Neval el Seddavi – Sıfır Noktasındaki Kadın

Bu kitabı Kanatır Cezaevi’nde karşılaştığım bir kadım etkisiyle yazdım. Birkaç ay önce Mısırlı kadınlarda nevroz konusunu araştırmaya başlamış, o sıralar işsiz olduğum için de, zamanımın çoğunu bu çalışmaya ayırabilmiştim. 1972’nin sonunda Sağlık Bakanı, beni Sağlık Eğitimi Başkanlığı ve Sağlık dergisinin Baş editörlüğü görevinden almıştı. Görüşleri yetkililer tarafından pek hoş karşılanmayan feminist bir araştırmacı ve romancı olmayı seçtiğim içindi bütün bunlar. Fakat bu durum bana, daha çok düşünme, yazma, araştırma yapma ve bana danışmaya gelen kadınlarla daha fazla ilgilenme olanağı verdi. 1973 yılında yaşamımda yeni bir dönem başladı; kitabım Firdevs, ya da Sıfır Noktasındaki Kadın o yıl doğdu. Araştırma fikri aslında, şiddetli ya da hafif “zihinsel sorunlar”a yol açan durumlar konusunda yardım ve tavsiyelerimi isteyen kadınlarla yaptığım çalışmalar sonucunda ortaya çıktı. Nevrozlu hastalar arasından belli sayıda vakayı seçip, çeşitli hastanelerle klinikleri düzenli olarak ziyaret etmeye karar verdim. “Cezaevi” düşüncesi bana hep çekici gelmişti. Cezaevi yaşamının, özellikle kadınlar için nasıl bir şey olduğunu merak ediyordum. Belki de bunun nedeni, birçok ünlü aydının çeşitli dönemlerde “siyasi suç” yüzünden hapse atıldığı bir ülkede yaşıyor olmamdı. Kocam “siyasi suçlu” olarak on üç yıl hapis yatmıştı. Böylece bir gün, Kanatır Kadın Cezaevi’nin doktorlarından biriyle tanıştığımda, onun görüşlerini öğrenmek için dayanılmaz bir istek duydum; ne zaman karşılaşsak durup konuşuyorduk. Doktor, değişik suçlardan tutuklu kadınlar, özellikle de Kanatır Cezaevi Hastanesi, akıl hastalıkları kliniğini haftada bir ziyaret eden nevrozlu kadınlar hakkında çok şey anlattı bana. Bu konu bana giderek daha ilginç gelmeye başladı; oradaki kadınlan görmek için bizzat cezaevine gitmeyi kafama koydum.


Bir cezaevinin içini yalnızca “siyasi” filmlerde görmüştüm; şimdiyse gerçek bir cezaevini görme fırsatı çıkmıştı. Cezaevi doktoru olan dostum bana, adam öldürdüğü için idam edilecek bir kadını uzun uzadıya anlatınca, ziyaret düşüncesi büsbütün önem kazandı. Daha önce hiç katil bir kadın görmemiştim. Cezaevi doktoru beni ona götüreceğini, akli dengeleri bozuk diğer kadın mahkûmları da göstereceğini söyledi. Onun aracılığıyla Kanatır Cezaevi’ne psikiyatrist olarak girmek ve kadınlan incelemek üzere izin alabildim. Doktor arkadaşım planımdan öylesine etkilenmişti ki, bana cezaevine kadar eşlik edip, çevreyi gezdirdi. Cezaevi kapısından içeri adım attığım anda karşıma çıkan asık yüzlü binaların, demir parmaklıkların, çevredeki tüm kalabalığın kasvetli görüntüsü beni allak bullak etti; bütün bedenimi bir ürperti sardı. Aynı kapıdan bir gün, psikiyatrist olarak değil, Sedat’ın 5 Eylül 1981 günü yayınladığı bildiriyle tutuklanan 1035 kişiden biri olarak gireceğimi henüz bilmiyordum. 1974’ün o sonbahar gününde, bu yüksek, çıplak, kirli sarı duvarların ardına hapsolacağım hiç aklıma gelmemişti. İç avludan geçerken, demir parmaklıkların ardında hayvanlar gibi gizlenen kadınların yüzlerini, kararmış demirlere yapışmış beyaz ya da esmer parmaklarım görebiliyordum. Firdevs önce hücresine gitmemi kabul etmedi; ama sonra benimle görüşmeye razı oldu. Yavaş yavaş bana öyküsünü, bütün yaşamını anlattı. Korkunç, gene de harikulade bir öyküydü bu. Yaşamım önüme sererken, onun hakkında gittikçe daha çok şey öğrenirken, alışkın olduğum kadınlar dünyasında bir istisna olarak gördüğüm bu kadına karşı içimde bir hayranlık duygusu gelişti. Böylece Sıfır Noktasındaki Kadın ya da Firdevs adını verdiğim bu kitabı yazmayı düşünmeye başladım.

Ne var ki o sıralar ben, doktor dostumun hücrelerde ya da klinikte bana gösterdiği ve araştırmama kattığım yirmi vakanın bir kısmını oluşturan kadınlarla ilgileniyordum. Bu araştırmalım sonuçlan Mısırlı Kadınlar ve Nevroz adıyla 1976’da yayımlandı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

Yorum Ekle
  1. maraqli oldugu ucun