John Toland – Pearl Harbor Baskını ve Sonrası

«DALGALAR YÜKSELİYOR» Aralık 1941 günü Washington resmî çevreleri, Dışişleri Bakanı Cordell Hull’ın 26 Kasım günü yolladığı çok sert notaya Tokyo’dan gelecek cevabı bekliyorlardı. Bu, ya soğuk savaşın sürüp gitmesinisağlayacak, ya da sert çarpışmaların başlamasına yol açacaktı. Massachusetts Avenue’deki Japon Büyükelçiliği’nde de hava gergindi. Buraya da Japonya Dışişleri Bakanı Şigebori Togo’dan şu üç bölümlük mesaj gelmişti: «1. Hükümet, 26 Kasım tarihli Amerikan teklifini uzun uzadıya görüşmüş ve buna, 902/b sayılı mesajıma konu olan bir muhtırayla cevap vermiştir. 2. Bu çok uzun, ondört bölümlük mesajı herhalde yarın almış olacaksınız. Durum çok nâziktir; bu metni de yeni bir emre kadar gizli tutmanızı rica ederim. 3. Bunu ilgili makama ne zaman vereceğinizi size ayrı bir telgrafla bildireceğim. O zamana kadar bunu uygun bir biçimde kaleme alınız ve benden direktif gelir gelmez Amerikalı’lara verilecek şekilde hazır bulundurunuz.» Kesin kararların verilmek üzere olduğu bu günlerde, 1940 yazında ortaya çıkmış olan kriz, en yüksek noktasına ulaşmıştı: Almanya; Belçika, Hollanda ve Fransa’yı öylesine kolaylıkla işgal etmişti ki, yakında İngiltere’yi de fethedecekler gibi görünüyordu. Dünyanın öbür ucunda ise Japonya, Çin’le olan bitmez tükenmez savaşa dalıp kalmıştı. Dünyadaki büyük devletlerden yalnız ikisi, Birleşik Amerika ve Rusya savaşa girmemişlerdi. Amerika’da birçok fikir, çatışma halindeydi.


Amerika’nın savaşa girmesini isteyen ve başlarında Başkan Franklin D. Roosevelt’in bulunduğu «müdahaleciler»; ülkenin geleceği ve güvenliği uğruna, demokrasilerin, kendilerine saldıranların ezilmelerine yardım etmesi gerektiğine inanmaktaydılar. İngilizler’den yana olan «Bundles for Britain» derneğiyle Avrupa’da aileleri Hitler’le Mussolini’nin zulmüne kurban gitmiş olan ulusal azınlıklar da bu görüşü destekliyorlardı. Fakat onlara karşı olanlar sayıca daha kalabalıktı. «Barışçı Cephe», acayip birleşmelerden kuvvet almaktaydı: Bu ‘Cephe’ içinde ünlü pilot Charles Lindbergh, onun ülkeyi herşeyden üstün tutan America Firsters’i, senatör Borah, Amerika-Almanya Derneği, komünist ve sendikalist barışçılar ve ayrıca Orta-Batı’nın gelenekçi ayrılık taraflıları yanyana yer almışlardı. Hele bu sonuncular, İngiltere ve Çin’e besledikleri dostluğa rağmen, silâhlı bir çatışmanın dışında kalmak istiyorlardı. Roosevelt, 3 Eylül’dc- kuşatılmış durumdaki İngiltere’den askerî üsler alıp bunlara karşılık elli tane eski destroyer verince, koyu ayrılık taraflıları, bunun Amerika’yı dolaylı biçimde savaşa sokmak için icat edilmiş bir kurnazlık olduğunu ileri sürdüler. Japonya, 27 Eylül’de Roma-Berlin Mihveri’ne resmen katılınca durum daha da kötüleşti. Üçlü Pakt, «yeni bir düzenin kurulması için» Asya’nın doğusunda Japonya’nın, Avrupa’da da Hitler’le Mussolini’nin üstünlüklerini tanıyordu. Taraflardan biri «o zamana kadar Avrupa’daki ya da Çin’le Japonya arasındaki çatışmaların dışında kalmış bir devletin saldırısına uğrarsa», ötekiler onun yardımına koşmayı garanti ediyorlardı. Hem Pasifik’te, hem de Atlantik’te savaş çıkabileceğini üstü kapalı bir tehdit olarak ileri süren paktın amacı Birleşik Amerika’yı tarafsız kalmaya zorlamaktı. Pek çok Amerikalı, tarafsız bir politika güdülmesinin mi, yoksa işe karışmanın mı ülkeleri için yararlı olacağı konusunda bir karara varamıyorlardı; bu yeni ittifakın kendi yurtlarına karşı dolaysız bir tehdit olduğunu kabul etmek zorunda kaldılar. 10 Mart 1940’ta, Roosevelt «Ödünç VermeKiralama Kanunu»nu Kongre’den geçirtmeye yetecek kadar destek kazanmıştı. Amerika, artık «Mihver»in düşmanlarına, savaş hariç, sınırsız yardımda bulunma taahhüdüne girmiş bulunuyordu; böylelikle ‘demokrasilerin silâh deposu’ hâline gelecekti. Hitler, üç aydan daha kısa bir süre içerisinde 22 Haziran günü Rusya’yı birdenbire istilâ ederek, kendi müttefikleri de dâhil, bütün dünyayı yerinden oynatmıştı.

Bu davranış, zâten çok güçsüzleşmiş olan ayrılıkçı hareketi darmadağın etti. Rusya’ya yakınlık gösteren sol kanat barışçıları, bir gün içinde Roosevelt’ten daha müdahaleci kesildiler. Bu saldırı, Japon yöneticilerini de iyiden iyiye sarstı. Bazıları Sibirya’ya hemen saldırıda bulunmaktan yanaydılar ama, ordu buna karşı çıkıyordu. Savaş Bakanı General Hideki Tojo, beş yıldır Komünist yayılması karşısında duyduğu korkuyla birtakım önemli teşebbüslerde bulunmuştu; ne var ki şimdi bu işe tehlikeli bir mâcera gözüyle bakıyordu. Buna karşılık Güneydoğu Asya doğrultusunda bir harekete girişmeyi daha uygun buluyordu. Zira burası kalay, kauçuk ve petrol bakımından efsânevî bir hazine gibiydi. Hitler, Rusya’da kazandığı ilk zaferlerle dünyayı hayrete düşürürken, Japonya da 25 Temmuz’da Çinhindi’ni savaş vermeksizin ele geçirmişti. Artık savaşın dışında bir tek büyük devlet kalmıştı; o da Birleşik Amerika’ydı. Fakat ertesi gün Roosevelt, çarpışmaların vaktinden önce başlamasından çekinen Donanma kurmayının düşüncesine aykırı olarak, Japonya’nın Birleşik Amerika’daki alacaklarını bloke ettiğini açıkladı. Bu da ekonomik bir ‘yıldırım savaşı’ydı. Savaşın can damarı olan en önemli petrol kaynağı, böylece birdenbire kurumuştu. Bu tedbir, Japonya’nın, toplam yüzölçümü Türkiye’ninkinin hemen hemen yarısına eşit adalarda üstüste yığılmış bulunan 74 milyonluk nüfusu üzerinde büyük tepki yarattı. Bütün dinamik ülkeler gibi Japonya da, yoksulluk yüzünden güçsüzleşmiş ikinci derecede bir devlet olmak istemiyor; bunun için de yayılması, genişlemesi gerektiğine inanıyordu. Tokyo’da herkes şöyle düşünüyordu : «Amerika da dahil, Batı dünyası yüz yıldan beri Doğu’yu yağma ederken; Birleşik Devletler, Çin olayı yüzünden niçin bu kadar şekilci davranıyor?» Her iki ülkedeki aşırı uçların daha da gerginleştirdiği resmî ilişkiler, çok geçmeden tehlikeli bir noktaya ulaştı.

Japon askerî şefleri, Japon büyükelçisi Kiçisaburo Nomura ile Amerika Dışişleri Bakanı Hull’ın yürüttükleri görüşmelerin kolay kolay bir sonuca ulaşamayacağı kanısındaydılar. Onun için de Birleşik Devletler’e açılacak savaşın tarihinin tespiti için diretiyorlardı; çünkü petrol yedekleri tehlikeli olabilecek ölçüde azalmaktaydı. Japon İmparatoru, bakanlarıyla danışmanlarını 6 Eylül’de topladı. Oturumun başında, Donanma Kurmay Başkanı Amiral Osami Nagano, gösterişli bir tavırla şöyle dedi: «Japonya, pek yakında daha çok hammadde bakımından genel bir kıtlıkla karşılaşacaktır. Başka bir deyişle, düşmanı güçlenirken, Japonya tehlikeli bir tarzda yoksullaşmaktadır.» Özel Konsey Başkanı ve Muhafazakâr Parti’nin şeflerinden biri olan Baron Yosçimiçi Hara, savaş hazırlıklarının görünüşte diplomasiden daha üstün tutulduğunu belirterek bu konuda açıklamalar yapmasını yüksek komutanlıktan rica etti. Geleneğe göre o zamana dek hiç konuşmamış olan imparator Hiro-Hito birdenbire söz aldı. Ordu ile Donanma’nın belirli bir tutum takınmayışlarından ötürü üzgün olduğunu söyledi. Sonra da orada hazır bulunup da şaşkın şaşkın susmakta olanlara, büyükbabası İmparator Meiji’nin yazdığı bir şiiri okudu: «Bütün dünyanın okyanusları bir tek damla iken Niçin dalgalar yükseliyor, rüzgârlar kudurmuşçasına esiyor?»

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir