Lisa Klein – Albia

Karaağaç Ormanı, îskoçya, M.S. 1032 İsimsiz bebek, yün bir bezin içinde, soğuk toprağın üzerinde duruyordu. Tepede dolaşıp duran bir baykuş, pençelerinin arasına aldığı bulut parçalannı, ayın üstüne battaniye gibi örtmüştü. Karanlıkta, Dun Inverness’in taş du-yarlarının arasında iki kişi itişip kakışıyordu. Adam inleyerek sendeledi. Kadın, yani Rhuven, pelerinine sannıp bebeği yerden aldı. Bodur, sık çalılıkların arasından hızlıca ilerlerken peşinden kimsenin gelmediğine emin olmak için iki-de bir arkasına bakıyordu. Rhuven koşarak, yıllara mçydan okuyan Karaağaç Ormanı’na girdi. Yerden yükselen kasvet, yukarıdaki dallar-dan yere damlıyordu. Gözleri parıldayan, görünmez yaratıklar kadını izliyordu sanki. Rhuven beyaz kabuklan ayışığında parıldayan genç huş ağaçlarının yanından geçti. “Kızın bacağı sakat. Başka bir kusuru yok.” “Demek bir kız,” diyerek düşüncelere daldı Helwain.


Ağaçların arkasında, geniş bir daire içindeki on iki uzun taştan Rhuven ona doğru döndü. “Macbeth’e neden erkek çocuğu oluşan Stravenock Anıtı belli belirsiz dikiliyordu. Yakınlardan bir olacağını söyledin?” diye sordu onu azarlayarak. kurt uluması duyuldu. Rhuven taşlann arasında kurdun gölgesini “Bir keresinde tedavi için bana geldi. Ne zaman oğlu olacağını gördüğünü sandı. Bebeği daha da sıkıca tuttu. öğrenmek istiyordu.” Helwain omuzlarını silkti. “Ben de ona Hemen ileride, eğri büğrü kökleri, arasından fışkırdığı kayaya duymak istediği şeyi söyledim.” tutunmuş dev meşe ağacını, Pitdarroch’u gördü. Dallann “Şimdi onu lanetlediğine inanıyor. Benim hanımımla bu zavallı üzerindeki bvkuş o ürpertici çığlığıyla Karaağaç Ormariı’nın çocuk da bu yüzden acı çekiyor,” dedi Rhuven, suç- larcasına. derinliklerinde Rhuven’i çok dikkatli olmaya çağırıyordu. Geillis parmağına doladığı bir bez parçasını koyunun sütüne Ormanın içindeki eski bir evde, kır saçlı bir kadın, ocağın batırdı.

Bebek, kadının parmağını iştahla emmeye başladı. başına oturmuş boğum boğum parmaklanyla çenesini kaşıyordu. “Ne yapmamı istiyorsun?” dedi Helwain. İçin için yanan kömürler isli duvarlara hafif bir ışık vermişti. “Biri bu tarafa geliyor Geillis,” dedi kadın. “Hissediyorum.” “Bu kızın hayatta kalmasına sağla,” dedi Rhuven gözlerini Sazlardan yapılmış döşeğin üzerinde uyuyan kadın başını kısarak. “Ve onun sakat ayağını iyileştir.” kaldırdı. Yüzü hafifçe kırışmıştı, kahverengi saçlanysa ipek “Benden istediğin şeyin farkında mısın?” dedi Helwain, sesinde gibiydi. kontrollü bir öfkeyle. “Macbeth bizim akrabamız Gillam’ı öldürdü, Rhuven kapıda, “Kardeşler, izin verin gireyim!” diye seslendi. Geillis’le beni de evimizden barkımızdan edip bu ıssız yere Helwain’den daha çevik olan Geillis fırlayıp kilidi açtı. sürdü.” Karşısında, elinde bir çocukla birlikte Rhuven’i görünce soluğu “Bunu bebek için yap,” diye yalvardı Rhuven.

“Babasının kesildi. hatalanndan onu sorumlu tutamayız.” “Leydimin çocuğu, benim değil,” dedi Rhuven kaşlannı “Biz yoksuluz, ona bakacak durumumuz yok,” diye itiraz etti çatarak. “Lordum onun öldürülmesini emretti. Başka umudum Hehvain. olmadığı için onu buraya getirdim.” Rhuven kan kırmızısı bir taşı olan, altın bir bileklik çıkardı. “Ama neden?” diye sordu dehşete kapılan Geillis. Bileklik ateşin cılız ışığında panl parıl yandı. “Bu, leydi- mindi.” vi vii “Bebeğin adını Albia koyalım,” dedi Geillis. “O da karanlıktan yayılan bir masumiyet sayılır.” Helwain başını salladı. “İyi para eder.” Helwain başını salladı.

Avuçlannı birleştirip sessizce duran “Hayır! Bu artık çocuğa ait!” Geillis mücevheri kardeşinden bebeğin üstüne su döktü. Birkaç damla gözlerine girince Geillis aldı. “Benim çocuğuma. Onu kendi kızım gibi yetiştireceğim.” aceleyle suyu sildi. Rhuven iç çekip minnettarlığını fısıldadı. “Hayalet görüntüleriyle uğraşmasını istemiyorum!” dedi. “Ama sen bebeği nasıl aldın?” diye sordu Geillis usulca. Rhuven’in gözleri yaşlarla doldu. “Lordumun adamını takip “Zaten kaderinde zor bir hayat var,” dedi Helwain. “İsmi ettim ve bebeğin hayatını bağışlaması için ona yalvardım. Kabul konurken ağlamayan bir bebeğin, acılar içinde geçecek kısa bir etmedi. Sonunda. onu o adi heriften satın almak zorunda ömrü olur.” Bebeğin tuhaf bir şekilde içe dönük olan sol ayağına kaldım.

” Utançla başını kardeşlerinden öbür yana çevirdi. “Artık çimdik attı. gitmeliyim. Ona bu talihsizliğini yenecek bir isim verin, her şey Albia irkilip ağlamaya başladı. yoluna girecek.” Kapıda Rhuven yine kardeşlerine döndü. “Her şeyden önemlisi, yalvarırım onun hayatta olduğunu kimse bilmesin. Lordum onun yaşadığını öğrenirse hepimizin hayatı tehlikeye girer.” Dolunay ışığını geniş körfezin üstüne dökmüştü. Geil- lis’le Helwain kıyıda, meyveleri kor gibi kırmızı olan üvez ağacının altında çömelmişti. Helwain parmaklannı küçük, deri bir keseye sokup, bebeğin başını ve ayak tabanlannı, güçlü ve şanslı olması için meşe külleriyle ovdu. Ardıç meyvelerini ezerken ortalığa keskin bir çam kokusu yayıldı. Geillis çocuğu suyun üstünde tutarken, “Bütün düşmanlardan ve tehlikeli ruhlardan korumak için,” diye mınldandı. Bir kuğu, durgun sazlann arasından süzülürken tüyleri dolunayın ışığında bembeyaz parladı. Kuş, suyun üstünde bir dalga bile oluşturmadı.

viii ıx 1 Dun Inverness Grelach Kendimi bir çocuk gibi güçsüz hissediyordum. Yatağımdan bile zor kalkıyordum. Rhuven her gün beni zorluyor, bana yemek getirip saçlanmı yıkıyordu. Ben Grelach, bir zamanlar İskoçya kralı olan Kenneth’in toru-nuydum ve hayatımı istediğim gibi yaşayacaktım. O-«sırada ölmek beni mutlu ederdi, ama bunu başarmak için ne ge-rekli imkanım, ne de kuvvetim vardı. On altı yaşındaydım ve kızım da öldüğüne göre, artık hayatta tutunacak hiçbir şeyim yokta. Odam, tarihten daha eski, acının kendisinden daha yaşlı olan taşların üstüne yapılmış b.u kulenin en üstündeydi. O kadar dar olmasa kendimi pencereden atardım. Aşağıda, 1 “Yetkiyi akrabalar arasında paylaşmak adettir. Ama şimdi Malcolm benim ailemi tahttan bertaraf ediyor! Bunu çok fena ödeyecek,” diye tehdit ediyordu babam. Ness Nehri denize dökülüyordu. Duyduğum tek ses, martılara Ama bunun bedelini ödeyen ben oldum. Ranold beni iki k damlıyordu. sıktı ki, tuttuğu yer morardı.

“Gillam’a itaat et ve ona erkek çocuk “Bunu durduramaz mısın? Canım o kadar yanıyor ki, sanki doğur. Kral soyundan geldiğini unutma ama hırslannı da hep kan damlıyor!” diye inledim. Ama ağlamıyordum. Gözlerimden gizli tut. Hayatta kalmanın anahtarı budur.” yaş gelmiyordu. Babamın sözlerini ezberledim. Söylediklerini unutursam bana “Seni rahatlatmak için temiz bir çarşafla sıcak süt getireyim,” yapacaklanndan korkuyordum. dedi Rhuven. Kapıda bana döndü. “Geçip gitmiş şeyleri düşünme. Gillam o ıslak ve pis kokan ağzını ilk kez dudaklarıma Olmuşla ölmüş, insanı sadece deli eder.” Gözleri üzüntüden değdirip elini eteğimin altına soktuğu an ondan ödüm koptu. kapkara olmuştu. Rhuven’e seslendim ama iğrenç baron bağırışlarıma aldırış Ama elimde değildi, geçmişi düşünüp duruyordum.

Daha etmeden beni onunla yatmaya zorladı. Çok geçmeden hamile birkaç yıl önce hiçbir şey umrunda olmayan bir çocuktum. Sonra kalmıştım, ama on üç yaşında olduğum için bedenime çok babam Ranold evleneceğimi haber verdi. On üç yaşındaki bir kız yabancıydım. Büyüyen karnımı Rhuven farketti. Birkaç ay sonra kocayı ne yapsın, diye geçirdim içimden. Annem hayatta olsaydı korkunç ağrılar yüzünden inliyordum. Birinin beni zehirlediğini en azından bir yıl daha evlenmeme izin vermezdi. Ama babanın ve öleceğimi sanıyordum. Rhuven’in çağırdığı ebe içimden sözü çiğnene- mezdi. balmumu ve kana bulanmış siyah saçlı bir oğlan çocuğu çıkardı. Babam çok adam öldürmüştü, ondan korkuyordum. Kendi “Ne korkunç bir yaratık!” diye bağırdım. “Bu şey canavar mı?” aramızda bile dövüşen, düşmanlarımızdan intikam alan savaşçı “İblisle yatmadıysan değil,” dedi ebe. bir aileydik.

Kral olan büyükbabam kendi kuzeni Malcolm tarafından öldürüldü. Malcolm kral olunca tahtın, torunu Duncan’a kalacağını söyledi. Babamın buna nasıl öfkelendiğini hiç unutmuyordum. 3 2 Kocam iblisin kendisi olur, diye geçirdim içimden. ceyi savaşçılarıyla geçiriyordu. Benim odamın yanındaki odada Ebe ağlayan bebeği benim isteksiz kollanma bıraktı. Bebek uyuyor ve zorla üstüme atlamaya kalkmıyordu. memelerimin ucu kanayana kadar beni emdi. İştahlı dudakları Bir süre sonra bu tuhaf adamı merak etmeye başladım. değdiği anda dişlerimi sıkıyordum. Bebeği kendimden Kulağımı odasının kapısına dayadım ve Rhuven’e gece hor-uzaklaştırdığımda da deli gibi ağlıyordu. lamadığını ya da homurdanmadığını rapor ettim. Macbeth’le “Keşke doğmasaydın!” diye bağırdım, o ağladıkça. Sanki arkadaştan ateşin başında içki içerken yanımda Rhuven’le birlikte ayaklarımdan bir taşa zincirlenmiştim. karanlıkta onu gizlice izledim.

Oğlanın adını Luoch koyduk. O zaman bile onu sevemedim. “Daha yeni çocukluktan çıkmış ve bir oğlan doğunnuş bile,” Bir gün Gillam bir şehri kuşatmaya gitti. Çok geçmeden de dedi adamlardan biri. “Bir erkek gibi davran ve bir an önce ondan onun yanarak öldüğü haberi geldi. Aylardan beri ilk kez bir varis yap!” gülümsedim. “Kahin bir sürü oğlum olacağını söyledi,” dedi Macbeth. “O Gillam’ı öldüren adam onun topraklarını ve unvanlarını kadar acele etmeme gerek yok.” kazandı. Bir ay içinde babam beni yeni baronla evlenmem için Rhuven’e yaklaşıp, “Keşke kahinin ona söylediği her şeyi zorladı. Baronun adı Macbeth’ti. bilseydim, sonuçta benim geleceğimi de etkiliyor,” diye fısıldadım. Evliliğin ne anlama geldiğini biliyordum, bu nedenle düğünde Yeni kocamın beni farketme vaktinin geldiğine karar konuşmayı reddettim. Babam beni tokatlayınca acı içinde vermiştim. Yemekte gözlerimi ona dikip bana bakmasını haykırdım, rahip de bunu evet olarak kabul etti.

Böylece ikinci kez sağladıktan sonra gülümseyip başımı indirdim. Ona servis kendi isteğim dışında evlendirilmiş oldum. Yeni kocam bana yaparken bilerek koluna dokununca da irkildiğini hissettim. Beni düğün hediyesi olarak ortasında kocaman bir taş bulunan de bir ürperti aldı. Sonra ilk kez onunla doğrudan konuştum, altından bir bileklik verdi. Mücevher ışıkta kan kırmızısı “Lordum, biraz şarap alır mısınız?” görünüyordu. Daha önce böyle değerli bir şeyim olmadığı için bu Sesim tiz ve gergindi. hediye beni biraz yumuşattı. “Aslında çok isterim,” dedi gözlerini bana dikerek. Ba- kışlan Macbeth benden sadece on yaş büyüktü. En belirgin Özelliği, derin ve bir kuzgunun kanatları kadar siyahtı. omuzlarına dökülen turuncu saçlanydı. Gillam gibi zalim birine O gece benim yatağıma geldi. İstediği yerime dokunmasına benzemiyordu. Ama konuşacak hiçbir şeyimiz yoktu.

Hiç izin verdim. Gillam kadar kaba değildi. Karanlıkta onunla konuşmadan yemeğimizi yedikten sonra, o, ge yatmayı dört gözle bekler hale gelmiştim. Çok geç “Periler mi değiştirmiş?” Sesimin yükseldiğini farkettim. “Periler bebeğimi alıp yerine bunu. bırakmış!” meden yine hamile kaldığımı hissettim. Göğüslerim ve karnım “Hayır,” dedi Rhuven kaşlarını çatarak. “Doğurduğun bebek büyüdükçe gücüme hayret ettim. Bir kralın toaınu olan ben, karnımda bu. Gözümü doğduğu andan beri ondan ayırmadım.” bir kral taşıyordum! Kendi kocamı seçeme- sem de onun isteklerini “Ah Rhuven, nerede yanlış yaptım?” diye ağladım. “Özürlü bir yerine getirecek bir oğlan doğurarak yıldızlar kadar yükseklere çocuk doğunca herkes bunun annenin hatası olduğunu bilir!” çıkabilirdim! “Sen bir yanlış yapmadın leydim. Belki ebenin hatasıdır. Ya da Ağnlarım başladığında • Macbeth bir deniz yolculuğun- daydı. kocanın tohumlanndaki bir zayıflık.

” Rhuven sözünü yarıda Bütün gücümle ittiysem de çocuk doğmuyordu. Rhu- ven bile kesip korku dolu gözlerle bana baktı. korkmuş görünüyordu. Sonunda ebe bebeği bacağından tuttu. Istırap Macbeth’i düşününce kalbim korkuyla çarpmaya başladı. içinde haykınrken bedenimin parçalara ayrıldığını hissettim, “Bunu ondan saklamalıyız,” dedim hemen.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir