Nazım Hikmet – Kuvayi Milliye

Fevkalâde memnunum dünyaya geldiğime, toprağını, aydınlığını, kavgasını ve ekmeğini seviyorum. Kutrunun ölçüsünü santimine kadar bildiğim halde, ve meçhulüm değilken güneşin yanında oyuncaklığı, dünya inanılmayacak kadar büyüktür benim için. Dünyayı dolaşmak, görmediğim balıkları, yemişleri, yıldızlan görmek [isterdim. Halbuki ben yalnız yazılarda ve resimlerde yaptım Avrupa seyahatimi. Bütün ömrümce, mavi pulu Asya’da damgalanmış bir tek mektup bile almadım. , Benve bizim mahalle bakkalı ikimiz de kuvvetle meçhulüz Amerika’da. Buna rağmen benim kuvvetim bu büyük dünyada yalnız olmamaklığımdır. Dünya ve insanları yüreğimde sır, ilmimde muamma değildirler. Ben kurtarıp kellemi nida ve sual işaretlerinden, açık ve endişesiz girdim safıma. Ve dışında bu safın toprak ve sen bana kâfi gelmiyorsunuz. Halbuki sen harikulade güzelsin, toprak sıcak ve güzeldir. Toprak sıcak ve güzeldir. Ve toprağın en güzel yerlerinden biri memleketimdir benim. Memleketim.


Memleketimi seviyorum. Çınarlarında kolan vurdum, hapisanelerinde yattım. Hiçbir şey dindirmez iç sıkıntımı, memleketimin şarkıları ve tütünü kadar. Memleketim Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve otuz Ağustos, kurşun kubbeler, fabrika bacaları benim o kendinden bile gizleyerek sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir. Memleketim. Memleketim ne kadar geniş, dolaşmakla bitmez tükenmez gibi geliyor insana. Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum. Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum ve cenuba pamuk işleyenlere gitmek için Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye utanıyorum Memleketim develer, tren, Ford arabaları, hasta eşekler, kavak söğüt ve kırmızı toprak. Memleketim sen dünyanın en güzel, en haklı kavgalarından birini yapansın. Ve ben o kavgayı ve ben seni sevenim. Gün gelip dağılıp pâre pâre bedenim silinse be-tekmil yârimin hayalinden çakır gözlerimin nâm ü nişanı, asırlar ezber kılıp birbirine devredecektir senin o müthiş kavganı yapan insanlarına dair İstanbul cezaevi revirinde yazdığım destanı. Ben mukaddes bir hiddet içinde tüylerim diken arşınlayıp betonu, demiri dövüp yumruklarımla on beş kerre yirmi dört saatte yazdım ki onu, buna telin dışında anam ve yüzü güneşli bir yaz manzarasına benzeyen karımla telin içinde Kemal Tahir şahittir. Yirminci asırdayız. Başlar önde, gözler alabildiğine açık. Yanan şehirlerin kızıltısı, çiğnenmiş ekinler ve bitmez tükenmez ayak sesleri: gidiliyor. Ve katlediliyor.

kadınlar ve çocuklar ağaçlardan ve danalardan daha rahat daha kolay daha çok. Buayak sesleri, bu katliâmda hürriyetimi ve ekmeğimi kaybettiğim oldu. Fakat hiç bir zaman açlığın, karanlığın ve çığlıkların içinden güneşli elleriyle kapımızı çalan gelecek günlere emniyetimi kaybetmedim. Ve bundandır ki ben hücremde her sabah yaklaşan bir müjdenin davetiyle uyanıyorum. Ve bu nikbinliğin verdiği hakla bu destanı yazmakla büyük doğru ve mükemmel bir iş yaptığıma inanıyorum. Temmet bi-avn-il-insan Fî sene 1939 şehr-üş-Şaban Yâr ü ağyara ola ibret yadigâr-ı hâme-i Nâzım Hikmet

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir