Ergün Poyraz – Musa’nın Gül’ü

“70 yılın çok büyük yanlışları olmuştur. Çukurca’da dağa “Ne mutlu Türküm diye” yazmışsınız. Hala Diyarbakır’ın ortasında bu tür sloganlar yazılıdır. Maalesef resmi ideoloji, Türk milliyetçiliği şeklinde kendisini, ırki taassup olarak tezahür ettirmiştir.” Şeklinde konuşan Abdullah Gül bu konuşmayı sonradan öğrendiklerinden değil, Siirt’ten göç eƫrilmelerinden daha önceleri içlerine ekilen kin tohumlarının yeşermeleri sonucunda yapmıştır. “Dini bir dönem kullandık dediği” kardeşinin açıklamalarından gördüğümüz gibi dini bir maske olarak kullanmışlardı. Daha sonra arkalarından hiç ayrılmadıkları İngiltere, İsrail ve ABD Büyükelçileri ile Ajanlarının yönlendirmeleri sonucunda Barzani ve Talabani ile dost, bizim insanlarımızla adeta düşman olmuşlardı. Abdullah Gül, “Baƨ medeniyeƟne yenildik” derken, 14 Mayıs 2000’de genel başkanlığa aday olduğu Fazilet ParƟsi Genel Kongresi’nde basƨrdığı kitapçıkta Cumhuriyet dönemini: “Bizim için ortada bir mağlubiyet var, bunu aynen kabul etmemiz gerekir. Konu medeniyetlerle ilgili. Karşılaşma adeta medeniyetlerin karşılaşması. Bir Baƨ medeniyeƟ var bir de başından beri ileri sürdüğümüz tezler var. Bence bu, hüzünlü bir yolculuk. Ortada açıkça bir mağlubiyet var.” Olarak aktarıyordu. 6 Şubat 2005, Condi diye hitap ettiğini söylediği Rice’la yaptığı görüşme sonunda “Amerika kesinlikle doğru yolda.


Dünya barışı için son 50 senede dünyada en çok Amerikalılar kendi insanlarını kaybetmişlerdir” diyebiliyor, Telafer’de Amerikalıların katleƫği soydaşlarımızı görmezden geliyordu. 13 Mart 2006, Kızılcahamam vekillere verdiği brifingde ise “Biz İran’ın nükleer programıyla ilgili olarak BOP kapsamında ABD ile birlikte hareket edeceğiz. Amacımız İslam ülkelerine özgürlük ve demokrasi geƟrmek” diyordu. ABD’nin bu proje ile 24 İslam ülkesinin sınırlarını değiştireceğini, zenginlik kaynaklarını ele geçirme hayali kurduğunu bile bile. 10 Mayıs 2000 tarihli, Elazığ’da yayınlanan ve Erbakan’a yakınlığı ile bilinen El-Aziz Gazetesi’nden Vahit Şekerci; “Gül Amerikan vatandaşı olduğunu neden gizliyor” başlığı alƨnda Abdullah Gül’ün de, Tayyip Erdoğan’ın da ABD vatandaşı olduğunu yazıyordu: “1997’nin başlarında, önce Tayyip Erdoğan Amerikan rüyasını gerçekleşƟrdi ve ABD vatandaşlığına geçƟ. Erdoğan’ı daha sonra Abdullah Gül izledi ve böylece Gül için ABD serüveni başlamış oldu…” Bu olayı hocalarına sorduğumda acı acı gülümsedi ve başını salladı. Zaten kitabı okuduğunuzda Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ın ABD vatandaşlığının daha da ötesine geçtiğini göreceksiniz. Kaldı ki, bu ülke daha önce de resmen ABD vatandaşı olmuş Başbakanlar görmekle birlikte, önemli olan, ABD çıkarları konusunda gösterilen hassasiyet ve bugün iƟbarıyla ABD vatandaşlığı iddiaları hakkında hiçbir dava açılmaması ve kamusal şahsiyetler hakkındaki bu savların kamuoyu ile paylaşılmasındaki kamu yararıdır. Abdullah Gül, 19 Ocak 2007 tarihinde stratejik müƩefikimiz olarak lanse edilen aslında stratejik düşmanımız olan Amerika için övgüler düzüyordu: “ABD ile ilişkilerimiz önemlidir. Dünyanın süper gücünün gündem maddeleri bizim de gündem maddelerimizdir. Aramızdaki işbirliğinin stratejik boyuƩa olmasının anlamı, bu meselelerde ulaşılması gereken hedeflere ilişkin görüşlerimizin örtüşmesidir.” Musa’nın dikensiz gül bahçesindeki yeni tomurcuklarıyla buluşmak dileğiyle…

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir