John Gray – Liberalizmin İki Yüzü

Liberal devletin kökeni, modus vivendi arayışında yatar. Çağdaşımız olan liberal rejimler Avrupa’ da 16. yüzyılda başlamış olan bir hoşgörü projesinin son ürünleridir. Miras aldığımız görev, daha çoğulcu bir toplumda liberal hoşgörüyü modus vivendi izinde rehber olabilecek bir biçimde tekrar oluşturmaktır. Liberal hoşgörünün insanlık refahına katkıları sınırsızdır. Bunun paha biçilmez değerde bir kazanım olduğu inkar edilemez. Bu eski modern ideal olmadan yapamayız, ancak bu ideal günümüz modern koşullarında bize yol gösteremez, çünkü bize miras kalan bu hoşgörü ideali, birbiriyle bağdaşamayacak iki felsefeyi barındırır. Liberal hoşgörü, bir yanıyla, en iyi yaşam biçimi üzerine akılcı bir uzlaşmayı ifade ederken, diğer yanıyla da insanoğlunun birçok yaşam biçimiyle refaha kavuşabileceği inancını taşır. Eğer liberalizmin bir geleceği varsa, bu gelecek, en iyi yaşam biçimi üzerine akılcı bir uzlaşma arayışından vazgeçmekte yatacaktır. Kitlesel göç, yeni iletişim teknolojileri ve süregelen kültürel deneyimlerin sonucu olarak, bugün hemen hemen toplumların tümü birçok yaşam biçimini barındırmakta ve bu toplumlardaki birçok insan da bunların birden çoğuna ait olmaktadır. En iyi yaşam biçimi üzerine akılcı bir uzlaşma arayışında olan liberal hoşgörü ideali, tek bir yaşam biçimi iddialarına göre sınıflanmış toplumlarda ortaya çıkmıştır. Bu ideal bize, birçok yaşam biçimini barındıran toplumlarda bir arada nasıl yaşanabileceğini gösteremez. Hoşgörü liberalizmle birlikte başlamamıştır. Antik İskenderiye ve Budacı Hindistan’da, Romalılar, Mağribiler ve Osmanlılar arasında, farklı inançlar, uzun dönemler boyunca barış içinde bir arada yaşamışlardır. Ancak, ortak inançlara dayanmayan bir ortak yaşam ideali, liberal bir mirastır.


Görevimiz, bu mirasın, liberal hoşgörünün tasarlandığı toplumlardan daha derin bir çeşitlilik taşıyan toplumlarda ne olacağını düşünmek olmalıdır. Liberalizmin her zaman iki yüzü olmuştur. Bir yanıyla hoşgörü, ideal bir yaşam biçimi arayışıdır. Diğer yanıyla ise, çeşitli yaşam biçimleri arasında barış koşullarının aranmasıdır. Birinci bakış açısında, liberal kurumlar evrensel ilkelerin uygulamaları olarak görülmüşlerdir. İkincide ise, bunlar barış içinde bir arada yaşamanın araçlarıdır. Birincisinde, liberalizm bir evrensel rejim reçetesidir. İkincisinde ise, birçok rejimle sürdürülebilecek olan bir ‘bir arada yaşayabilme’ projesidir. John Locke’un ve Immanuel Kant’ın felsefeleri liberal bir evrensel rejim projesini örneklerken, Thomas Hobbes’un ve David Hume’un felsefeleri barış içinde bir arada yaşama liberalizmini ifade ederler. Günümüzde John Rawls ve F. A. Hayek birinci liberal felsefeyi savunurlarken, Isaiah Bedin ve Michael Oakeshott ikincisine örnek verilebilir. Bir doğruluk yolu olarak hoşgörü ideali, esas olarak Locke tarafından ortaya konmuştur. Locke açısından liberal hoşgörü, dinde ya da ahlakiyattaki doğruluk hakkında şüpheci davranmak bir yana, bunun tam tersini ifade ediyordu. Liberal hoşgörü, doğruluğun bulunmuş olduğunu temel olarak varsayıyor ve yönetime onu geliştirme görevi yüklüyordu.

Liberal hoşgörü kötü ya da yanlış olarak yargılanan şeylerin hoşgörüsüydü. Locke, hoşgörüyü, tek bir doğru dine açılan bir patika olarak görür. Hoşgörüyü Katolikleri ve ateistleri kapsayacak biçimde genişletmemiştir, çünkü Locke, iknanın onları doğru inanca götüreceğinden emin değildir.· Onun hoşgörü savunusu, hoşgörünün, insanlık için en iyi yaşamı bulmasını sağlayacağı yönündeydi. Locke böyle bir şeyin varlığından hiçbir zaman şüphe etmemiştir. Tarihi boyunca evrensel akılcı uzlaşmanın yolu olarak liberal hoşgörü ideali hep aynı inanca dayanmıştır. Ancak liberal düşüncenin başlangıcından beri bir diğer hoşgörü anlayışı daha vardır. Hobbes’da hiçbir unsur, onun hoşgörüyü doğru inanç yolunda bir patika olarak öne çıkardığını göstermez. Ona göre hoşgörü bir barış stratejisiydi. Yönetimin tek uğraş alanı uygulamalardır; yönetim inançlarla ilgilenmez. Bu Hobbesçu bakış açısında, hoşgörünün amacı uzlaşma değil, bir arada yaşayabilmektir. En iyi yaşam biçimi üzerine akılcı bir uzlaşma arayan liberal düşünürler için hoşgörü, insan anlayışının sınırlılığına bir çaredir. Voltaire bunu şöyle ifade eder: “Hoşgörü nedir? Hoşgörü insanlığın tamamlayıcısıdır. Bizler hatalar ve yanlışlarla doluyuz. Öyleyse aptallıklarımızdan dolayı karşılıklı olarak birbirimizi bağışlayalım.

” Liberal düşünürler insanların iyi yaşam hakkındaki inançlarında bir anlaşmaya varacakları noktasında hiçbir zaman fazla iyimser olmamışlardır. Onlar, aklın, insani meselelerde zayıf bir yetiden başka bir şey olmadığını anlayacak kadar tutkuların gücünün farkında olmuşlardır. Hoşgörü idealini bir uzlaşma aracı olarak destekleyen şey, insan aklının bu belirgin kusurudur. Değerler üzerine akılcı bir uzlaşma umudu, bugün geçerli olan liberal felsefeleri destekler. Ancak birçok yaşam biçiminin varlığının bu kusurluluğun bir göstergesi olması fikri bu umuda dönük fazla destek içermez. Etikte akılcı sorgulama en iyi yaşam üzerine bir uzlaşıyla sonuçlanmaz, iyi yaşamın çok değişken olduğunu gösterir. Aklın kullanılmasıyla anlaşmaya varılacağı fikri en az Platon’un Sokrates’i kadar eskidir. Yine de, hiçbir zaman fazla bir destek bulamamıştır. Akıl, etik çatışmalarımız konusunda bizi aydınlatır. Çoğunlukla bu çatışmaların tahmin ettiğimizden daha derin olduğunu gösterir ve bunları çözme noktasında bizi ortada bırakır. Liberal rejimler, modern çoğulculuk sorununa çözüm olarak görülmüşlerdir. Ancak liberal rejimlerin ortaya çıktığı ilk modern toplumlarda en çok dikkatimizi çeken şey, bu toplumların ne kadar da homojen olduklarıdır. Geç modern toplumlardan pek azı, tabi eğer varsa, kendi değerlerinde ve inanışlarında böyle bir uzlaşma sergilemiştir. Bunlar, sadece birbirlerinden büyük oranda farklılaşmakla kalmazlar; aynı zamanda bunların çoğu birkaç yaşam biçimini barındırır, farklı iyiliklere ve erdemlere saygı duyar. Toplumun, etik yaşamın farklı biçimlerini barındırması olgusu hiç de modernliğe özgü bir olgu değildir.

Aksine, geç modern toplumlar yaşam biçimlerinin çeşitlilikleri açısından antik dünyaya benzerler. Modern dünyada yeni olan, yaşam tarzlarının çeşitliliğinin kabulü değil, hiyerarşilere yönelik düşmanlıktır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir