Franz Kafka – Amerika

Bir hizmetçi kız, onu baştan çıkardığı ve ondan çocuk sahibi olduğu için fakir anne babası tarafından Amerika’ya gönderilen on altı yaşındaki Karl Roßmann, artık yavaşlamakta olan gemide New York Limanı’na girerken çoktandır gözlediği Özgürlük Heykeli’ni birdenbire sanki güçlenen güneş ışığında gördü. Kılıç taşıyan kolu sanki yeniden yükseliyor ve gövdesinin etrafında özgür rüzgârlar esiyordu. “Ne kadar yüksek!” dedi kendi kendine ve gemiden ayrılmak aklının ucundan bile geçmezken gittikçe kabararak yanından akan hamal seline kapılıp yavaş yavaş güvertenin parmaklığına kadar sürüklendi. Yolculuk sırasında ayaküstü tanıştığı genç bir adam yanından geçerken, “Ee, inmeye niyetiniz yok mu?” dedi. “Ben hazırım ya,” dedi Karl ona bakıp gülerek ve taşkınlıkla, güçlü de bir delikanlı olduğundan, bavulunu omzuna kaldırdı. Ama bastonunu hafifçe sallayarak diğerleriyle beraber uzaklaşmakta olan tanıdığına doğru baktığı sırada, kendi şemsiyesini aşağıda geminin içinde unutmuş olduğunu telaşla fark etti. Halinden pek memnun görünmeyen tanıdıktan, azıcık bavulunun başında bekleme inceliğini göstermesini bir çırpıda rica etti, geri dönerken yolu bulabilmek için etrafa şöyle bir göz gezdirdi ve aceleyle gitti. Aşağıda yolunu çok kısaltacak bir koridoru yazık ki ilk kez kapalı buldu, herhalde bütün yolcuların gemiden indirilmesiyle bağlantılıydı bu durum. Uç uca eklenen merdivenlerden, sürekli kıvrılıp duran koridorlardan, terk edilmiş bir yazı masasının bulunduğu boş bir odadan geçerek zorlu bir arayışa girişti; en sonunda gerçekten, buradan yalnızca bir-iki kere ve hep daha kalabalıkken geçmiş olduğu için, hepten yolunu kaybetti. Çaresizlik içinde, hiç kimseye rastlamadığından ve yalnızca ha bire binlerce insan ayağının sürtünmesi kulağına çarptığından ve uzaktan uzağa, hafif bir esinti gibi, artık durdurulan makinelerin son çalışmasını fark ettiğinden, etrafta dolandığı sırada karşısına çıkan ve önünde durup kaldığı rastgele bir küçük kapıya hiç düşünmeden vurmaya başladı. “Kapı açık,” diye seslendi birisi içeriden ve Karl tam anlamıyla derin bir soluk alarak kapıyı açtı. “Niye öyle deli gibi vuruyorsunuz kapıya?” diye sordu iriyarı bir adam, Karl’a doğru düzgün bakmadan. Tepede bir yerdeki lombar deliğinden donuk, geminin yukarısında çoktan tüketilmiş bir ışık, içinde bir yatağın, bir dolabın, bir sandalyenin ve adamın dip dibe, yığılmış gibi durduğu acınacak haldeki kamaraya vuruyordu. “Yolumu kaybettim,” dedi Karl, “yolculuk sırasında hiç fark etmemiştim; ama acayip büyük bir gemiymiş.” “Evet, işte bunda haklısınız,” dedi adam hafif bir gururla ve küçük bir bavulun kilidini kurcalamaya devam etti; dilin deliğe girişini duymak için iki eliyle kilide bastırıp duruyordu.


“İçeri gelsenize,” dedi adam, “dışarıda dikilmeyeceksiniz ya!” “Rahatsız etmeyeyim?” diye sordu Karl. “Ah, nasıl rahatsız edeceksiniz ki!” “Alman mısınız?” diye sorarak emin olmaya çalıştı Karl, özellikle İrlandalıların Amerika’ya yeni gelenler için tehlike oluşturduğunu çok duymuştu. “Öyleyim, öyleyim,” dedi adam. Karl hâlâ duraksıyordu. O sırada adam beklenmedik bir hareketle kapı kolunu tuttu ve hızla kapattığı kapıyla birlikte Karl’ı içeriye doğru çekti. “Koridordan bana bakılmasından hoşlanmıyorum,” diyerek yeniden bavulunun başına döndü adam, “her önüne gelen buradan geçerken içeri bakarsa işimiz var!” “Ama koridor bomboş,” dedi rahatsız biçimde karyola ayağına yapışmış duran Karl. “Evet, şimdi,” dedi adam. “Ben de şimdiyi kastediyorum zaten,” diye düşündü Karl, “bu adamla konuşmak zor.” “Yatağa uzanın, orada daha çok yer var,” dedi adam. Karl elinden geldiğince yatağa tırmandı ve bu sırada sıçramak için yaptığı ilk başarısız denemeye yüksek sesle güldü. Tam yatağa çıkmıştı ki, bağırdı: “Aman Tanrım, bavulumu tamamen unuttum!” “Nerede ki?” “Yukarıda güvertede, bir tanıdık göz kulak oluyor.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir