İskender Pala – Kitab-ı Aşk

Şimdi senden uzakta, aşk şudur diyebilsem eğer, son defe kendimi ve ilk defe okuyucumu kandırmış olacağım. Bildim dediğim bir aldanıştır çünki o, duydum dediğim bir yanıştır.*’Şim-di aym, şın ve leaf lan çıkardılar elifbelerden de sensizliğin mektebinde bir sabra mıhladılar bizi eliflerle Ke’lerden. Sensizlikte hasretin hüzzamlarını öğrendik kucak kucak ve aşkın nihavent saltanatını arar olduk köşe bucak. Bildiğimizi sandıkça yandık da yolunda, yolunda yandığımızı sandıkça bildik sonunda.aAş-kın gerçeği değildi bildiğimiz, ama aşkın ateşiydi yandığımız. Artık şüphedeyiz, canlan yâre ulaştıran bir sel miydi aşk, şekeri güzele sunup ağuyu kalbe bulaştıran bir el miydi!. Sana varacak yolların çilesi miydi; tutkular ötesi tutkunun zirvesi, hasretle yanışların sesi miydi!. Galiba varlığın çekim alanına giren en ulvî acıydı aşk; ve maddeyi manaya veren en cömert sancıydı. Ruhların çeşitli varlıklar arasında bölüştürülen süsüydü belki; belki ötelere yazgılı yitirişlerin türküsüydü.* Kalp kalbe konan kelebek kanatlarında renk; kudümlerde düşünüp neylerde ağlayan ahenkti aşk. Şarkın bütün şiir macerasıydı, belki Yesribli sevgililer için tutulan bir Anadolu yasıydı. Yağmur yağmur belâya başını tutmaklar ve ateş ateş denizlere kendini atmaklardı.


Mansûr’u dara takan da, Halil’i oda yakan da oydu ve oydu Eyyub’u derde bırakan da. Tuz kadar mübarek, ekmekçe aziz idi; toprakleyin bereket, su gibi temiz idi. Aşk iğnesiyle dikilince bir dikiş, kıyamete kadar sökülmez imiş. Aşk ile insan elbet güneşe benzer; ve aşksız gönül misal-i taşa benzer. Hayatı aşka bölünce hayat çoğalır; bütün hayatları toplasan geriye aşk kalır. Gelip kemiğe dayanınca dünya, hayata atılan kement olur; göz kapaklarından vurulunca kasırgalar, an-nelerce deprem, babalarca bent olur. Aşksız bahar dallarını kuru bir ayaz boğar, aşksız rahmini yargılayan bebekler nagehan doğar. Mahrem düşüncelerle perdelenen odalarda ya ezel ya ebed olur; aşk kayıp giderse dünyadan ebed kıyamet olur; sevgisizlik gelir, dünya cehennem olur. Aşk gelince burukluğun şiirinde hüzün dokur heceler; ve azarlanmış kalpleri ısırır tam yarısında geceler. Saban onunla sürerse toprağı koşarak, ancak o vakit yeşerir taze bir başak. Atların nallarından yıldırımlar masallara dökülür ve yollana-mayan mektuplarda nice kalpler sökülür. Kayan yıldızlar gibi büzülür elem dehlizlerine diller ve melal süzülür gibi melek kanatlarında döker yapraklarını güller. Kaderin dehşetini yakan şamdanlar özge pervanelere tesellikâr düşer, şefkatli bir ekmek kırıntısıdır kurutulmuş buselere yâr düşer. “Sevgili!. Kapına geldik; aşkı öğret bize; ve aşkını ver yüreklerimize,/ Bir nihânîce gamzene gamzede âşıkların adına… Hani uykuya dalınca kenti ve yalnız başına kalınca kendi… Hani yalnız gecelerde konuşmadan kalınca dilleri ve hâl üzre gönüller anlar olunca bütün dilleri… Vicdan sesinden bîzar kürek mahkûmla-rınca, hani âşıkların hasreti özlemle karınca… Hani gurbetin ucunda gönlüme gömen de seni, hani seni gurbet gurbet gönlüme gömende… Güneş ve ay nurunu aşkından alırken; güneşin ışığı aya vurur gibi âşığı aydınlatırken… Gel ey Sevgili bir huzmecik bahşeyle asi ve âciz üftadene ve umut ver peykin olmaya teşne kem zerrene. Aşkları unutan bendene aşkını unutturma!. Her şey sen olsun şu dünyada ve olmasın sen olmayan dünya da.

/ (Kırk Güzeller Çeşmesi, s. 100-102) AŞKI İNSANÎ Arz-ı hâl etmeğe cânâ seni tenhâ bulamam Seni tenhâ buhcak kendimi asla bulamam Selikî (16. yy) Sevgilim! Halimi arz etmek (aşkımı açıklamak) için seni yalnız bulamıyorum; seni yalnız bulunca da kendimi asla bulamıyorum. SEVGİ NEYDİ?!. Sevgilerinin üstünden bakarlar ve kışlar geçenlere! Hatırlayanımız var mı, sevgi neydi? İlk sevgi sözcüğünü, ilk kıpırdanışını yüreğinin hatırlayanımız var mı? ilk hüznümüzün adını sevgi koyabiliyor muyuz şimdi geriye dönüp baktığımızda? Derunî coğrafyamızı kaplayan zifiri bulutların ve üzerimize örtülen maddeci felsefenin ağırlığına ne zaman başkaldırmıştı sevgilerimiz, hatırlayanınız var mı? Ne zaman sevgilerimiz paralarımızdan önce tartılırdi; ya ne zaman pazar eyledik sevgilerimizi, biliyor musunuz? En son ne zaman bir sevgiyi söyleşmiştik bir sevgiliyle?!. Her gün bir parçamızı daha tüketen teknoloji çağında sevgiye en son ne zaman yürekten bir merhaba demiştik, hatırlayanınız var mı? Hatırlıyor musunuz, sevgi neydi? # Üzüm henüz yaratılmamışken insanları sarhoş eden o muydu acep?!. O muydu canından ve cihandan geçiren sahipkıranları?. Binyıllar ve binlerce yıllar boyunca pervaneyi ateşe düşüren, bülbülü şeydalandıran o muydu? Neydi sevgi?!. Sevgi bir bakış, bir gülüş müydü bazen; bir akış, bir koşuş muydu?. Sevgi gönül kumaşında bir nakış mıydı?!.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir