Erich Maria Remarque – Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok

Bu kitap; ne bir şikayettir, ne de bir itiraf. Harbin yumruğunu yemiş, mermilerinden kurtulmuş olsa bile, tahriplerinden kurtulamamış bir nesli anlatmak isteyen bir deneme, sadece.


Cepheden dokuz kilometre gerideyiz. Bizi dün değiştirdiler; şimdi karnımız kuru fasulye ve sığır eti dolu; tok ve memnunuz. Hepimizin aş kablarımızda akşam yemeği de hazır; üstelik çift porsiyon sucuğumuz, ekmeğimiz de var, keka! Böyle bir şey olduğu yoktu çoktandır: Kırmızı domates kafalı, iri yarı aşçı, yemekleri buyur etti önümüze; kepçesini sallayarak kimi gördüyse çağırdı, aş kabına boca etti yemeği. Mutfağını nasıl boşaltacağını bilemediği için, perişandı zavallı. Tjaden ile Müller birer çanak ele geçirdiler, ne olur ne olmaz, ağızlarına kadar doldurttular kabları. Tjaden bu işi oburluğundan yapıyor, Müller ise ihtiyatlı davranmak istediğinden! Tjaden bunca yemeği ne eder, neresine doldurur, aklı ermez kimsenin. Tjaden, oldum olası kuru bir çiroz gibidir. Ama en önemlisi, tütün istihkakımızı da çift vermeleri oldu. Herkese onar puro, yirmişer sigara, iki çiğnemlik tütün düşmesi, pek makbule geçti. Çiğnemlik tütünümü Katczinsky’ye verdim, onun sigaralarıyla değiştim; şimdi benim kırk sigaram var. Bir günlük nafaka çıktı böylece. Bize bunca şey düşmezdi aslında. Prusyalılarda bu cömertlik ne gezer! Biz bunu sırf bir yanılmaya borçluyuz.


İki hafta önce nöbet değiştirmek üzere ileri hatta geçmemiz gerekmişti. Bulunduğumuz kesim sakindi az çok; bu yüzden iaşe çavuşu, döneceğimiz gün için normal erzak almış, yüzelli kişilik bölük ihtiyacını önceden hazırlamıştı. Ama tam da son günü uzun namlular, ağır toplarla karşılaşınca aldı bizi bir telaş: İngiliz topçusu, durmadan mevzilerimizi dövüyordu. Can kaybımız çok oldu, ancak seksen kişi dönebildik. Eski yerimize gece vakti geldik. Şöyle bir de, rahat bir uyku çekmek için, yorgun bitik, hemen kıvrılıp yattık. Katczinsky’nin hakkı varmış: İnsan bol uyku uyuyabilse harb, hiç de fena değil hani! Cephede uykunun lafı olamazdı; sonra her seferinde iki hafta, az zaman da değildi doğrusu. Öğlen oldu, tek tük barakalarımızdan çıkmaya başladık. Yarım saat sonra hepimiz aş kablarımız elimizde, etrafa yağlı, besleyici kokular saçan seyyar mutfak cenaplarının önünde saf bağlamış bulunuyorduk. En önde en açlar vardı tabii: Kısa boylu Albert Kropp, en akıllımız olduğu için, onbaşımız Kropp. Sonra Müller V. okul kitaplarını hala yanında taşıyan, hususi imtihanların hayaliyle yaşayan, yaylım ateşlerinde fizik problemleri çözmeye çalışan Müller. Sonra Leer, subay kerhanelerindeki kızlara biten, top sakallı Leer; Leer bu kızların ipek kombinezon giymeleri, yüzbaşılar dahil üst subaylara çıkmadan önce yıkanmaları için ordudan emir aldıklarına yemin eder… Dördüncüsü benim, ben Paul Baeumer. Biz dördümüz de ondokuz yaşındayız, dördümüz de aynı sınıfta talebe iken askere alındık. Hemen arkamızda arkadaşlar var.

Kara kuru bir çilingir olan Tjaden, biz akran, bölüğün en oburu. Yemeğe dal gibi oturur, gebe tahtakuruları gibi, şişgöbek kalkar. — Hele Westhus, yine biz yaşta, turba işçisi, bir tayını rahatça alır bir avucuna ve sorar: Bilin bakalım, avucumda ne var? Detering, bir köylü, tek düşüncesi çiftliğiyle karısıdır. Nihayet Stanislas Katczinsky; bizim grubun başı, canı pek, kurnaz, hinoğlu, kırk yaşında, toprak benizli, mavi gözlü, düşük omuzlu, tehlikeli durumların, iyi yemeklerin, kaytaracak yerlerin kokusunu almada erbaptır Katczinsky.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir