Charles Baudelaire – Paris Sıkıntısı

Charles Baudelaire 1821 yılında Paris’te doğar, küçük yaşta babasını yitirir. Annesinin 1828’de Binbaşı Aupick’le evlenmesi yaşamını altüst eder. Liseyi bitirmesinden sonra, gerek annesi, gerek artık bir general olan üvey babası onun toplum içinde seçkin bir yer edinmesini isterler. Ama Baudelaire seçimini çoktan yapmıştır, hiçbir zaman da değiştirmez: yazın adamı olacaktır. Erginlik yaşına gelir gelmez de bağımsız bir yaşam sürmeye başlar. Gérard de Nerval başta olmak üzere, döneminin birtakım ünlü ozan ve yazarlarıyla dostluk kurar. Değişik gazete ve dergilerde yazın ve sanat eleştirileri, büyük bir hayranlık duyduğu Edgar Allan Poe’dan çeviriler yayımlar. Eleştirmen olarak, döneminin ilerisindedir, döneminin ressamlarını, ozan ve romancılarını çağdaşlarından çok daha doğru değerlendirir. Örneğin, bugün bulunduğumuz noktadan bakılınca, Balzac’ı çağdaşları arasında en iyi anlayanlardan birinin Baudelaire olduğu söylenebilir. Bu arada, yavaş yavaş, şiirleriyle dikkati çekmeye başlar. 1850’ye doğru, yazın çevrelerinde, Baudelaire’in bir şiir kitabı hazırlamakta olduğu söylenir. Les Lesbiennes gibi, Les Limbes gibi adlardan söz edilir. En sonunda, 1855 yılında, ünlü La Revue des Deux Mondes ozanın on sekiz şiirini yayımlar. Bu on sekiz şiirin de ilginç bir başlığı vardır: Les Fleurs du Mal (Kötülük Çiçekleri). İki yıl sonra, 1857’de, Baudelaire aynı başlık altında bir şiir kitabı yayımlar.


Dünyanın en ünlü on şiir kitabını seçmek üzere bir soruşturma yapılacak olsa, Les Fleurs du Mal kesinlikle bu on kitap arasında yer alır. Ama 1857 yılında Fransa’da bile hemen hiç yankı uyandırmaz. Kitaba nerdeyse yalnızca savcılar ilgi gösterir ve içindeki altı şiiri açık saçıklık gerekçesiyle yasaklarlar. Kitap 1861 yılında yasaklanan şiirler çıkarılıp birçok yeni şiir eklenerek yeniden yayımlanır. 1868 yılında birkaç eklemeyle yeni bir baskı daha yapılır. Bu arada, 1866 yılında, korkunç bir hastalık ozanın yazma yetisini alıp götürmüş, bu yıkımı konuşma yitimi izlemiş, 31 Ağustos 1867’de de Baudelaire ölmüştür. Ancak, ölümünden sonra, Baudelaire’in etkisi her geçen gün biraz daha artar; her geçen gün öncü niteliği biraz daha kesinlenir. Kendisinden öncekiler, yani romantikler, coşkuya, kişisel duygulara öncelik vermiş, kişisel yeteneğe inanmış, bu arada, zaman zaman topluma yol göstermeyi bile denemişlerdir. Baudelaire’se, Poe’nun yolunu seçer: aşırı duyarlıktan, abartıdan kaçınır, esini değil, çalışmayı önemser, kimseciklere yol göstermeye kalkmaz, yalınlığı, yoğunluğu, kısalığı yeğler. Ona göre, şiirin ana alanı insan, insanın derin ve şaşırtıcı iç yönelimleri, ülküsellik tutkusu, sizinle derinden derine ilişkiler kurma çabasıdır. Böylece, örneğin çok ünlü “Correspondances”ında bu gizemli evrenin kapısını aralarken, bir yandan da kendisinden sonra gelecek simgecilik akımını ve Verlaine’i, Rimbaud’yu, Mallarmé’yi muştular. Bu arada, bizim kanımıza göre, öncü bildiği Edgar Poe’yu da fazlasıyla aşar.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir