John Fowles – Daniel Martin

Ama bu adamın nesi var böyle? Bütün öğleden sonra (dün, evvelsi gün ve bugün) orada öylece bir aleve bakarak oturdu durduki akşam merdivenlerden inerken rastlaştığımızda bana söyle dedi: “Beden ölür, su bulanır, ruh tereddüt eder ve rüzgâr unutur, hep unutur ama alev aynı kalır.” Bana bir de şunu dedi: “Biliyorsun belki de alıp başını öbür dünyaya giden bir kadını seviyorum, böyle terk edilmiş gibi görünmem bu yüzden değil: Kendimi aleve kaptırmaya çalışıyorum çünkü o aynı kalıyor.” Sonra adam bana hayat hikâyesini anlattı. YORGO SEFERİS, ‘Bay Stratis Thalassinos Bir Adamı Anlatıyor’ Bütün manzara, ya da geriye kalan her şey ıssızlıktan ibaret. Kıvrımın sonu, saban sürülemeyecek kadar dik ve taşlı doğu sırtının altına doğru uzanıyordu. Çoğunlukla kayın ağaçlarından oluşan uzun bir koruyu birazcık aşıyordu. Tarla, bir ağaç duvarının aşağısında batıya doğru bir eğim oluşturuyor ve engebesiz geniş bir arazi, Fishacre Yolu’nun açık kapısına iniyordu. Siyah gocuklar, çalılarla örülmüş çitin önünde duruyor, o sabah çok daha erken saatlerde çitin üzerindeki çiğle kaplı tabakayı temizlemek için kullanılan iki tırpanın yanında duran elma şarabı şişesiyle yemek çıkınının üzerini örtüyordu Buğdaylar yarı yarıya biçilmişti. Lewis, soluk vişne çürüğü rengi biçerdöverin arkasına tüneyerek oturmuş, eli orak biçme makinesinin kolu üzerinde, her an tırpan bıçaklarını kaldırmaya hazır bir şekilde boynunu uzatmış, altın sarısı başak denizindeki taşlara bakıyordu. Biçilmemiş başakların bitişiğindeki yeni anızların arasında onca yıl aynı şekilde ağır ağır yürüdüğü için Kaptan’ın dizginlenmesine bile gerek yoktu. Sadece köşelere geldiğinde, Lewis, ihtiyar atın köşeyi dönmesi için biraz bağırıyordu. Daha dik arazilerin sürülmesi için kullanılan genç kısrak Sally, kapıdan pek uzak olmayan bir alıçın altına bağlanmış duruyor, çalı çiti kemirip, arada kuyruğunu hışırdatıyordu. Çit sarmaşığı mısırların saplarına dolanmıştı. Tohuma kaçan devedi-kenleri, gelincikler ve aşağıda mısır tarlasının hercai denilen küçük menekşeleri; mavi yavşan otu budakları ve al farekulağı, çoban bardağı, önsezinin şifalı otu. Tarlanın adı Eski Fırınlık — fırınlık sözcüğü pişirmekten geliyordu, eski çiftliktekiler kendileri için senelik ekmeklik buğdayı hep orada yetiştirirlerdi.


Ağustosun şahane durgun mavi rengine sahip gökyüzünün kahince adı sanki California idi. Biçerbağların üzerinde oturan Lewis dışında tarlada dört kişi daha var: Bay Luscombe, kırmızı suratlı ve sahtekâr sırıtışlı, çelik çerçeveli gözlüklerinin ardındaki gözlerinden biri şaşı, ince gri renkli tek şeritli yakasız gömleği yamalı, yenleri yıpranmış ve arka tarafındaki askılıklarla birlikte kalın deriden bir kemer sayesinde düşmeden duran fitilli kadife pantolon giymişti. On dokuz yaşındaki küçük oğlu Bill, kasketi ve iriliğiyle tarladaki diğerherkesten on beş santim daha uzun, kolları jambon gibi, uyuşuk bir dev, başka her şeyde beceriksiz ama işe gelince… Onu tırpanla ekin biçerken görmelisiniz eğri tırpan kolu ve tırpanın ağzı eline aldığında küçücük kalıyor, ağır ağır alevlenen becerisi ve hiç durmayan ritmi, zanaatın saf ve şahane gücünü gösteriyor. İhtiyar Sam, üzerinde pantolonu, kuşağı, ayağında potinleri ve tozluklarıyla, yüzü unutulabilir ama topallaması unutulamaz. O da yakasız gömlek giymiş, üst tarafta bir yeri sökük (içeri birazcık hava girsin ama değil mi?) ve siyah şeridine bir tutam solmuş hercai menekşe sokuşturduğu hasır bir şapka takmış. Son olarak ilk gençliğinin ortalarında, sadece yardım eden bir oğlan çocuk, hasat için uygun olmayan giysiler giymiş: pamuklu kumaş pantolon, elma yeşili Aertex bir gömlek ve eski spor ayakkabıları. Bir grup saat yönünde, diğeri saat yönünün tersine başaklardan demet yaparak tarlanın karşı uçlarında iki ekip halinde çalışıyorlar. Bağlayıcının kınnap ipinin tam üzerinde sağ elleriyle demeti kavrayıp sonra sıradaki demete geçiyor, aynı şekilde sol elle onu da toplayıp iki demeti en yakındaki bağlanmamış öbeğin yanına götürerek kınnap ipini hiç kullanmıyorlar. Bir balya dört çift demetten, bir de her birinin ucuna ‘ağzını kapatmak’ için konulan tek demetten oluşuyor; birbirine yaslanmış diğer demetlerin önünde durup iki, elle demetleri kaldırıp düzeltiyor, anızların arasında saplardan yığınlar oluşturuyor ve aynı anda buğday başaklarını birbirlerine çarpıyorlar. Bu, o sırada Papazevi’nin sabah temizliğinden dönen, dar sokakta bisikletinin yanında bir an dikilip aylak aylak, sırf keyif için açık kapının aralığından içeriyi seyreden Queenie’ye dünyanın en kolay işi gibi görünebilir. Çocuk tarlanın en yüksek noktasından ona el salladığında, kız da karşılık veriyor. Çocuk bir dakika sonra tekrar ona baktığında beyaz ipek şeridi ve ön tarafına plastikten yapay bir gül takılı olan bej rengi yazlık eski şapkası ve kirli, grimtırak kahverengi elbisesi ayrı, etekliğinin yırtılmaması için arka tekerleğin üzerinde tel kenarlık çevrili, eski, ağır bisikletiyle kız hâlâ orada duruyor.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir