Carlos Fuentes – Terra Nostra

Akıl sır ermez kendinden başka bir hayvan hayal eden ilk hayvana. Ne büyük bir çirkinliktir iki ayağının üstüne kalkmayı başaran ilk omurgalının, gayet normal bir biçimde yerde sürünerek, yaradılışa malzeme olan çamura yakın, mutlu mesut yaşamaya devam eden diğer yaratıklara dehşet saçması. Hayrete düşürüyor insanı ilk telefon görüşmesi, suyun ilk kez kaynaması, ilk şarkı, ilk peştamal. Bir 14 Temmuz günü sabaha karşı dört civarında, kapısı penceresi ardına kadar açık çatı katındaki odasında uyuyan Polo Febo rüyasında bunları görüyor ve cevaplar bulmaya hazırlanıyordu. Ama sonra karanlık, yüzsüz bir rahip ϐigürü rüyasına girdi ve Polo’nun yerine konuşarak imgeci rüyayı sözcüklerle devam ettirdi: “Fakat akıl –ki ne ağır işler ne de üşengeçtir– bize der ki olağanüstü şeyler sırf tekrar ettikleri için olağanlaşabilir, gayet alışıldık ve sıradan olduğu düşünülen şeyler ise kısa süreliğine bile terk edilip yeniden başlasa kıyamet alameti sayılabilir: yerde sürünmek, posta güvercinleri uçurmak, çiğgeyik eti yemek, akbabalar beslenirken temizleme işlevlerini yerine getirsin de doğal döngüyü tamamlasın diye tapınak tepelerine insan ölüleri bırakmak.” Daha otuz üç buçuk gün önce, Seine Nehri sularının kaynaması akla hayale sığmayacak bir felaket gibi görünürdü herhalde; ama şimdi, bir ay sonra, kimse dönüp bakmıyordu bile. Aniden su fokurdamaya başlayınca hep birden kanalın duvarlarına yapışan kara mavnaların sahipleri başta şaşkına dönmüş ama sonra kaçınılmazla mücadele etmeyi bırakmışlardı. Bu nehir adamları külahlarını başlarına geçirdiler, kara tütünlerini söndürdüler ve kertenkeleler gibi iskelelere tumandılar; mavna iskeletleri ise IV. Henri heykelinin ironik bakışı altında yığıldıkları yerde kömür, demir ve kalastan görkemli harabeler halini aldılar. Ama olayların sadece soyut yönünüanlayan Notre-Dame çörtenleri kara taştan gözleriyle çok daha geniş bir manzarayı izliyordu ve on iki milyon Parisli maziden kalma bu iblislerin niçin yüzlerinde acımasızca bir alayla şehre dil çıkardıklarım nihayet anlamıştı. Onları başta yontanların amacı meydana çıkmış, rezalet ortaya saçılmıştı adeta. Çörtenlerin gözlerini açıp çatal dilleriyle vaa! vaa! diye bağırmak için tam sekiz asır sabırla beklediği ortadaydı. Şafak sökerken şehre baktıklarında Sacre-Coeur’ün uzaktaki kubbelerinin ve bütün bir cephesinin geceleyin siyaha boyanmış gibi durduğunu görmüşlerdi. Daha yakında, çörtenlerden çok daha aşağılarda ise oyuncak gibi duran Louvre saydamlaşmıştı.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir