Macit evden çıkarken gecikeceğine dair uyarmıştı Sabiha’yı ama yine de iyi terbiye almış insanların iç rahatsızlığını duydu saat sekizi geçince. Toplantı odasından izin isteyerek çıktı, kendi ofisine geçti, siyah telefonun zırrt zırrt diye gürültü çıkararak dönen kadranım çevirip bekledi. Sabiha’nın sesini duyunca, “Bu akşam yine toplantıdayız,” dedi, “beni yemeğe beklemeyin.” “Yine mi yoksun, Macit,” dedi karısı bezgin bir sesle, “neredeyse yirmi gündür yemek yiyemedik birlikte… Kuzum aranızda hiç kimsenin mi çoluğu çocuğu, karısı yok evde onları bekleyen?” “Alman ordusu Bulgar hududumuza dayanmış, sen neden bahsediyorsun allahaşkma. Ah siz kadınlar!” dedi Macit, telefonu kapatırken. Karısı da aynı annesi gibiydi. Ev hayatının alışılagelmiş akışı, çocukların yemek ve uyku saatleri, ailenin masa başında hep birlikte toplanabilmesi, savaştan bile önce geliyordu düzenini kurmuş kadınlar için. Atatürk boşuna çabalamış bunlardan meslek kadınları yaratabilmek için diye düşündü, bizimkilerden ancak ana olur, eş olur! Eş. . . mi? Macit’in dudağının ucu büküldü hafifçe. Sabiha’nın kızlarının bakımını tamamen dadıya teslim et-mis olmasını pek yadırgamamıştı ama, bir eş olarak aylardır süregelen tavrına içerliyordu için için. Önceleri, karısmdaki soğukluğu sabahlara kadar uzayan toplantılara karşı sessiz bir protesto zannedip için için hırslanmıştı. Ne hakkı vardı ona çok çalıştığı, eve geç saatlerde döndüğü için kızmaya? O mu çıkarmıştı harbi? O mu düzenliyordu sabah saatlerine sarkan toplantıları? Ya savaşın içinde buluverselerdi kendilerini, çevrelerindeki hangi kadın kocasının yüzünü görebilirdi bir daha, dünya gözüyle?
Ayşe Kulin – Nefes Nefese
PDF Kitap İndir |