birbirlerine danışmadan seçiyorlardı, sanki biraz sonra aralarına katılacakları binlerce kişinin içinde onların görünüşüne çok önem veren biri bekliyormuş gibi. Mary yerde yoga alıştırmalarını yaparken Colin bir esrarlı sigara sarar, sonra da balkonda oturup birlikte içerlerdi. Bu, otelin lobisinden akşamın kaymaklı havasına adım attıkları anın keyfini artırıyordu. Onlar dışarıdayken -yalnızca sabahları da değil- bir hizmetçi gelip yatakları düzeltiyor, gerekli gördüğünde çarşaϐlan da değiştiriyordu. Otel yaşamına alışık olmadıklarından, hemen hemen hiç görmedikleri bu yabancıyla paylaştıkları mahremiyetten biraz ürküyorlardı. Hizmetçi, kullanılmış kâğıt mendilleri atıyor, ayakkabıları dolabın içine düzgünce sıralıyor, kirli çamaşırları güzelce katlayıp bir iskemlenin üstüne koyuyor, şurada burada bıraktıkları bozuk paraları küçük yığınlar halinde komodinin üstünde topluyordu. Ancak, çok kısa bir süre içinde hizmetçi kadına bağımlı hale geldiler ve fena halde tembelleştiler. Birbirlerinin işini görmeye üşenir oldular, bu sıcakta kendi yastıklarını kabartmaktan, yere düşen bir havluyu kaldırmaktan aciz duruma düştüler.

Aynı zamanda, karışıklığa da kolay dayanamaz olmuşlardı. Bir gün, öğleye doğru otele döndüklerinde, odayı bıraktıkları gibi bulmuşlardı. Içǚ eri girilecek gibi değildi, hemen gerisin geriye çıkıp oda düzeltilinceye dek dışanda beklemekten başka bir şey yapamamışlardı

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir