Orhan Kurmuş – Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi

Bu kitabın ilk basımı 1974 yılında yapılmıştı; aradan 34 yıl geçmiş. İkinci basım 1977, üçüncü basım 1982 yılında yapıldı. Bu, dördüncü basım oluyor. İleride anlatılacağı gibi kitap, aslında, 1973 yılı Aralık ayında Londra Üniversitesi’ne sunulan ve 1974 yılı Ocak ayında kabul edilen doktora tezimin 1 kısaltılarak Türkçeye çevrilmiş biçimidir. Akademik zorunluluklardan kaynaklanan ritüel nitelikli pasajların çıkartılmasını bir tarafa bırakırsak esas kısaltma, o günün modasına uyarak yazılan 32 sayfalık 5. bölümün kitaptan tamamen çıkartılmasıdır. Sözü edilen bölüm, Fogel-Fishlow tarzı bir “sosyal tasarruf” hesaplamasının İzmirAydın Demiryolu’na nasıl uygulanabileceğini gösteriyordu. Kitabın varsayılan okuyucu kitlesinin niteliği göz önünde tutularak, çok fazla olmasa da matematik formüller içeren o bölüm tümüyle çıkartıldı. Kitabın başına kısa bir bölüm eklenerek çalışmanın emperyalizm bağlamındaki yeri belirtilmeye çalışıldı. Tez’in kitap haline getirilmesi süreci zor ve zahmetli oldu. Tezi yazarken, daha sonraları bir kitap halinde yayımlamayı düşünmemiştim. Benim bildiğim doktora tezleri, sunuldukları üniversitelerin kütüphanelerinde, dışarıya çıkartılamayan ve sadece referans olarak başvurulabilen kaynaklardı. Daktilo ile beş kopya yazılır (evet, o zaman daktilo vardı), ciltlenir ve üniversiteye teslim edilirdi. Eğer tez bir ABD üniversitesinde yazılmışsa ve siz o tezi mutlaka okumak ihtiyacındaysanız, tezin fotokopiye benzer bir teknikle çoğaltılmış bir kopyasını bedeli karşılığında elde etmeniz mümkündü. ABD üniversitelerinin dışında böyle bir kolaylık yoktu.


Hele Londra Üniversitesi’nde hiç yoktu; şimdi bile olduğunu sanmıyorum. Türkiye’ye döndükten sonra tezi ilk okuyan kişi ODTÜ Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Oya Köymen oldu. ODTÜ öğrencisiyken Oya benim hocamdı; şimdi de hocam ve arkadaşım. Günlerce dil dökerek tezimi neden kitap haline getirmem gerektiğini anlatmaya çalıştı. Ben başıma gelecekleri tahmin ederek direndikçe eşi Orhan Silier, o soğuk ve karşı çıkılamaz mantığı ile, Oya’nın eksik bıraktığı veya duygusallığı nedeniyle tam olarak ifade edemediği nedenleri sıralıyor, bunun neden benim boynumun borcu olduğunu bıkmadan usanmadan tekrarlıyordu. Herkesin bir direnme kapasitesi vardır; benimkinin sınırlarına galiba iki hafta içinde ulaştık ve ben direnişimi sona erdirdim. Üniversitede iki ders veren (bu dersleri hazırlamak için öğrencilerinden çok daha fazla çalışan) ve bir ODTÜ geleneği olarak haftada üç saat öğrencilerine danışmanlık yapan bir kişi olarak nasıl vakit bulup da tezimi yayımlanır hale getireceğimi düşünürken Oya, “Sen gel, bizim eve yerleş; burada rahatsız edilmezsin, çalışman kolay olur” dedi. İlk önce bunun gerçekten beni rahatlatmak için yapılan bir öneri olduğunu düşündüm. Öyle ya, kendi küçücük evimde 20 aylık oğlum Sinan ve ikinci çocuğumuz Zeynep’e hamileliğinin son aylarında bulunan eşim İnci ile birlikte yaşarken kitap yazmanın çok kolay olmayacağını düşünmüş olmalıydı. İnci, bizim fakültenin İşletme Bölümü öğretim üyesi olarak okula geri döndüğünü sanmış ama bunda yanıldığını görmüştü. Biz daha İngiltere’de iken, rektör Tarık Somer’in talimatı, dekan Güngör Tunç ve bölüm başkanı Dolun Öksoy’un işbirliği ile işten çıkarılmıştı. Bir taraftan üniversiteye karşı açtığı dava ile uğraşıyor diğer taraftan benim yok mertebesinde olan maaşıma katkı yapmak için bir pazar araştırması şirketinde çalışıyor, kalan vaktinde de benim ilgisizliğim ve kitap yazma merakım nedeniyle bir ucundan tutamadığım ev işlerini görüyor, Sinan’a annelik yapıyordu. Zor bir durumdu. Böyle bir ortamda kitap yazmak mümkün değildi. Oya’nın teklifini hemen kabul edip onların evine taşındım.

Daha sonraları Oya’lar çıktıktan sonra kiracı olarak bizim girdiğimiz bu evde bana bir oda verildi. Okuldan dönüp Sinan’ı beş-on dakika gördükten sonra hemen Oya’lara koşuyor, aralıksız çalışmaya başlıyordum. Ders notlarımı hazırlamak ve gözden geçirmek, uyumak için kendi evime geceyarısını epey geçe dönebiliyordum. Oya ise okulda kitaplarından birisini yayımlamış olan Yordam Kitap’ı neden tercih etmem gerektiğini uzun uzun anlattı, ben de kabul ettim. Ama, ilk basımdan bu yana geçen uzun zaman aralığında bu konuda neler olup bittiğini anlatan bir önsöz yazmam gerektiğini hissediyordum. Oya buna şiddetle karşı çıktı. Böyle bir uğraşa girmenin hem kitabın basımını çok geciktireceğini hem de en az kitap kadar uzun bir önsöz yazılmasını gerektireceğini söyledi. Hak verdim. Bu nedenle de kapsamlı bir önsöz yerine tezimin nasıl ve hangi koşullar altında yazıldığını anlatan bir bölüm yazmaya karar verdim. Genç, daha 23 yaşına yeni girmiş, bir asistanın doktora yapmak üzere gittiği İngiltere’de başından geçenler diye özetlenebilecek bu bölümün okunmaması kitabın bütünlüğünü bozmuyor. Merak ederseniz okuyun. Son olarak internet konusunda bazı şeyler söylemek istiyorum. Rahatlıkla iddia edebilirim ki, tezin yazıldığı sırada internet diye bir kolaylık mevcut olsaydı tezin araştırmaya ayrılan süresi çok daha kısa olurdu. İnternet olmadığı için 3,5 yıl sürdü. O zaman tüm çabalarıma rağmen erişemediğim birçok kaynağa şimdi çok kolaylıkla ulaşabiliyorum.

Birkaç örnek vereyim: Alsancak, Bayraklı, Turan, Buca ve Bornova’da oturan Levanten ailelerin evlerinin resimleri, hatta mimari planlarını; bu ailelerin çoğunun ayrıntılı soy kütüklerini, bazılarının fotoğraflarını, yağlıboya portrelerini bu satırları yazmaya başladığım sırada sadece 5-6 saatlik bir araştırmayla internette buldum. Tez yazılırken bu soy kütükleri elimde olsaydı İngiltere’nin İzmir Konsolosluk Mahkemesi dosyalarını bambaşka bir gözle inceleyebileceğimi şimdi anlıyorum. Barker ailesi arşivlerinin Exeter Üniversitesi’nde olduğunu; Whittall ailesi arşivlerinin ise Oxford Üniversitesi, St.Antony’s College, Middle East Centre’da olduğunu internetten öğrendim. Oriental Carpet Manufacturers şirketinin önemli kişilerinden A.Cecil Edwards ile ilgili ayrıntılı bilgiler de internette var. Issigonis fabrikasının resimleri; Giraud ailesinin kuru incir ve üzüm ticareti faaliyetleri ile ilgili resimli broşürleri internette hemen bulunabilecek kaynaklar arasında. İnternetin sağladığı birçok kaynak arasında beni en çok heyecanlandıran iki resim oldu. Bunlardan birincisi David Hall McKewan’in İzmir-Aydın Demiryolunun yapımını gösteren suluboya tablosudur. Bugünkü İzmir-Aydın otoyolunun Belevi mevkiindeki Selatin Tüneli’nin olduğu yerde açılmaya çalışılan 10 metre derinliğindeki yarmanın yapımını gösterdiğini sandığım bu tablo 1860 yılında yapılmış. McKewan daha önce, 1859 yılında, yine İzmir-Aydın Demiryolu konulu bir tablo daha yapmış; internette bu tablo hakkında da bilgi var ama resmini görebilmek için tablonun şimdiki sahibi olan sanat galerisine para vermeniz gerekiyor. Tezin yazımına bir yarar sağlamayacak olsa da, sırf merak ettiğim için, İzmir-Aydın Demiryolunda çalışan lokomotif ve vagonların resimlerini yıllarca arayıp başarısız olmuştum. Tren yolu güzergâhının ve istasyonların o dönemlerdeki resimleri de çok merak ettiğim konular arasındaydı. İnternette bu istasyonların bazılarının resimleri var. Ama bu tür resimler arasında en heyecan verici olanı, Garratt yapımı 4-4-0 bir lokomotif.

Üzerinde, Osmanlı Demiryolu Şirketi’nin İngilizce yazımındaki kelimelerin baş harfleri (O.R.C.) ve eski harflerle 225 sayısı var. Telif konusu oldukları için lokomotifin resmini ve McKewan’ın tablosunu kitabın bu basımına koyamadım.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir