Osman Balcıgil – Dante’nin İstanbul Cehennemi – İlahi Komedya’nın Romanı

Duran, yaklaşmakta olduğu üç genç müzisyeni dikkatle dinledi. Kontrbas, keman ve flütten oluşan üçlü gayet başarılıydı. “Belli ki eğitimlerini müzik üzerine yapıyorlar” diye düşündü. Yürüyen platformdayken cebinden çıkarmış olduğu metal paraları, fazla şakırdatmamaya özen göstererek, utangaç keman kutusuna bıraktı. Genç adam trene doğru, ıslığında grubun seslendirdiği ve azalarak da olsa kulağına gelmeye devam eden Gresham’ın ünlü eseri Rapsodi in Blue’yla yürüdü. Platformlara inen merdivenlerin başına ulaşınca aşağıya baktı, yolcular koşuştuğuna göre çabuk olmalıydı. Vagonun kapıları, tam da o trene atlarken kapanmaya başladı. Saniyenin onda biri kadar gecikmiş olsa, iki kanadın arasında kalabilirdi. Sırtından beline doğru soğuk bir ter damlası süzüldü. Yaşlıca bir adamın azarlayan gözlerle bakıyor olması da gösteriyordu ki az önce yine gereksiz yere risk almıştı. “Neyse” diye söylendi kendi kendine. Metro istasyonlarının durak noktaları ile hareket halindeki trenin bulunduğu yeri işaret eden elektronik göstergeye baktı, daha epey yolu vardı. Bu arada, provanın yorgunluğu da kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştı. Bir yer bulup otursa fena olmayacaktı. Başını koridora doğru çevirip etrafa göz attı.


Arayışını tamamlayınca “Yuh” diye söylendi. Bu kadar da olmazdı. Kompartımandaki tek boş yer, günahı kadar sevmediği yönetmen Cebrail’in yanıydı. Cebrail’e ve Duran’a Dair Anlaşılan, yönetmen de kendisi gibi provadan çıkar çıkmaz soluğu İstiklal Caddesi’nde almıştı. Yürüme konusunda kimse ayağına su dökemeyeceğine ve bacakları da yönetmeninkilerden en azından otuz santim uzun olduğuna göre, arkadaşı Cadde-i Kebir’i boydan boya koşmuş olmalıydı. Düşünürken bile olsa, Cebrail ile arkadaş sözcüğünü bir arada kullanıyor olmaktan pek haz duymadı. Adında bile meymenet olmayan bu adamla arkadaş olmayı asla düşünmezdi. Yönetmenin sık kullanılmayan ismi üzerinde tekrar düşündü. Belli ki muhafazakâr bir aileden geliyordu ve Duran tutucu insanları oldum olası sevmezdi. Yaklaşık iki aydır tanıyor olmasına karşın, yönetmenin isminin tam da o anda aklına takılması şaşırtıcıydı. Neden daha önce hiç düşünmemişti bu konuyu? Vakit bulamamış olmalıydı. İşte, şimdi tam zamanı ve yeriydi! Tren perona girip internet bağlantısı tekrar sağlanınca, cep telefonunu kullanarak en iyi birkaç dostundan birincisi olan Google’a Cebrail’in anlamını nasıl bulabileceğini sordu. Cevap alabileceği bir sürü alternatif arasından, en iyi ikinci dostu olan Wikipedia’yı tıkladı. Düşündüğü gibi çıkmıştı. Cebrail, İslam kökenli bir isimdi ve dört büyük melekten Hazreti Muhammed’e vahiy getirmekle görevlendirilmiş olandı.

Acaba nereye gidiyordu, bay vahiy getirmekle görevlendirilmiş melek? “Cehenneme gitse fena olmaz!” diye düşündü genç adam. Ve derhal “Şimdi saçmaladım” diye kızdı kendine. Cehennem sözcüğü aklına, Cebrail ve bir grup arkadaşıyla İlahi Komedya’yı çalıştığı için gelmiş olmalıydı. Biraz suratsız olmakla beraber, aslında o kadar da kötü biri sayılmazdı yönetmen. Öyleyse, neden onu düşünürken cehennem gelmişti aklına? Cennet de İlahi Komedya’ya dair bir kavram olduğu halde, neden cehennemi layık görmüştü Cebrail’e? Bu yolla bir sonuca ulaşamayacağını anlayınca, meseleye başka bir açıdan yaklaşmaya karar verdi. Acaba yönetmenle yolları başka bir nedenle kesişmiş olsa, arkadaş olur muydu? Duran “Kesinlikle hayır” diye cevapladı bu soruyu da. Farklı noktalardan aynı sonuca ulaşmış olması içini rahatlattı. Kararını vermişti. Yönetmen Cebrail, oyuncu Duran’ın ahbaplık etmekten zevk alacağı türden biri asla değildi. Verdiği karara karşın, beyni genç adamı rahat bırakmadı. Otomatiğe bağlamış gibi, Cebrail’le ilgili çalışmasını aralıksız sürdürdü. Neden az önce öyle düşünmüştü? Yönetmeni kendisine yakın bulmaması, onunla farklı sosyal kesimlerden geliyor olmalarına bağlı olabilir miydi? Yoksa sadece eğitimleri farklı olduğu için mi onu itici buluyordu? Veya bin yıllık kentli geçmişi miydi, köy kökenli Cebrail’e yakınlık duymasına engel olan? Beyni sorulara yeni sorular eklerken, genç adam trenin penceresinden kendisini gözleyen suretine daha dikkatli baktı. Bakışlarında kibir okudu. Acaba kibir miydi Cebrail’le arasına mesafe koymasına yol açan neden? İşte yine cevap değil soru türetmişti! Bu durumda, en iyisi, düşünce ve davranışlarını gerektiğinden fazla sert bulduğu zamanlarda oynadığı oyuna başvurmak olacaktı. “Oğlum Duran” diye seslendi trenin camındaki suretine, “söyle bakalım, Cebrail’le arkadaş olmak düşüncesi seni neden bu kadar rahatsız ediyor?” Camdaki suretten genç adama geri dönen acı bir tebessüm oldu.

Arkadaş ve Cebrail kelimelerini yan yana telaffuz ederken duyduğu rahatsızlığın nedeni, besbelli kibriydi. Genç adam kararını verdikten sonra tekrar yönetmene doğru baktı. Neyse ki Cebrail henüz kendisini fark etmemiş, özellikle de camdaki suretiyle itişen haline tanık olmamıştı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir