Anna Seghers – Transit

İki emperyalist savaş arası tedirgin dünyasına kapitalizmin son bir saldırıyla yüklediği Faşizm, gelip geçmiş bütün yüzyılların insanlık tarihi için bir an olsun unutulmaması gereken en korkunç yüzkarasıdır. 1917 Rus ihtilalinin gerçekleştirdiği ilk sosyalist ülke, insan emeğini sömüren sermaye yönetimli dünyada büyük kaygılara yol açmıştı. Sömürücü ve sömürgeci büyük sermaye, can çekişirken son bir hortlama çabasındaydı. İlk örneği İtalya’da yeni bir devlet tipi olarak ortaya çıkan Faşizm, kısa bir süre sonra Almanya’da yuvalandı ve hızla çöreklenip seksen milyonluk koca bir ülkeyi gamalı haçın kollarıyla kıskıvrak bağladı. Faşizmin Almanya’da kullandığı maske, Nasyonal Sosyalizm: Milli Sosyalizmdi. Birinci Dünya Savaşında saldırgan ve sömürücü açgözlülüklerini doyuramayan Alman büyük sermayecileri, Birinci Savaşı kazanan karşı sermayeci devletlerin baskıcı dış politikasıyla ekonomisi sarsılan Almanya’da yığınları çabucak ele geçirdiler. Krupp ve öteki ağır endüstricilerin paraca ve her bakımdan desteklediği politika şarlatanı Hitler, yığınları kısa sürede arkasından sürükledi ve 1933 yılı ocak ayında Naziler yönetimi ele geçirdiler. Naziler’in faşizmi, Millet Meclisi’ni ateşe vermek, bütün solcu ve hatta liberal partileri kapatmak, on binlerce emekçiyi, aydın ve sanatçıyı kamplara atmak, binlerce kitabın küllerini savurmakla işe başladı. 1933 1945 yılları arası, Alman toplumu için olduğu kadar batı kültürü açısından da kapkaranlık bir dönemdir. Bu dönemde Alman yazar, sanatçı ve bilim adamlarının çoğu sınır dışında, sınırlar arasında ve ülkeden ülkeye dolaşır durumdaydı. 1940 Fransız yenilgisi ve Nazi sürülerinin Norveçten Yunanistan’a ve Fransa’dan Moskova önlerine kadar bütün Avrupa’yı kaplaması, Faşizme karşı direnen bir avuç Alman aydınını gittikçe daha kötü durumlara düşürdü. Otel odalarında canlarına kıydılar. Hastane köşelerinde öldüler. Fakat direndiler. Faşizme karşı tek silahları kalemleriyle döğüştüler.


Oysa, bu güçlü silah, ana dilin konuşulduğu toplumdan da yoksundu. Yine de başarıya ulaştılar sonunda. 1933 den sonraki karanlık dönemde olsun, yerle bir edilmiş savaş sonrası Almanyasında olsun, hatta günümüze kadar, Alman edebiyat ve sanatının milletler arası değerini Nazilerin sınır dışına kaçırdığı, ya da kampfara tıktığı kişiler sürdürdü. Arma Seghers, sayıları gittikçe azalan bu nesil Alman yazarları arasında önemli ve kendine özgü yeri olan bir romancıdır. Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak gençlik yıllarını geçirmiş, üniversitede sanat tarihi, felsefe, hatta sinoloji öğrenimi yapmıştır. Fakat böylesine klasik öğrenim, daha çok genç yaşta toplumdan yana savaşa atılmasına engel olmamış ve St. Barbaralı Balıkçıların Ayaklanması eseri için Kleist Edebiyat armağanı kazandığı yıl, Alman Komünist Partisine yazılmıştır. 1933 de tutuklanmış, fakat bir yolunu bulup kamptan kaçarak gizlice Fransa’ya geçmiştir 1940 da Naziler Fransa’yı işgal eclinceye kadar eserleriyle olduğu kadar yapıcı çalışmalarıyla da faşizme karşı mücadele etmiş, İspanya iç savaşına ve bir çok barış kongrelerine katılmıştır. 1940 dan sonraki yıllarım geçirdiği Meksika’da bu yolda çalışmalarını sürdürmüştür. Nazi yönetimi çökünce Almanya’ya dönmüş ve önemli nuvellerini bir araya toplıyan «Ölü kızların gezintisi» ve daha önce Hollanda’da bastırdığı ilk büyük romanı «Kurtuluş»u yayınlamıştır. 1950 de Alman yazarları II. kongresine sunduğu «Barışın korunmasında yazarın ödeviıı konulu raporundanberi Demokrat Almanya Cumhuriyeti Yazarlar Birliği Başkanıdır. Aynı yıl Dünya barış şurasına seçilmis ve er tesi yıl Lenin Barış Armağanı kazanmıştır. Transit romanı, Seghers’in öteki romanlarından değişik bir niteliktedir. 1933 1945 yıllarında sınırlar arasında kovalanan ve vize, transit, pasaport, konsolosluktan gayrı hiç bir ülkü tanımaz duruma düşmüş yüzbinlerce insanın acı serüveni anlatılır bu romanda.

Seghers’ten otobiyorgrafik parçaların da ağır bastığı Transit, 1940 Marsilya’sında sınışıp kalmış yüzbinlerin bunalımını, gerçeklere dayanan bir psikoloji tekniğiyle verir. Ne var ki, Anna Seghers gibi bilinçli politikacılık potasında gelişmiş bir edebiyatçı, Transit’i sadece mülteciler romanı olmaktan öteye götürür, Transit, sadece bir geçiş vizesi avcıları romanı olmaz, değişen, gelişen insanoğlunun iç dünyasındaki geçiş’i de verir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir