Charles Dickens – İki Şehrin Hikayesi (Bordo-Siyah)

Dickens’ın son dönem romanları arasında yer alan İki Şehrin Hikâyesi 1859’da Phiz’in illüstrasyonlarıyla yayımlanmıştır. Bu zaman aralığı önemlidir, çünkü Dickens’ın dünya çapındaki ününü oluşturup pekiştiren büyük anlatıları (Pickwick Papers, 1837; Oliver Twist, 1838; Nicholas Nickleby, 1839) ile bu roman arasında tam 20 yıl vardır. 1849-1852 yılları arasında tamamladığı David Copperfield’ın ardından uzun süre düşünmeye ve dinlenmeye çekilen Dickens, 1853 yılından itibaren Bleak House (Perili Ev) ile birlikte geç dönem anlatılarını okura sunmaya başlayacaktır. Little Dorrit (1857) ve Great Expectations (1861) arasına sıkışan İki Şehrin Hikâyesi, Dickens’ın tek tarihsel romanı olarak onun üretimi içindeki yerini alır. Gene de Dickens’ın, ilk kez 200 sayfalık Barnaby Rudge‘da, Lord George Gordon’un 1780 yılında Londra Parlamentosu önünde çıkarttığı Katoliklik karşıtı kargaşayı anlatırken tarihsel bir konuya el atmış olduğunu hatırlatmak gerekir. Bu ilk “tarihsel” sayılabilecek romana ilişkin sözleşme, 1838 yılında yapılmış, roman Pickwick Papers ve Oliver Twist’ten sonra; 1841’de okuyucu ile tanışmıştı. Akla şu soru geliyor hemen: Dickens 20 yıl önce ele aldığı tarihsel roman türüne niçin yeniden el atma ihtiyacı duydu? Gerçi kırklı yıllardan itibaren merak duyduğu bir konuydu Fransız Devrimi. Paris’te sık sık kalmış, her ziyaretinde devrim üzerine yazılar yazmış olan Fransız tarihçileri ile görüşmeyi ihmal etmemiş, 1845’te Victor Hugo’yu çeşitli vesilelerle sıkça görmüş, ozan Lamartine ve sosyalist Louis Blanc ile tanışmıştı. Gerçi Lamartine ve Blanc, 1789 Devrimi’ni ona doğrudan bir gözlemci olarak anlatamazlardı elbette, ama devrim sonrasındaki çalkantılı yılları, sıkça el değiştiren iktidarları, I. ve II. İmparatorluk dönemini ve elbette 19. yüzyılın ortasındaki durumu tanıtmış olmalıydılar. 1789 Devrimi’nde geçen olaylara karışmış kişilerin özel yaşantıları ve kaderleri konusunda, Dickens bize 1859 basımının önsözünde bilgi verir. 1857 yılında, Wilkie Collins’in hayırseverler kurumu için sahnelenen oyununa çoluk çocuk destek veren Dickens, “The Frozen Deep” (Donmuş Derinlik) sayesinde bu öykünün ana fikrini ilk kez kavradığını söyler. (“I first concevied the main idea of this story”).


Collins’in, bu dramı Dickens ile işbirliği yaparak yazdığı biliniyor, hatta metnin kimi bölümlerinin Dickens’ın kaleminden çıktığına inananlar bile var. Bu oyunun kaynağı, ünlü İngiliz kâşif Sir John Franklin’in (1786-1847) 1845’te yaptığı Kuzeybatı keşif gezisinin korkunç sonuçları olmuştur. 138 yolcu ve sivil taşıyan “Erebus” ve “Terror” gemileriyle İngiltere’den yola çıkan Franklin’i en son 25-26 Temmuz’da bir İskoç balina gemisi görür. 1847’den itibaren 1859’a kadar gemilerden hiçbir haber alınamaz. Aynı yıl bulunan notlardan Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanus arasındaki Victoria boğazına sıkışan gemide sağ kalanların ölüleri yediği anlaşılır. Sağ kalanlar buzlar üzerinden Amerika’ya ulaşmaya çalışmışlar, ama hayatta kalmayı başaramamışlardı. Collins bu olaydan esinlenmekle birlikte konuyu kendince değiştirmişti. Sevgilisinden karşılık bulamayan bir âşık, rakibini kuzey kutbunun buzları arasından kurtarıp hem sevgilisini hem de rakibini öpüp onları birbirine emanet eder ve ölür. Dickens bu aşk üçgenini Lucie Manette, Charles Darnay ve Sydney Carton ilişkisine dönüştürecektir. Bu üçlü ilişki Dickens’ın romanının kurgusunu öylesine belirlemiştir ki, yazar zaman zaman romanına “Memory Carton” adını vermeyi bile aklından geçirmiştir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir