Sharon Smith – Kadınlar ve Sosyalizm – Kadınların Kurtuluşu Üzerine Denemeler

Genel kanıya göre kadınlara uygulanan baskı geçmiş dönemin bir ürünüdür ve kadınların kurtuluşu fikri de o döneme ait çağdışı kalıntılardan ibarettir. Konunun başlıca uzmanlarına göre kadın hareketleri hedeflerine uzun zaman önce ulaşmış ve Birleşik Devletler topluluğu aydınlanmış bir “post-feminizm” d Birleşik Devletler’de kadınların ücretleri ortalama olarak erkeklerinkinin yüzde yetmiş beşi kadardır. Bu rakam, 1979’daki yüzde elli dokuzluk oranın üstündedir. Ancak bu göreli artış kadın ücretlerindeki artıştan çok, son on yıllarda erkeklerin reel ücretlerinde yaşanan düşüşle ilgilidir. Buna ek olarak, daha fazla kadın yıl boyunca daha uzun saatler, tam zamanlı işlerde çalışmaya başlamıştır. 3 Bu “ilerleme” her iki cinsiyet için de kutlanmayı hak eden bir neden olmaktan çok uzaktır. Siyahi ve Latin Amerikalı kadınlar ücretlerdeki bu ufak artıştan bile faydalanamamıştır. Örneğin 1998’de çalışan ortalama bir Latin Amerikalı kadın, ortalama beyaz bir erkeğin kazandığının ancak yüzde ellisini kazanıyordu. Buna ek olarak, ırkçılığın etkileri de siyahi ve Latin Amerikalı erkekler için toplumsal cinsiyet avantajlarını etkisizleştirmektedir. Örneğin 1998 yılında, yüksek lisans derecesine sahip Afrika kökenli Amerikalı bir erkek, yüksek lisans derecesine sahip beyaz bir kadından üç yüz yirmi bir dolar daha fazla kazanırken, yüksek lisans derecesine sahip beyaz bir erkekten on yedi bin sekiz yüz elli dört dolar daha az kazanıyordu. 4 Kadınlar ile erkekler arasındaki ücret farkı uzun dönemde kıyaslandığında, büyük bir artış göstermektedir. Kadın ve erkek ücretleri üzerine 1983 ile 1998 yılları arasında yapılan bir çalışma, erkeklerin kazandığı her yedi yüz yirmi üç bin dolara karşılık kadınların ortalama iki yüz yetmiş dört bin dolar kazandığını ortaya koymuştur. 5 Uluslararası Sosyalist Eleştiri’de Jennifer Roesch’in belirttiği gibi, “bir diğer ifadeyle kadınlar, ilk on beş yıllık çalışmaları dikkate alındığında erkeğin kazandığı her bir dolara karşılık 0,38 dolar kazanmaktadır. Bu çalışma kadınlara uygulanan baskının etkilerini tam olarak ortaya koymaktadır çünkü iş ve aileyi dengeleme zorunluluğunun kadın gelirine kümülatif etkisini dikkate almaktadır.” 6 Kadınlara uygulanan baskı başka açılardan da artmıştır.


Her ne kadar kürtaj 1973 yılından beri Birleşik Devletler’de yasalsa da, kürtaj yaptırmak yirmi yıl önce bugün olduğundan daha kolaydı. Hem eyalet hem de ülke düzeyinde geniş çaplı bir yasal sınırlama devreye sokuldu. Bu sınırlamaların içinde yoksul kadın kürtajlarına sağlanan tıbbi yardım fonunun kaldırılması, zorunlu bekleme dönemi, aileyi bilgilendirme zorunluluğu ve yakın zamanda aldatıcı bir şekilde “kısmi doğum kürtajı” adı verilen yasaklama bulunuyor. Günümüzde ülke çapında eyaletlerin yüzde seksen beşinde kürtaj uzmanı bulunmamaktadır. 7 Bu sınırlamalar sadece kürtajı daha zor erişilir bir şey yapmakla kalmadı, aynı zamanda 1970’lerde kürtaj hakkı hareketinin temel talebi olan kadınların kendi bedenlerini ve yeniden üretici rollerini kontrol etme hakkına sahip olduğu fikrini de aşındırdı. George W. Bush’un 2004’teki zaferiyle birlikte cesaretlendirilen Hristiyan Sağı eşcinsel evliliklerine karşı hamleler yaptı ve cinsel tercih hakkına yeni saldırılar gerçekleştirdi. Sağ kanadın çılgını Jerry Falwell, seçimlerden bir hafta sonra “Ahlaki Çoğunluk’un 21. yüzyıl versiyonu” 8 olarak İnanç ve Değerler Koalisyonu’nu kurdu. Hristiyan cemaatleri 2004’te Cumhuriyetçi Parti için oy topladılar ve Bush’un zaferiyle hemen birlikte çalışmalarının karşılığını, kürtajın yasaklanması yönünde somut ilerlemeler kaydedilmesi biçiminde talep ettiler. Yüce Divan’ın 1973 tarihli, kürtajı yasallaştıran Wade’e Karşı Roe davası kararından sonra kürtaj hakkı bir kez daha tehlikeyle karşı karşıya. Yirmi Beş Yıl Gerileme “Post-feminizm”, esas olarak kadın hakları mücadelesine karşı çıkanlarca kullanılan ikiyüzlü bir kavramdır. Yirmi yılı aşkın bir süredir, kendilerine medyada yer bulan konunun muhafazakâr uzmanları, kadın hareketlerinin kazanımlarını geriletmeye ideolojik zemin sağlamak, bir yığın antifeminist görüşü yaygınlaştırmak konusunda temel bir rol üstlendiler. Gazeteci Susan Faludi, bu sürecin ilk on yılını 1991’de yayınlanan Gerileme: Amerikalı Kadınlara İlan Edilmeyen Savaş adlı kitabında ustaca belgelemiştir. 9 Bu geriye çekiş, muhafazakârların feminizmi değersizleştirme çabalarının bir parçası olarak geride bıraktığımız son on yılda hız kazanmıştır.

İkna edici bulgulardan yoksun olan ve tartışmalı bir metodolojiyle “araştırma” yürüten, kendilerini “uzman” ilan edenlerin feminizm karşıtı gündemlerini abartılı bir şekilde sunmada medya başat bir rol üstlendi. Ancak bu gündemler ısıtılıp ısıtılıp sunulunca popüler kültüre de yerleşmiş oldu. Medya, evliliği ve çocuk doğurmayı otuzlarına ya da daha ileri yaşlara kadar erteleyen kadın profesyonellerin geriye bakıp ne kadar büyük bir hata yaptıklarını fark ettikleri teorisini ileriye taşımaya başlayınca, kariyer sahibi kadınlar feminizme açılan savaşın ilk hedefi oldular. Harvard ve Yale üniversiteleri tarafından yürütülen bir evlilik araştırmasından cımbızladıkları yanlış verileri kullanarak medya, 1980’lerde “erkek kıtlığı” krizi olduğunu ileri sürdü. 1986 yılında Newsweek dergisi, otuzlu yaşlarında bekâr bir kadının “teröristlerce öldürülmesi” olasılığının evlenme olasılığından daha yüksek olduğunu ileri sürecek kadar işi ileriye götürdü. Her ne kadar sonradan çalışmanın hatalı olduğu kanıtlanmış olsa da, olan olmuştu. 10 Diğer taraftan çalışan anneler, son otuz yıldır çocuklarını yuvaya bırakma suçluluğuyla terbiye edilmektedir. Her ne kadar günümüzde küçük çocuğu olan pek çok kadın ev dışında çalışıyorsa da, bu saldırı hafiflemiş değildir. Son saldırı, Stanford Hoover Enstitüsü’nde araştırma görevlisi olan Mary Eberstadt’ın yazdığı Amerika Evde Bir Başına: Yuvaların Gizli Bedeli, Davranış Bozukluğu İlaçları ve Ailenin Yerine Konan Diğer Şeyler adlı çalışmasıdır. Kitabın ön kapağında, işe gitmek üzere takımını giymiş bir kadın, çocuğu eteğine yapışmış bir şekilde resmedilmiştir. Eberstadt, çocuk obezitesi, ergen gebeliği ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar gibi yaygın sosyal problemlerden çalışan anneleri, bekâr anneleri ve boşanmış aileleri sorumlu tutmaktadır. “Geride kalan on yıllar içinde, giderek daha fazla sayıda çocuk, aileleri ya da akrabalarıyla daha az zaman geçirmeye başlamış ve sağlıklarının temel ölçütü olan pek çok şey, eskiden olsa rezalet olarak adlandırılacak bir düzeye gerilemiştir” gibi iddialarda bulunmaktadır Eberstadt. 11 Yakınlarda, bu geriye çekme süreci, kadın profesyonellerin evde annelik yapmanın tadına varmak için yığınlar halinde işlerini bıraktıkları yönünde yeni bir iddia daha ortaya attı. 2003 yılının Ekim ayında New York Times dergisi tam zamanlı annelikten daha fazla tatmin oldukları için kariyerlerini bırakma kararı alan Yale ve Princeton mezunu küçük bir grup beyaz orta sınıf kadının hikâyesini anlatan ve “Feragat Devrimi” başlığıyla kapaktan verilen bir yazıyı yayınladı. Görüşülen kadınlardan biri şunları iddia ediyor: “Bence bir kısmımız klişeleşmiş kadın/anne/bakıcı rolünden keyif aldığımız ve aldığımız keyfi itiraf ettiğimiz bir noktaya dönüyoruz.

Bu duygularla doğduğumuza inanıyorum.” Her ne kadar yazı bir avuç ayrıcalıklı kadının deneyimlerini anlatıyorsa da, vardığı sonuç genelleyici: “Neden kadınlar dünyayı yönetmiyor? Belki de istemediklerinden.” 12 1950’lerde olduğu gibi bugün de anneliğin önemine yapılan vurgu, her ne kadar ironik de olsa, tüm yaşlardan kadınları Wall Street ve Hollywood’da yaratılan güzellik standartlarına ve cinsel ideallere uyma yönünde büyük bir baskıya maruz bırakan popüler kültürde kadın bedeninin daha fazla cinsel nesne olarak kullanılması durumuyla çakışmaktadır. Ancak günümüzün güzellik ideali, şehvet dolu Marilyn Monroe’dan (40 beden) aşırı zayıf süper modellere (30-32 beden) doğru hızla kaymıştır. Güzellik ideali yağ aldırma, kozmetik cerrahi ve botoks enjeksiyonları yoluyla gitgide gerçek anlamda imal edilmeye başlanmıştır. ABC televizyon programı Baştan Yarat’ın internet sitesinde katılımcılara önerilen plastik cerrahi uygulamalarının “kişinin sadece görünüşünü değil hayatını ve kaderini de değiştiren, dileklerinin gerçekleştiği gerçek bir peri masalı” olduğu vaadinde bulunulmaktadır. Avustralyalı gazeteci Emma Young’ın gözlemlediği gibi, 35 milyar dolarlık kozmetik endüstrinin liderleri artık “iddialı yaşlanma karşıtı nemlendiricileri, cerrahın bıçağıyla kıyaslayan reklamlar aracılığıyla tanıtmaktadır.” 13 Aynı dönemde, anoreksia ve bulimia gibi beslenme bozukluklarının görülme sıklığı genç kadınlar arasında artış göstermiştir. 1960’ların sonlarında Twiggy (157 cm ile 46 kilo) moda dünyasında görünmeye başladığından beri, yetersiz beslenmiş kadın popüler ideal haline geldi. 1980’lerde modeller, ortalama bir kadından yüzde yirmi üç oranında daha zayıf olmaya başladı. 14 Ancak 1980’lerde modellerin bedeni 36 ya da 38’di. Günümüzde ise 34 ya da 32 bedene sığmaları bekleniyor. Model ajansı yöneticisi Jennifer Venditti’nin 2001’de Cosmopolitan’a belirttiği gibi “Bu, tasarımcının hayalindeki bedendir. Tasarımlarında vücut bir askı gibidir. Örnek ne kadar küçük olursa, giysinin dökümü o kadar iyi olur… Sanki vücut yok gibidir.

” 15 Birleşik Devletler’de 18 ile 34 yaş arası bir kadının yüzde yedi oranında bir podyum modeli kadar ince olma ve yüzde bir oranında bir süper model kadar ince olma olasılığı bulunmaktadır. 16 Ancak bu imge, çok genç yaşlarından itibaren kadınların öz güvenini olumsuz etkileyen ve gerçekçi olmayan tasvirler yoluyla popüler kültürü etkisi altına almaktadır. Birleşik Devletler’de henüz on yaşındaki kız çocuklarının yüzde sekseni zayıflamak için diyet yapmayı denemişlerdi bile. 17 Amerikalı kadınların yüzde ellisi hayatlarının herhangi bir döneminde diyet yapmaktadır. 18

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir