Amin Maalouf – Tanios Kayası

“Uğruna şu düşsel Alleghany ve Lübnan dağlarının dikildiği halk bu!.. Hangi iyi kollar, hangi güzel çağ geri verecek bana uykularımın ve en küçük devinimlerimin kaynağı olan bu bölgeyi?” Benim doğduğum köyde kayaların birer adı vardır. Gemi Kayası, Ayı Kafası Kayası, Pusu Kayası, Duvar Kayası, hatta İkizler Kayası vardır. Bu sonuncusuna Gulyabani Memeleri de denir. Asker Taşı denileni çok önemlidir; vaktiyle birlikler asileri kovalarken bu kayanın ardında pusuya yatarlarmış; buradan daha fazla hürmet gören, efsanelerle bunca dolu bir başka yöre yoktur. Yine de çocukluk günlerimin manzaraları rüyama girdiğinde gözümün önüne bir başka kaya gelmektedir. Heybetli bir koltuk görünümünde, kalçaların konduğu yer sanki oturula oturula yıpranmış gibi çukurlaşmış, yüksek ve düz bir arkalığı olan ve her iki yana kolçak gibi sarkan bir kaya. Sanıyorum insan adı taşıyan tek kaya odur: Tanios Kayası! Taştan bu tahtı uzun süre seyretmiş ama yanına yaklaşmaya cesaret edememiştim. Tehlikeden korktuğum için değil; köyde en gözde oyunlarımız kayalıklar arasında geçerdi, küçücük bir çocukken bile en tehlikeli yerlere tırmanarak benden büyüklere kafa tutardım. Ellerimizden ve çıplak ayaklarımızdan başka sahip olduğumuz bir şey yoktu ama tenimiz kayanın tenine yapışmayı gayet iyi biliyordu ve ne kadar heybetli olsa da, buna direnebilecek tek bir kaya yoktu. Hayır, beni engelleyen düşme korkusu değildi. Bir inanç, bir yemindi. Bu sözü, ölümünden birkaç ay önce dedeme vermiş, yemin etmiştim. “Bütün kayalara evet, ama asla ona yanaşma!” Diğer yumurcaklar da tıpkı benim gibi uzak dururlardı; aynı batıl itikatten kaynaklı, aynı kaygı yüzünden! Onlar da ayva tüyü bıyıkları üzerine ellerini koyarak söz vermiş ve aynı açıklamayı almış olmalıydılar: “Ona Tanios-keşk deniyordu. Gelip bu kayanın üzerine oturmuştu. Bir daha gören olmadı.” Bu kişiden, yöre halkının dilinden düşürmediği sayısız hikâyenin kahramanı olan o adamdan söz edildiğini defalarca işitmiştim. Adı kafamı hep karıştırmıştı. Bildiğim kadarıyla Tanios, Antuan adının yerel ağızdaki pek çok değişik biçiminden biriydi. Tıpkı Antun gibi, Antonios, Atanios, Tanos ya da Tannus gibi… Ama şu gülünç “keşk” lakabı ne diye eklenmişti? Dedem bana bunu anlatmak istemedi. Bir çocuğa söylenebileceğini kestirdiği kadarını söylemeyi yeğledi: “Tanios, Lamia’nın oğluydu. Lamia’dan söz edildiğini duymuşsundur. Çok çok eskidendi, daha ben bile doğmamıştım. Babam da doğmamıştı. O vakitler Mısır paşası Osmanlılara karşı savaşıyordu. Atalarımız çok acı çektiler. Özellikle patriğin ölümünden sonra. Tam surda, köyün girişinde vurdular onu, İngiliz konsolosunun filintasıyla…”

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir